1
10
14
-
https://eprints.ibu.edu.ba/files/original/f42327e017949000f93b2382bcf855d0.pdf
47988eb1a5c13995d2931fa8f858a481
PDF Text
Text
ALEVİ-BEKTAŞİLİĞİN İNANÇ VE KÜLTÜR AKTARIMINDA OZAN’IN ROLÜ VE
GÜNÜMÜZDE OZAN
Ali Rıza Özuygun1 Mehmet Dinç2
Özet
Aşıklık/Zakirlik/Ozanlık, Alevi-Bektaşi inancında en önemli figürlerden biridir. Zakir,
ibadetin yapıldığı Cem evinde, Hz Muhammed, Hz Ali ve Hacı Bektaşi Veli’nin temsilcisi
konumunda Post’a oturur. Cem’i yöneten dedenin yanı başındadır. Cem’in olabilmesi için
gerekli olan 12 hizmetten birisini Zâkir yapar. Dede, Cem’i Zâkirle birlikte yönetir. AleviBektaşilerin “telli Kur’an” olarak kutsal bir mertebe verdikleri bağlama/saz Zâkir’e
emanettir. Aşık/Zakir/Ozanlar Alevi-Bektaşi inanç, kültür, yaşayış tarzı ve öğretilerine ait
kuşaktan kuşağa edindikleri bilgi birikimlerini saz ve sözle gelecek nesillere aktarırlar. Bu
aktarım sürecinde kendi yorumlarını da katarlar, fakat genel çizgi ve öz’ün dışına çıkmazlar.
Mevcudiyetini devam ettirme gayreti içerisinde olan bu gelenek, şehirleşme ve göçle birlikte
bazı sorunlar yaşamaktadır. Gelenek, günümüz şartlarına uygun bir aktarım modeli arayışı
içerisindedir. Sözlü kültür geleneğine sahip Alevilik Bektaşilik inancının yaşatılması ve
aktarımında, şehirleşme ve göç sürecine bağlı ortaya çıkan problemlerin neler olduğu ele
alınacaktır.
Anahtar Kelimeler: Alevi-Bektaşilik, Ozan/Zakir/Aşık, Kültür Aktarımı
Abstract
Asik/Zakir/Ozan (minstrelsy) is one of the most important figure in the belief of AleviBektasi.Zakir takes the nearest seat next to Dede who is known to be the representative
of the Prophet Mohammed,Ali and Hadji Bektasi Veli.Dede directs the Cem ceremony
with Zakir and Zakir makes one of the 12 services which is necessary to complete the
Cem.'Saz' (which is called 'Stringed Quran'and holy for Alevi-Bektasi people) is relic to
Zakir.Using 'saz' and 'words', Asik/Zakirler/Ozanlar(poet) passe their knowledge
they've acquired from their culture,life style and belief to the future generations without
departing from the. Although having some problems causing by urbanization and
migration,this tradition endeavors to maintain its presence without being deformed.
Keywords: Alavism, Bektashi Order, Minstrelsy, Poet, culture transmisson
1
2
Doç. Dr. International Burch University, Eğitim Fakültesi, TDE Bölümü, Öğretim Üyesi
International Burch University, Eğitim Fakültesi, TDE Bölümü, Yüksek Lisans Öğrencisi
�Giriş
Her kültür, kendi varlığını ve taşıdığı birikimleri nesillerine aktarma gayreti içerisindedir.
Bazı kültürler yazılı edebiyatı bazıları ise sözlü edebiyatı daha yoğun kullanarak bunu
yaparlar. Toplulukların yaşayış tarzı bu farklılıkta belirleyici rol oynamıştır. Yüzyıllar boyu
göçebe hayat tarzını benimsemiş Türk boylarında daha çok sözlü kültür hakimdir. Yerleşik
hayata geçtikten sonra da bu özelliğini yitirmemiştir. Alevi-Bektaşi inanışında da yazılı
kaynakların fazla olmamasından dolayı, özellikle dede-babalar ve Aşık/Ozan/Zakirler
aracılığı ile bu inanış sözlü edebiyat vasıtası ile aktarılmıştır.
Alevi kelimesinin sözlük anlamı; Ali’ye mensup, Ali taraftarı, Ali’yi seven, tevhide inanan,
Muhammed Mustafa’yı peygamber olarak kabul eden ve Ehl-i Beyt’i seven, İslam’ın
tasavvufi bir yönüdür. Alevilik İslam’dır. Alevilik ilke olarak, Hakk-Muhammed-Ali
yolunu benimser. Bu yol; Kırklar meclisinde olgunlaşan, On iki İmamlarla devam eden,
İmam Cafer-i Sadık’ın akıl ölçüsünü rehber alan, Horasan Erenlerinin himmetleriyle
Anadolu’ya gelen Hazreti Pir ve ulu ozanlarımızın nefesleriyle haya bulan inancın adıdır.
Alevi dedelerinin Alevilik tanımı aktaran İlyas üzüm. (Üzüm,2009 s7)
Sözlü kültürün kendine has, dilden dile nesilde nesile aktarım yönü olduğu gibi,
Aşıklık/Zakirlik/Ozanlık, de usta çırak ilişkisi içerisinde kuşaktan kuşağa aktarılır. Bu vesile
ile kültürel birikimin tamamı yeni nesillere aktarılmış olur. Dolaysıyla, böyle bir silsilede
meydana gelecek bir aksama, kültür ve inanç kodlarının, nesillere aktarılmasına engel olacak
ve inanışta farklılaşmalara sebebiyet verecektir. Şehirleşme ve göçle birlikte, Alevi
toplumunun, kendisini bir arada tutan musahiplik kurumuna, dede ve ozanlara uzak kalması
sebebiyle sosyal kontrol giderek etkisini yitirmeye başlamıştır. Yazılı kaynakların yeterli
derecede olmaması da kültürel birikimlere erişimi sınırlandırmış ve geçmişten günümüze
bozulmadan aktarılan bu birikimler son dönemde değişim göstermeye başlamıştır.
Alevi Bektaşi inancına sahip olan insanlar, dedeyi, Hz Muhammed, Hz Ali, Hacı Bektaşi
Veli’nin varisi olarak görür ve ona hürmet ederler. Zakirlere de bu geleneğin sürdürülmesinde
etkin rol oynadiklari için hürmet gösterirler.. “Alevi-Bektaşi kültüründe bugüne kadar gelen
âşıklardan Yedi Kutuplar adı verilen Pîr Sultan Abdal, Kul Himmet, Hatayî, Yemîni, Virâni,
Teslim Abdal ve Nesimî’nin kutsal sayıldığı görülür” (Atlı, 2005 s27-28) Yedi Ulu Ozan
zakirlik geleneğinin en önemli isimleridir. Deyişlerde Hak-Muhammed-Ali , On iki imam,
Ehli Beyt, kerbela, İmam Hüseyin ve Hacı Bektaşi Veli gibi konular işlenir. Deyişlerde “şah
beyit” denen eseri yazan kişinin mahlasının geçtiği bölüme geldiğinde el göğse götürülür,
yedi ulu ozandan birisi ise sonra işaret parmağı dudağa götürülüp niyaz istenir.
AŞIK/ZAKİR/OZAN
Aşık, gerçek anlamda gönlünü Hakk sevgisi ile dolduran ve bunu, yani gönül dilini özgün
deyişlerle dile getiren kimsedir. Buyruğa göre aşık, Hakk’ı öven ve Hakk’ın buyruklarını
yerine getiren kimse demektir. Hakk’a uymayan aşığın sözüne itibar edilmez. Asırlar boyunca
Anadolu’da Alevi Bektaşi geleneğinde yüzlerce aşık yetiştirmiş, bunlar Hakka gönül
dünyalarına yansıyan ifadelerle terennüm etmişlerdir. (buyruk, s.24) (Tiryaki 2013 s101)
Aşık Alevi cemlerinde deyiş okuyan kişidir. Tanrıyı, kendinde görme aşamasında olan, seven
gönül veren. Halk, Hak ozanı, aydınlatıcı, sanatçı, şair, sevdalı, gönlünü halka/ Hakk’a veren
kişi. Alevilere ve Alevi dervişlerine aşıklarına daha önceleri: Selçuklu ve Osmanlı döneminde
"Işık taifesi’ ‘ışık toplumu, dervişleri’ "ışık" denmiştir. Nitekim rehber, pir mürşit kavramları
da aynı anlama gelmektedir. (DABF 2008 s78)
�Zakir sözlükte zikreden kişi demektir. Buyruğa göre Zakir 90bin Hakk sözünü içinde gezdiren
kimsedir. Zakir, bağlamanın telleri ile aşıkların söylediği tevhid, duvaz imam, deyiş ve
nefesleri tüm canlarla paylaşan kimsedir. Zakir parmakları ile bağlamanın tellerine
dokunurken aynı zamanda gönlündeki Hakk sözlerini harekete geçirir. Zakir deyişleri sadece
dili ile değil gönlüyle de okuyan kimse demektir. Zakir, yerde gökte zikir sırasında bir bakıma
tabiptir. Arıdır, temizdir. Her bağlama çalan Zakir olmaz. Zakir olabilmek için söylenen
deyişlerin gönül telleriyle çalınabilmesi gerekir. (Buyruk s.31) (Tiryaki 2013 s102)
On iki hizmetten oluşan cemde en başta dede/pir/baba bulunur. İkinci sırada ise Zâkir(ler)
bulunur. Hem dede hem de Zâkir Alevi-Bektaşi edebiyatının yaratıcısı, aktarıcısıdır. Böylece
dede ve Zâkir, bu edebiyatın ve müziğin yaşamını/sürekliliğini/ canlılığını ve korunmasını
sağlarlar. Cemlerde ayeti/nefesi ya dede ya Zâkir ya da her ikisi seslendirirler. Bir çalgıyla
seslendirilen nefesler, cemin etkili ya da coşkulu olmasının en önemli unsurudur (Clarke 1998: 259,
Taşgın 2002: 31).
Alevi-Bektaşi Kültüründe Saz/Bağlamanın yeri
Alevi-Bektaşi inancında sözlü edebiyat, kültür ve inanç aktarımında başrolde olduğu için
sözlü edebiyat aktarıcılarının en büyük yardımcısı, olmazsa olmazı Saz/Bağlamadır. Kur’an
ayetleri, hadisler, kahramanlık öyküleri, edep, erkan, yol ile alakalı tüm birikimler bağlamanın
telleri ile gönül dilinden gönül kulağına aktarılmıştır. “Anadolu Alevîleri sazın kutsallığı
inancını İslami yapı içinde de yaşattılar. Saz, Alevî evlerinde baş köşede bulunmaktadır. Saz
çalınacaksa, göğsünden üç kez öpülüp başa götürüldükten sonra çalınmaya başlanır. Birine
verilecekse yine aynı şey yapılır. Bugün Alevîler saza “Telli Kur’an” demektedirler”. (Zelyut,
1992:167-168). “Telli Kur’an olarak bilinen bağlama ile Hünkar’ın âşıkları, bizi, bizim
dilimizle irşat etti. Şah Hatayi, Pir Sultan Abdal, Kul Himmet ,Virani ve Abdal gibi Zakirler,
Hacı Bektaş Veli düşüncesini sözün ulaşabileceği en üst estetik ölçülerle bugünlere aktardı”
(Özüdoğru,2011 s12)
Yedi ulu ozandan biri olan “Sah Hatayi” mahlası ile yazan Sah İsmail’de aşağıdaki dizelerle
bunu açıkça ifade etmiştir.
Zakir’in zikri saz ile
Kuran okur avaz ile
Mümin Müslim niyaz ile
Zakirlere haber olsun
(Kaptan)
Kültür Aktarımında Ozan/Zakir/Aşıklar
Aşık/Zakir/Ozanlar, Alevi-Bektaşi inancını, kültürünü ve temel öğretilerini okudukları deyiş,
nefes ve duvaz imamlarla nesilden nesile aktaran en önemli kanal olmuşlardır. İnanç, edeb,
erkan, yol, ibadet ve toplumun tüm benliğine işlemiş, Kerbela gibi önemli olayları da farklı
ağız ve söyleşilerle tekrar tekrar anlatarak zihinlerde ve kalplerde sıcak kalmasını
sağlamışlardır. Alevi Bektaşi kültürünün günümüze ulamasında en büyük pay sahiplerinden
birisi de ozanlardır.
Alevi- Bektaşi inancında ve öğretisinde, söz üreticileri ve yaratıcıları, konuşan Kur’an olan
ozanlardır. Ozanlar, bu inancın, değerlerini ortaya koyan, var olan değerleri geleceğe taşıyan
ve o değerleri halka yayan bilge insanlardır. Ozanlar, konuşan, duyan, gören, algılayan, sezen,
betimleyen vs. bir kültür insanıdırlar. Alevilikte ozan, olmazsa olmazdır. Bağlama, ozanı
�konuşturan dilidir. Bağlama ve ozan, bir bütündür ve Alevilik, inanç ritüellerini, ozanın sözü
ve bağlamasıyla gerçekleştirir. Aleviliğin en büyük kaynağı, ozanların söylemlerinde ve
dizelerinde gizlidir. Alevilik konusunda kaynak arayanlar, ozanlara başvursunlar. Onların
sözleri ve dizeleri, başka kaynaklara gerek duymadan, bu konuda yeterince bilgi verecek
konumdadır. (Zaman, 2013 s78). Alevi kültüründe sözlü edebiyatın bir yansıması olarak
ozanlar ve dedeler, topluluğun belleğidir ve işini icra ederken topluluktan uzakta değil, bizzat
topluluğun karşısında ve topluluğun denetimine açık vaziyettedir. Bu açıdan ele alındığında
Alevi aidiyetine hitap ettiği ölçüde sözün önemli bir özelliği de bu türden toplumsal hafıza
sistemlerinde saklanabilir olmasıdır. (Okan, 2004,S68)Aşıklar, söz ve halleri ile insan-ı kamilliğe
kadar giden yolda “öncü” olmuşlardır. (Eğri, 2013 s83)
Deyiş, Nefes ve Duvaz-imamlarla kültür aktarımı
Duvazlar, Nefesler, Deyişler veya Gulbanklarda Hak-Muhammed-Ali, Ehli Beyt ve yolundan
gidenlerin öğretileri, edeb, erkan, yol, ahlak, ibadet gibi konular işlenmiş. Nihai olarak insan-i
Kamil olma yolunda topluma yol gösterici olmuştur. Hz, Ali, Hz Fatima, Hz Hasan, gibi Ehl-i
beyt ve On iki imam için methiyeler yazılmıştır, bunlar ozan/Aşık/Zakir tarafından dilden dile
günümüze kadar aktarılmış, Alevi-Bektaşi inancında rol-model olan şahsiyetler hafızalara
kazınmıştır.
“Nefeslerde işlenen konular, Alevi- Bektaşi inancının çerçevesini de belirler niteliktedir.
Yoğun olarak, Tanrı sevgisi, tasavvuftaki vahdet-i vücut kavramı; Hz. Muhammed, Hz. Ali ve
On İki İ̇mam’a övgüler yani sıra başka Alevi- Bektaşi uluları için; örneğin Hacı Bektaş-ı Veli
ve insani iyiye, güzele götürme yolları anlatılır. Bu bakımdan Hz. Muhammed için söylenen
na’atlara ve Hz. Ali için söylenen methiyelere de nefes denilir” (Turan, 2009: 434).
Deyişlerin Alevi- Bektaşi kültürünün en önemli aktarıcısı ve iletişim şekli olduğunu, bunların
Alevi birlik ilişkisinde, söz söyleme, söylenen sözü dinleme, onları tekrarlama, yeniden
oluşturma ve ortak geçmişe bağlanma şeklindeki en önemli öğrenme yöntemi olarak kabul
edildiğini ifade eder. Âşıklar tarafından bağımsız olarak yaratılmış̧ deyişler dışında, özellikle
Cem töreni sırasında seslendirilen, belirli anlam ve görevleri olan deyişlerin, On İki Hizmet
deyişi, çerağ uyandırma deyişi, niyazlaşma deyişi, semah deyişi gibi isimler aldığı
görülür.(Demir, 2009 s21)
Duvâzların temel şahsiyeti Hz. Ali’dir. Ozanlar Hz. Ali’nin yiğitliği cesareti ve velâyetine
vurgu yapmışlardır. Aynı zamanda, On İki İmam’ın Hz. Ali’yle bilendiği ve her imama Hz.
Ali gibi bakıldığı anlaşılmaktadır. İmamların Hz. Ali soyundan gelmesi bu durumu oluşturan
temel etkendir.(iyiyol,2013,s21)
Ozanlar, çoğunlukla Hz. Fatima için Türk halk kültüründe de yaygın olarak görülen “Fatima
Ana” ifadesini kullanırlar
Âdem de kubbe-i cennet içinde
Fatma Ana’yı gördüm ziynet içinde
Bir hutbe on iki âyet içinde
Hutbe-i duvâzda imam yazıldı. (Arslanoglu, (1997 s51)
Örneğin, ozanlar Hz. Hasan’ın zehirlenerek şehit edilmesine sıkça telmih yapmışlardır.
Zehirlenme olayı çoğunlukla, “Ağ̆u verme” şeklinde ifade edilmiştir. Duvâzlarda Hz.
Hasan’ın zehirlenmesi ile Hz. Hüseyin’in Kerbelâ’da şehadetinin bir arada ifade edilmesine
sıkça rastlanmaktadır.
�Şah Hasan’a ağu verdi Mûaviye
Mu’min olan Ehl-i Beyt-i tanıya
Kerbelâ’da İ̇mam Hüseyn hani ya
Zâhır Batıncümlesine bir geldi. Kul Hasan (Ergün, 1946a: 74). (İyiyol, 2013 s23)
Cem’de Zakir
Cem içerisinde saz ve söz birliktedir. Alevilerin büyük saygı ve sevgi beslediği yol ulularının
ve yola ilişkin kuralların işlendiği Şah Hatayı, Pir Sultan ve Kul Himmet gibi ozanların
deyişleri Dede veya Zakir/aşık tarafından saz eşliğinde söylenir. Saz/söz, Alevilerce “telli
Kuran” olarak adlandırılır. Sözlü geleneğin hakim olduğu bu topluluklar, yola ilişkin bilgi
gereksinmelerini, kitaplardan veya belli eğitim kurumlarından değil, saz ve söz birlikteliğinin
ön planda olduğu bilgili büyükler ve pirlerden sağlamaktadırlar. (ACAR, 2008, s43)
Cem Töreni, “On İki Hizmet” denilen ve mutlaka yerine getirilmesi gereken işleri kapsayan
bir kurallar bütününe göre işler.
1. Mürşid, Hacı Bektaş̧'i temsil eder.
2. Rehber, sulûk edecek, Tarikate girecek olanlara yardımla görevlidir.
3. Zâkır (Sazandar ozan). Saz çalar ve nefesleri okur. Bir ya da daha çok Zâkır bulunabilir.
4. Farraş (Süpürgeci), Selmân-i Pâk'i (Selmân-i Fârsi’yi) temsil eder. Yeri, Kırklar Bezmi'nde
Selmân-i Fârsî'nin aldığı yeri karşılamaktadır. Bu hizmete Selmân hizmeti adı da verilir.
5. Çırağ̆ci (Delilci), mumlara bakmakla görevli olan,
6. Pervane (Pazvand, Kapıcı), Yabancıların Meydan'a girişlerini önlemek ve giriş̧ kapısını
gözlemekle görevli olan,
7. Gözcü (Gözetici), Törenin konulmuş̧ düzene göre akışından sorumlu olan görevli. Öbürleri
arasında, içkinin fazla kaçırılmasından da sorumlu olmalıdır.
8. Sofradar (Sofracı), Yemeklerden sorumlu olan,
9. Meydancı, temizlikçi.
10.Şaka (Doliicu), Hüseyn'in ve yoldaşlarının şehadeti anılırken içilen suyu
11.Îbrikçi (îbrikdar), ceme katılanların ellerine gülsuyu dökmekle görevli bulunan, dağıtmakla
görevli olan,
12.İ̇zinci (Ayakçı), Ayakkabıları kaldırmak ve koymakla görevli olan kişi. Bu On İki Hizmet şunlardır
(Melikoff, 1999 s262)
Günümüzde, büyük kentlere taşınmış̧ olan cem evlerinin, köylerdeki fonksiyonunu birebir
yerine getirdiği söylenemez. Cem evleri kentlerde bir takım değişikliklere uğramıştır.
Öncelikle cem evleri sabit bir mekân olarak yapılmıştır. Bazı cemler düğün salonlarında
yapılmakta, ceme katılanlar ise sandalyede misafir gibi oturmaktadırlar. Köylerdeki cemleri
referans alan katılımcılar için bu mekân değişimi, dinî tatmin için olumsuz bir durumdur.
Ayrıca, Muharrem ayının sonunda yapılan Aşure cemleri de bireyin dinî duygularını
tatminden ziyade, dernek ve vakıfların gövde gösterisi görünümündedir. Saha çalışmamız
esnasında, Muharrem ayının sonunda kapalı spor salonlarında beş̧-on bin kişinin katıldığı
Asure cemleri organize edilmiştir. Bu cemlerde, Alevîler dinî bir katılımcıdan çok izleyici
topluluğu görünümünde idiler. F. Bozkurt’a göre, kentlerde yeniden kurulan cem evleri, cem
töreninin ruhuna uygun düzenlenmelidir. Cem, katılanları izleyici durumundan kurtarıp,
bizzat katılabildiği rol alabildiği bir tören durumuna getirilmelidir (Bozkurt, 2000: 147).
Türkler İslamiyet’e yeni girdiklerinde, ilahiler ve şiirler okuyan, Allah rızası için halka
iyiliklerde bulunup onlara dünya ve ahiret saadeti yollarını gösteren dervişleri, eski
inançlarındaki kutsal kabul ettikleri ozanlara benzeterek sevgiyle kabul etmişler, onlara
�bağlanmışlardır. Böylece, eski ozanların yerini, ata ve baba ünvanlı dervişler almıştır.
Nitekim Hazreti Peygamberin sahabelerinden sayılan Arslan Baba ile Korkut Ata ve Çoban
Ata bu dervişlerdendir.( Koprulu, 1991 s19)
Belli düşüncelere bağlı olan Alevi-Bektaşi şiirinde yer alan konular: Ali sevgisi, Kerbela
olayından duyulan derin üzüntü, inanç katılığını yerme, bu katılığa karşı çıkıp direnme, içinde
yaşanılan dünyaya bağlanma, şeriatın acımasızlığını yerme, alaya alma, içkinin etkinliği, On
İki İ̇mam’a duyulan saygı, yeryüzünde süregiden düzensizlik, eğrilik, doğruluktan kaçış̧,
erdemsizlik, anlamsız yasaklar, mutluluk kutluluk özlemi gibi konulardır (Eyüboğlu, 1991
s34)
Seyit yöre çalışmasında, Alevi- Bektaşi kültüründeki şiir ve musikinin ana özelliğinin edebî,
dinsel ve kültürel temelli formlar olması ve bunların deyiş̧, nefes, nâ’t, mî’raclama, tevhîd ve
mersiye olduğunu ifade eder. Alevi-Bektaşi kültürünün edebî ve müziksel eserlerinin , 13.
yüzyıldan 20. yüzyılın ortalarına kadar oluşturulduğu, o tarihten günümüze kadar çoğunlukla
var olan eserlerin tekrarlandığı söyler. Yani çok fazla yeni eserin ortay çıkmadığı, sonradan
yazılan eserlerin ise, sosyal, siyasi ve güncel konulara değindiği veya popülerlik içinde
olduğu ifade eder. (Yöre 2011 s220)
İnanç, İbadet ve Ahlak eğitiminde Ozan/Zakir/Aşıkların rolü
İnanç, İbadet ve Ahlak eğitiminde de Ozan/Zakir/Aşık çok önemli rol üstlenmiştir. Prof. Dr.
Osman Eğri Alevi-Bektaşi inanışında bu üç eğitimi alanını velayetnameler, erkannameler,
buyruklarda, icazetnamelerde nefes ve şiirlerde incelemiştir. Aşık/Zakir/Ozanlar, AleviBektaşilikteki İnanç, İbadet ve Ahlak eğitimini günümüze ulaştırmıştır. Yedi ulu ozan, Yunus
Emre gibi aşıklar kendi üslupları ile bunu aktarmışlardır. Örneğin Yunus Emre Tevhid
inancını aşağıdaki dizelerle aktarmış. “Bektaşi şairlerinin çoğu, tekke ve dergah hayatını
bizzat yaşayarak yakından tanıyan kimselerdir. Dervişlerin olgunlaşma süreçlerindeki
engelleri, ve imkânları her gün, her saat gözlemlemektedirler. Bu gözlemler çoğu zaman
onlarca yıl almaktadır ve pratik değeri bulunmaktadır. Aşıklıktan dervişlik konumuna
yükselmiş olan Bektaşi şairleri, bu tecrübe ve birikimlerini nefes ve şiirlerine aynen
yansıtmışlardır.” (Eğri 2013 s212)
Yağar karları eriten
Akar suları kurutan
Topraktan Adem yaratan
Ol süphanallah değil mi?
Yunus emre divanı s. 152
Yedi ulu ozandan biri olan Yemini Hazreti peygambere Cebrail’in vahiy getirdiğini şu
beyitlerde ifade etmektedir. Bu beyitlerle birlikte Yemini, Allah, Peygamber ve Meleklere
imanı da vurgulanmış.
Meğer Cebrail ol dem hazır oldu
Ki Hakk’dan Ahmed’e vahy geldi
Eriştirdi Rasul’e Hak şelamını
Ne emrolduysa arz etti tamamın
(Ozen, s52)
Seyyid nesimiye göre “edeb”e aykırı olan kötü huy ve davranışlar, “insan”a yakışmamaktadır.
Allah insanın yüzünü “edeb”le yaratmıştır. Fatiha Süresi’nin anlamı edeb’tir.
�Edebdir vech-i insanda müşavver
Aceb kudret aceb nu-u mütahher
Edebdir mani-i seb-i mesanı
Salat ansız dürüst olmaz mukarrer
(Kürkçüoğlu 1973)(Eğri, 2013 s217)
Aşık/Zakir/Ozanlar, saz ve sözleriyle Ahlak ve Edep eğitiminde de bulunmuşlar. “İnsanların
kibirlenip böbürlenmelerinin ahireti unutup iyilik yapmayı ihmal etmelerinin en büyük sebebi
olarak; makam, mansib, mal, mülk ve şöhret gösterilmiştir. Seyyid Nizamoğlu, talip ve
dervişleri, bu tür geçici heveslere kapılmaktan sakındırmakta için şu dörtlükleri söylemiştir”.
Manasip devlet deyu yelme
Atlaslar giyip kurulma
Aç gözünü gafil olma
Çehennem’den bir koz imiş
Dünyayı yiğip ni’dersin
Onu sonu bırakıp gidersin
Seninle bile gidecek
Beş altı arşın bez imiş
(Özmen 1995) (Eğri, 2013 s218)
Günümüzde Aşıklık/Zakirlik/Ozanlık, müessesinin durumu
Aşıklık kurumu günümüzde geleneksel çizgisini devam ettirdiği gibi, kentli ve eğitimli olan
gençler bağlamaya ilgi duymakla beraber, cem ve muhabbet ortamında yetişmedikleri için
aşıklığın getirdiği üslup ve edep noktasında tam temsil etmedikleri gözlenmiştir. (Dedekarginoglu,
2010 say56)
Köyden kente göçle büyük şehirlerde köy ve kent kültürü iç içe yaşamaya başlamıştır.
Köyden şehre gelip büyük şehirlerde tutunma uğraşı veren insanların sıkıntıları, ikilemleri,
âşığın şiirine konu olarak âşıklık geleneğinin konuları yeni bir boyut kazanmaya başladı.
Ortaya kentte yaşayan, kent ortamında halkın kaynağından yararlanan, geleneğe yeni
açılımlar sağlayan yeni bir âşık tipi ortaya çıkmıştır. Günümüz âşıkları günümüzde gelenekten
kopmaya başladılar (Artun, 1996:11-25)
Alevi-Bektaşi inanç ve kültürüne özgü olarak varlığını sürdüren ve müzik eşliğinde
seslendirilen unsurlardan biri de bazı şiir formlarıdır. Bu formlar, öncelikle şiir olmasından
dolayı, çalışmalarda sadece edebiyat alanı içerisinde incelenmiş̧ olsa da, Alevi- Bektaşi inanç
ve kültürünü güçlü bir araç olarak temsil eden (representatıon) müzik, aynı zamanda bu şiir
formlarını da var eder. Alevi- Bektaşi kültürünün müziksel eserleri, günümüzde konser salonu
gibi birçok mekânda, geleneksel otantisitesi dışında popüler bağlamda bir gösteri olarak da
sunulur. Yani, aslında inançlarını kendi içinde yaşamaları bağlamında daha kapalı olan AleviBektaşi geleneğinin müziksel görünümü, inanç uygulamasının dışında, popüler bir temsiliyet
olarak da ortaya çıkar. (Yöre, 2011 s220)
Bektaşi şiiri, başlangıcından günümüze kadar belli bir çizgi üzerinde yürümüş, kendine özgü
niteliklerini korumuştur. Yaklaşık yedi yüzyıllık bir dönemi kapsayan bu şiirin yazılı
kaynaklara göre, dört yüzün üzerinde ozanı vardır”. (Eyüboğlu, 2000 s551)
Günümüz şartlarında Aşık/Zakir/Ozanların, yetişmesi
�Usta-çırak ilişkisi içerisinde, muhabbet ve cem ortamlarında yetişen Aşık/Zakir/Ozanların,
şehirleşme ve göçle birlikte uygun ortam oluşturmaları en büyük sorunu teşkil ediyor. Babası
Aşık Büryanı gibi kendisi de günümüzdeki en önemli Alevi ozanlarından birisi olan, “Unesco
tarafından 2010 yılında yaşayan insan hazinesi ödülüne” layık görülen Dertli Divani nasıl
yetiştiğini “Gözümü açtım, 5-6 yaşlarımdan itibaren babamın dizinin dibinde muhabbet
ortamlarında Arif, Kamil, Aşık, Sadıkların içinde yetiştim. Çocukluğumda hatırlıyorum gece
1’lere kadar muhabbetler olurdu, Seyit Nesimi, Pir Sultan Abdal, Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli,
Fuzuli, Yunus Emre gibi Ulular ve Pirlerin deyişleri, nefesleri icra edilir, ne anlama geldiği
ve batını anlamları muhabbet konusu yapılırdı. Çocuk yaşta çok fazla bir şey anlamadığımı
sanırdım ama hepsi kulağımda küpe olarak kaldı, bilinç altıma yetişti. Erişkin çağa
geldiğimde ne kadar şanslı olduğumu sonradan fark ettim. Babam, 27 yaşımdayken hakka
yürüdü, o döneme kadar ne aldıysam babamdan aldım. Sonrasında tabi Hacı Bektaş dergahı
Postnişini, “devri daim olsun” Feyzullah Ulusoy ve Veliyettin Ulusoy pirimizden dergah
adabında bilgiler edindim ve kendim ne katabildim kendimi ne kadar
geliştirebildiysem” ifadeleriyle özetliyor.13-19 Kasım 2015, Zaman France
Dertli divani, günümüzde Alevi-Bektaşi kültürünün eskiye oranla kendi inanç ve kültür
özelliklerini koruma noktasında geleneksel yöntemlerden uzak kaldığı görmüş, bu sebeple
yeni bir yöntem geliştirmiş. Farklı ülke ve şehirlerde yasayan Alevi-Bektaşi gençler için
kültürü bulundukları mekana taşıyor. Özellikle Avrupa’da kurduğu Mekteb-i İrfan okullarıyla
bu kültürün yaşatmaya çalışıyor. Divani “Son 3 yılda Fransa’da 5 noktada, Türkiye’de 2
noktada, Belçika ve Hollanda’da 2 noktada olmak üzere toplamda 14 muhabbet grubu
oluştu bu gruplarda 30-40 kişilik gençlerle birikimlerimi paylaşmaya çalışıyorum.
Kısacası mektep, okul, irfan, ilim Alevi-Bektaşi- Kızılbaş inancı ve inandığımız değerlerle
ilgili bildiklerimizi ve yaşamımızı aktarmamız konusunda bu muhabbeti yapmaya
çalışıyoruz” ifadeleriyle günümüz şartlarında kültürün devamı için bir yöntem
geliştirmiş olduğunu görüyoruz.
Sonuç
Alevi-Bektaşi inancının geçmişten günümüze kültür ve inanç aktarımını yoğun olarak sözlü
edebiyat üzerinden aktardığını gözlemliyoruz. Din, ibadet, ahlak, edeb, erkan, yol ve yaşayışa
dair birikim ve üretilenler sözlü edebiyat üzerinden nesillere aktarılıyor. Sözlü edebiyat
aktarında en büyük görevi dedelerle birlikte Aşık/Zakir/Ozanların, yapıyor. Saz/Bağlama da
bu inanışın aktarılmasında Aşık/Zakir/Ozan’ın, en büyük yardımcısı, olmazsa olmazı
durumunda hatta Alevi-Bektaşi toplumunda kutsiyet atfedilmiş. Aşık/Zakir/Ozanların, ustaçırak ilişkisi içerisinde daha çok kırsal veya küçük yerleşim alanlarında yetişme imkanı
buluyorlar. Alevi-Bektaşi toplumun şehirleşmesi ve göçle birlikte birliktelik ve sosyal kontrol
azalmış, dede ve Aşık/Zakir/Ozanların, toplum üzerinde etkisi azalmıştır.
Aşık/Zakir/Ozanların, yetişme ve ortamında sınırlandığı için inanış ve kültür aktarımında
problemler yaşanmaktadır. Kültür veya inanışın nesillere aktarımı için günümüzde ferdi
olarak bazı çıkış yolları aransa da soruna henüz çaplı ve yeterli çözüm bulunamamıştır.
�Kaynakça
ACAR Feramuz, (2008); Danimarka Alevi Bektaşi inanç esasları, DABF bağlı kurul, 43.sayfa
ARSLANOĞLU, İbrahim. (1997) İstanbul; Kul Himmet,: Ekin Yayınları. 51. Sayfa
ARTUN Erman 1996, KKTC “Adanalı Âşıkların Şiirlerinde Kıbrıs Barış̧ Harekatı”, Kıbrıs Araştırmaları
Dergisi, C.2, Sayı.4,
ATLI, Ahmet (2005) Ankara Türk Din Musikisinde Bektaşi Nefeslerinin Yeri, Yayımlanmamış̧ Yüksek Lisans
Tezi A. Ü. Sosyal Bil Enstitüsü
DABF (2008) Danimarka: Alevi Bektaşi inanç esasları DABF bağlı kurul.
DEDEKARGINOĞLU Hüseyin 2010 Dünkü ve Bugünkü Alevilik Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma
Dergisi 56
DEMİ̇R, Sevgi (2009) İstanbul; Cem Evlerinde Cem Erkâni, Ritüeller ve Müzikal Formasyonlar Üzerine
Analitik Karşılaştırma, Yayımlanmamış̧ Yüksek Lisans Tezi,. İ̇. U. Sosyal Bilimler Enstitüsü.
EGRI Osman (Ocak 2013) İstanbul ; Alevi Bektaşi yolu, Hak Muhammed, Ali, Ufuk yayınları, sayfa 8
EGRI Osman (Ocak 2013) İstanbul ; Alevi Bektaşi yolu, Hak Muhammed, Ali, Ufuk yayınları, sayfa 212
EYÜBOĞLU, İ̇smet Zeki. (1991). İstanbul Alevi Bektaşi Edebiyatı. İ34.sayfa
EYUBOGLU İsmet Zeki 2000, İstanbul Bütün yönleriyle Bektaşilik, s551
IYIYOL Fatih (2013) 24.sayfa ) (ALEVÎ-BEKTAŞ̧Î GELENEĞ̆İNDE DUVÂZLAR-DUVÂZİMAMLAR
IYIYOL, Fatih (2013) Alevi Bektaşi geleneğinde Duvaz İmam,Uluslararası sosyal araştırmalar dergisi, cilt 6
sayı 27 Sayfa 21
KOPRULU Fuad, 1991 Ankara; Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Ankara, s. 19.
KUL Hasan (Ergün, 1946a: 74). duvaz Bektaş̧ı Şairleri ve Nefesleri İ-II, İ̇stanbul: Maarif Kitaphanesi
KURKCUOGLU, Kemal Edip, 1973 İstanbul; (Seyyid nesimi divanından seçmeler M.E.B YayınlarıMELIKOF
İrene 1999 İstanbul, Efsaneden Geleceğe Hacı Bektaş, Cumhuriyet Kitapları
OKAN, Murat (2004) Ankara; Türkiye’de Alevilik (Antropolojik Bir Yaklaşım), İmge Kitabevi, s 68
OZUDOGRU, Özgür Savaş (2011) Alevilik Araştırma Dergisi 1.sayı. Uluslararası hakemli bilimsel akademik
süreli yayın
OZEN İsmail, 1995 Ankara Alevi Bektaşi şiirleri antolojisi ç2 s.52-100 Saypa Yayın Dağıtım
OZEN İsmail, Alevi Bektaşi şiirleri antolojisi ç2 s.52-100 YEMINI Faziletname,
REMZI kaptan 23. Sayfa (Alevi duaları gülbanklar,
TAŞ̧GIN, Ahmet (Temmuz- Ağustos 2002): “Ayet ‘ten Nefese: Alevi -Bektaşi Edebiyatında Dönüşüm”, Yol
Dergisi, 18, 28-43.
TIRYAKI, Recep (2013) İstanbul: 100 Soruda Alevilik Bektaşilik? Şahı Meradan yayınları
TURAN, Metin, ( Ocak 2009) Ankara Alevi ve Bektaşi Kültüründe Aşıklar ve Nefesler”
UZUM, İlyas (2009) İstanbul Tarihsel ve Kültürel Boyutlarıyla Alevilik. İslam Araştırmalar Merkezi yay. S 7
YORE Seyit 2011 Türk Kültürü ve Hacı Bektaşi Veli Araştırma Dergisi sayı 60, sayfa 220
ZAMAN Suleyman (Eylül 2013) Alevilik Temel Dersleri Cilt 1/ 78.sayfa
ZAMAN France 13-19 Kasım 2015 Sayfa 9
ZELYUT, Rıza. (1990) İstanbul, Hacı Bektaş̧ Veli, Hürriyet Ofset Matbaacılık ve Gazetecilik A. S.
Görüşmeler
Dertli divani: (2010 yılında Unesco tarafından “yasayan İnsan Hazinesi” ödülüne layık görülen Alevi-Bektaşi
Ozanı) Kasım 2015
�
Dublin Core
The Dublin Core metadata element set is common to all Omeka records, including items, files, and collections. For more information see, http://dublincore.org/documents/dces/.
Extent
The size or duration of the resource.
3597
Title
A name given to the resource
ALEVİ-BEKTAŞİLİĞİN İNANÇ VE KÜLTÜR AKTARIMINDA OZAN’IN ROLÜ VE GÜNÜMÜZDE OZAN
Author
Author
ÖZUYGUN, Ali Rıza
Dinç, Mehmet
Abstract
A summary of the resource.
Aşıklık/Zakirlik/Ozanlık, Alevi-Bektaşi inancında en önemli figürlerden biridir. Zakir, ibadetin yapıldığı Cem evinde, Hz Muhammed, Hz Ali ve Hacı Bektaşi Veli’nin temsilcisi konumunda Post’a oturur. Cem’i yöneten dedenin yanı başındadır. Cem’in olabilmesi için gerekli olan 12 hizmetten birisini Zâkir yapar. Dede, Cem’i Zâkirle birlikte yönetir. Alevi-Bektaşilerin “telli Kur’an” olarak kutsal bir mertebe verdikleri bağlama/saz Zâkir’e emanettir. Aşık/Zakir/Ozanlar Alevi-Bektaşi inanç, kültür, yaşayış tarzı ve öğretilerine ait kuşaktan kuşağa edindikleri bilgi birikimlerini saz ve sözle gelecek nesillere aktarırlar. Bu aktarım sürecinde kendi yorumlarını da katarlar, fakat genel çizgi ve öz’ün dışına çıkmazlar. Mevcudiyetini devam ettirme gayreti içerisinde olan bu gelenek, şehirleşme ve göçle birlikte bazı sorunlar yaşamaktadır. Gelenek, günümüz şartlarına uygun bir aktarım modeli arayışı içerisindedir. Sözlü kültür geleneğine sahip Alevilik Bektaşilik inancının yaşatılması ve aktarımında, şehirleşme ve göç sürecine bağlı ortaya çıkan problemlerin neler olduğu ele alınacaktır. Anahtar Kelimeler: Alevi-Bektaşilik, Ozan/Zakir/Aşık, Kültür Aktarımı Abstract Asik/Zakir/Ozan (minstrelsy) is one of the most important figure in the belief of Alevi-Bektasi.Zakir takes the nearest seat next to Dede who is known to be the representative of the Prophet Mohammed,Ali and Hadji Bektasi Veli.Dede directs the Cem ceremony with Zakir and Zakir makes one of the 12 services which is necessary to complete the Cem.'Saz' (which is called 'Stringed Quran'and holy for Alevi-Bektasi people) is relic to Zakir.Using 'saz' and 'words', Asik/Zakirler/Ozanlar(poet) passe their knowledge they've acquired from their culture,life style and belief to the future generations without departing from the. Although having some problems causing by urbanization and migration,this tradition endeavors to maintain its presence without being deformed. Keywords: Alavism, Bektashi Order, Minstrelsy, Poet, culture transmisson
Date
A point or period of time associated with an event in the lifecycle of the resource
2016
Keywords
Keywords.
Conference or Workshop Item
PeerReviewed
PI Oriental languages and literatures
-
https://eprints.ibu.edu.ba/files/original/1af86411e93916f17e401b978385f5ef.pdf
27e31b6274d7c1c2aec0a94dc2a3cb51
PDF Text
Text
BÂKİ`NİN ’’SÖYLEN SÖYLESÜN’’ REDİFLİ GAZELİNİN ŞERHİ VE
YAPISALCILIK AÇISINDAN İNCELENMESİ
Ali Rıza ÖZUYGUN1 Elif BARAN 2
ÖZET
Bu çalışmada, XVII. Yüzyıl Klâsik Türk Edebiyatı şairlerinden Sultanü’ş-şuara (Şairler
sultanı) olarak anılan Bâkȋ`nin “söylen söylesün” redifli gazeli incelenmiştir. Gazel; öncelikle
klasik şerh metodu ile daha sonra da yapısalcılık açısından incelenmesinden oluşmaktadır.
Öncelikle dilbilim ve yapısalcılık hakkında bilgi verilmiştir.
Anahtar Kelimeler : Bâkȋ, Gazel, Şerh, Yapısalcılık
Giriş
Şerh kelime olarak keşfetmek, açıklamak, anlaşılanı açıklamak, kolay anlaşılması için izah
etmek manalarına gelir.
Edebiyat alanında “şerh” ve “belâgat” çalışmaları 8. yüzyılda başlamış, bilhassa Anadolu
Osmanlı sahasında 20. yüzyılın başlarına kadar devam etmiştir. Öncelikle Kur’ân-ı Kerîm ve
onun i‘câzı ile Hz. Muhammed’in hadislerini daha iyi, daha doğru anlayıp aktarabilme
gayretleri, beraberinde Arap dili ve edebiyatı üzerinde yoğun bir düşünme sürecini başlatmış,
bu süreç birçok ilim dalının doğup hızla gelişmesinin fikrî zeminini oluşturmuştur. Tefsir,
hadis gibi konuyla doğrudan ilgili ilimlerin yanında, bu ilimlerin alt yapısını oluşturan nahiv,
sarf, lugât, iştikak gibi dil; fesâhat, meânî, beyân, belâgat, aruz, kâfiye, inşâ gibi edebiyat
bilimleri zamanla başlı başına birer ilmî disiplin hâline gelmişlerdir. Batı edebiyatında olduğu
gibi doğu edebiyatında da yüzlerce yıllık bir geçmişe sahip olan “metin şerhi”, genel olarak
“bir metnin, daha iyi anlaşılsın diye, o metni başkalarından daha iyi anladığı kanaatinde olan
kişiler tarafından açıklanması” şeklinde tarif edilmektedir. “Metin şerhi” başlığı altında tıp,
matematik, tarih, felsefe, nahiv, sarf, belâgat gibi ilimlere ait eserlerin yanında, kelâm, hadis
gibi dînî karakterli metinler de şerhe konu edilegelmiştir. “Edebî metinler şerhi” ise bu ana
başlık altında hatırı sayılır büyüklükte bir bölümü ifâde eden alt başlık sayılabilir. (Dağlar,
2007:163).
Temelinde bir dilcilik faâliyeti olan şerh veya metin şerhi öncelikle, hangi dilde, sahada ve
şekilde yazılmış olursa olsun, şerhe konu olan kelimeleri, cümleleri, mısraları, beyitleri bazen
parçadan bütüne (kelime biriminden cümle veya mısra/beyit bütününe) bazen de bütünden
parçaya (cümle veya mısra/beyit bütününden kelime birimine) ait olduğu dilin eserin
yazıldığı dönemdeki durumunu gözeterek ele alır, gramer ve anlam düzlemi içindeki yerini
tespit eder. Bu, şerhin dilciliği ilgilendiren kısmıdır. (Dağlar, 2007:293-294). Metin şerhinin
bundan sonraki kısmı ise şârihin ve o konuda daha önceden fikirlerini beyan etmiş kişilerin
yorumlarının yer aldığı, bazen de tartışıldığı kısımdır. Eğer şerh edilen metin hele edebî bir
metin ise, bu kısımlar daha çok edebiyat araştırmacılarının ilgi alanına girmektedir. Ele alınan
1
2
Doç. Dr., International Burch University, Eğitim Fakültesi, TDE Bölümü, Öğretim Üyesi
International Burch University, Eğitim Fakültesi, TDE Bölümü, Yüksek Lisans Öğrencisi
�metinde geçen kelimelerin metnin yazıldığı dönemde veya ona yakın dönemlerde yüklenmiş
olduğu manaların, yine aynı gelenek içinde yer alan şârihler tarafından tespiti ve te’yidi
günümüz klâsik Türk edebiyatı araştırmacıları için emsalsiz veriler teşkil etmektedir. (Dağlar,
2007:294). Şerh edebiyatımıza bütünleyici bir nazarla bakıldığında ise Arapça, Farsça ve
Türkçe olmak üzere üç dilden eserlere şerhlerin yazıldığı görülür. Şerh çalışmalarının
sınırları, edebî eserleri de içine alarak zaman içerisinde genişler. İlk bakışta anlaşılmayan ince
anlamlar ve mecazlar ihtiva etmeleri, edebî eserlerin de şerh edilmeleri sonucunu doğurur.
(Gök, 2014:412). Günümüzde yapılan literatür ve tasnif çalışmaları sayesinde divanlardan,
lügatlere yapılan şerhlere kadar her türden eserin şerh edildiğini öğrenmekteyiz. (Gök,
2014:413).Arapça, Farsça ve Türkçe yazılmış ve klâsik kabul edilen eserler için
yapılmış Arapça, Farsça ve Türkçe şerhleri kastettiğimiz “Klâsik Şerh Edebiyatı” tek bir
literatür yazısıyla sınırlanamayacak kadar kapsamlı bir konudur ve sayısız örneğe sahiptir.
Tasavvufî ve klâsik olmak üzere 2 ana kola ayrılan Şerh Edebiyatı; hem nazım hem nesir
birçok eseri muhtevî genel bir başlık olarak edebiyat tarihlerindeki yerini al mistir. Klâsik
şerhler, genel mahiyetiyle, Arap ve İran edebiyatının klâsik kabul edilmiş eserlerine yapılan
şerhlerin ortak adıdır ve bu eserlere “klâsik” denilmesinin sebebi, eserlerin kendi
türleri içinde şaheser niteliğini hak etmiş olmasıyla izah edilmektedir. Klasik Türk şiirine,
günümüzde geleneksel şerh yöntemi ve belagate dayalı estetik anlayışın yanı sıra modern
eleştiri ve inceleme yöntemleri ile de yaklaşıldığı görülmektedir. Böylece sadece “Doğu”
medeniyetine ait olduğu savunulan klasik şiirin “Batı’da üretilen yöntemlerle de
incelenebileceği ortaya çıkmıştır.(Akçay t.y:1). Bu tanımlara baktığımızda metni serhetmenin
amacının, metnin içerisinde yer alan sanatını, dilini ve estetik özelliklerini ortaya çıkarmak ve
eseri daha anlaşılır kılmak olduğu anlaşılmaktadır. Tzevetan Todorov’a göre şerhin
“dilbilimsel ve tarihsel” olmak üzere iki kanadı vardır.(Sahin, 2001:8). Geleneksel metot da
konunun niteliğinin, eserin var edildiği tarih ve ortamın vasıflarının, çağın gelenek ve
göreneklerinin ve sanatçı ile ilgili bilgilerin şârihin fikir ve inançlarının oluşturduğu bakış
açısı ile değerlendirilmesinden ibarettir; bu şekildeki metne yaklaşma metodu “tarihsel”dir.
Türk şiirinde 20. yüzyıla kadar popülerliğini sürdüren bu tür geleneksel şerhler “daha çok
artsüremli çalışmalar olup, dili eskimiş, kadim eserleri incelemek, anlamak ve eleştirmekle
yetiniyordu.”(Erdem, 2003:228-238 ). Tarlan`a göre metin şerhi edebi bir tenkit metodu
değildir. Çünkü bir metnin edebi yönden eleştirisi metnin bedii değeri hakkında bir hüküm
verir. Bedii güzellik yani estetik değer, tenkit edenin zevkiyle yakından ilgili olduğu,
dolayısıyla kurallarını ve sınırlarını tayin etmenin güç olduğu düşünüldüğünde münekkidin
şahsi zevklerinin tesiriyle yazdığı tenkitlerin de ikinci türden bir edebi metin olduğunu ve
bunların şiiri anlamaya yetmeyeceğini söyler. Münekkid, edebi bir metni duyan ve hisseden
kişiyse, metinler şerhçisi anlayan kişidir, diyerek ciddi bir ayrıma gider. Şerhçinin metodu
bellidir, anladığını anlatabilir. Anlattıkları ise nesneldir, ölçülebilirdir. Söylediklerini
belgelendirir, okuyanın zevkine karışmaz. Şerhin sonunda bir esere güzel veya çirkin
hükmünü vermez. Yapmış olduğu iş laboratuvarda çalışan bir ilim adamı gibi tarafsızdır.
Ortak özelliklerini bulur, sıralar, devrine ait özellikleri ortaya çıkarmaya çalışır.(Güleç, t.y: s.
85).
19. ve 20. yüzyıllarda Batı’da yapılan bilimsel keşif ve icatlar dil ve edebiyat çalışmalarını da
etkilemiş, özellikle Ferdinand de Saussure’ün temellerini attığı yapısalcılık, dil çalışmalarını,
�dilsel varlıkların algılanışını ve değerlendirilişini toptan değiştirmiştir. Gerçeği tek tek
nesneler üzerinden değil, nesneler arasındaki ilişkiler yoluyla saptayan yapısal yöntem,
adından da anlaşılacağı gibi incelendiği nesnenin yapısına yönelmektedir. “Saussure’ün dil
hakkında öne sürdüğü en önemli, en etkin görüş “dil”in bir sistem olduğu görüşüdür. O
‘dil’deki ‘sistem’e dikkat çekip belli bir zaman diliminde, bir ‘dil durumu ’nu saptayıp dilin
yapısını incelemek gerekliliğini vurgular, yani eşsüremli bir incelemenin önceliğini belirtir.”
(Ucan,2003:209-219). 1950- 1960 yılları arasında büyük bir yayılma gösteren yapısalcılık,
dilbilim dışında özellikle insanbilim alanında F. de Saussure’ün, R. Jakopson’un ve N.
Trubetskoy’un çalışmalarının yanı sıra matematik ve mantıktan da yararlanan C. LeviStrauss’ta en ileri yöntemsel aşamasına ulaşmıştır. Yapısalcılık, göstergebilim alanında da
etkisini güçlü bir biçimde duyurmuş, değişik doğrultularda gelişen çeşitli akımların kalkış
noktasını oluşturmuştur (Vardar, 2002:219). Yapısalcılıkta eleştirici yansız olarak metne
bakar. Ne yazar ne de diğer etkenleri dikkate alarak metne bakmaz. Metne tarafsız olarak
karşıdan bakar ve kendi kurduğu modelle karşılaştırarak onu incelemeye çalışır. Yapısalcılık
metni incelerken belirgin bir yol takip eder. İlk olarak eleştirmen metni birim parçalara böler.
Bu parçalar anlambilimi, sözdizimi, söyleniş biçimi olarak üçe ayrılır. Bu inceleme
sonucunda eleştirmen metni kendine has yönlerini bulup yorumlar (ERDEM, 2003:232).
Öncelikle, gazel geleneksel yöntemle şerh edilecek daha sonra yapısalcı yaklaşımla bir
inceleme yapılacaktır.
Bâki `nin” Söylen söylesün “Redifli Gazeli Günümüz Türkçesine Çevirisi ve Şerhi
1.Söylemez küsmüş bana cânâne söylen söylesün
Neyledüm ol yâr-ı âlî-şâne söylen söylesün
(Sevgili bana küsmüş, benimle konuşmuyor. Söyleyin benimle konuşsun O, sani yüce
sevgiliye ne yaptım? Söyleyin bana söylesin.)
Divan edebiyatında, sevgili her zaman asığını pesinden koşturur, yüz vermez. Şair burada
tecahül arif sanatını kullanmistir, bilir ancak bilmezden gelerek sorar. “Neyledüm” diyerek
hem sevgiliden şikâyet eder, hem de “söylesin” diyerek medet umar.
2.Nâz ile güftâre gelmezse helâk eyler beni
Ol cefâ vü cevri bî-pâyâne söylen söylesün
(Nazlanıp durur da benimle konuşmazsa, helak olurum, O cefa ve eziyeti sonsuz olan
sevgiliye söyleyin nazlı nazlı konuşsun benimle.)
Sevgili hercaidir, nazlanır, aşığını peşinden koşturmak hoşuna gider.Sevgilinin yokluğu aşığa
acı verir çünkü âşık sevgilinin aşkından beslenir, hayat bulur. Burada da şair, sevgilinin
nazlanması devam ederse, helak olacağını söyleyip, O, naz etmekten usanmayan sevgiliye
haber edilmesini, kendisiyle barışmasını, aksi takdirde bu acıya dayanamayıp, yok olacağını,
helak olacağını soyluyor.
�3.Derd-i aşkı gayrdan sorman ne bilsün çekmeyen
Ânı yine âşık-ı nâlâne söylen söylesün
(Aşk acısını aşk derdinden haberi olmayana sormayin, ne bilsin. Onu aşk ile inlemiş olana
sorun, o, benim derdimi anlatsın.)
Aşk acısıyla yanmamış olan benim derdimden anlamaz, siz onu aşk acısıyla inleyene
söyleyin da sevgiliye haber etsin çünkü ancak beni O anlar. Gerçek âşık olmayan aşk
derdinden anlamaz, şair, gerçek âşık olup aşk derdi çekenler kendini daha iyi anlayacağı için
onlardan yardım istiyor.
4.Hâr zahmından neler çektiğimi gülzârda
Bâğbân-ı bülbül-i giryâne söylen söylesün
(Gül bahçesinde dikenin zahmetinden neler cektigimi, bahcivan olan bülbüle sorun size
anlatsın.)
Sevgili güldür, âşık ise bülbül. Gül bahçesi sevgilinin mekânıdır, dikenler ise âşığı sevgiliden
uzak tutan sebeplerdir. Nasıl ki bülbül gül bahçesinde şakırsa, tıpkı onun gibi âşık da
sevgilisine nağmeler dizer. Bülbülün ona yaptığı gibi O da sevgilisinin aklini çelmeye çalışır.
Buradan yola çıkarak şair, bülbülden medet umuyor, güle yani sevgilisine haber etmesini
istiyor. Çünkü bülbül o bahçenin ayni zamanda kapıcısıdır. Kapıcıdan, geldiğini sevdiğine
haber vermesini istiyor.
5.Bâkıyâ din turmasun güftâre tâkat kalmadı
Vaktidur ol hüsrev-i devrâne söylen söylesün
(Ey Bâkȋ! Devrin güzellik sultanına söyleyin; benim söylemeye mecalim kalmadi,
konuşmanın vaktidir artık benimle konuşsun.)
Asik: Vuslati arzulayan bir dilenci, sevgili:Devrin Sultani, sairin dostlari ise elcidir. Asigin
söz söyleyecek gücü kalmamistir.
Asik vuslata ermek icin dostlarindan yardim dilenir, dostlarını sevdiğine elçi gönderir,
dostlarindan, masukuyla konusup, onu vustlata razi etmelerini ummaktadir.
B.
Gazelin Yapısalcılık Açısından İncelenmesi
1. Nazım Şekli: Gazel
Türk edebiyatında gazeller 4-15 beyit arasında değişmektedir. Dört beyitli gazeller yok
denecek kadar azdır. Divanlarda bulunan bu gazellerin yarım mı kaldıkları, yoksa bazı
beyitlerinin eksik mi yazıldığı belli değildir. Kesin bir kural olmamakla birlikte gazeller
genellikle 5, 7, 9, 11 gibi tek sayılı beyitlerde yazılmışlardır. Gazel Âşıkane konulu bir
gazeldir. Baki`nin bu gazelinde “söylen söylesün” redifinden yararlanılmıştır. Bu gazel 5
beyitten meydana gelmektedir. Bakinin divanında 548 gazel bulunmakta,548 gazelden 451
'inde; 21 kıt ‘adan 15' inde ve 31 matla'dan 18'inde redif bulunmaktadır.( Aydın, 2012:42)
�2. Gazelin Vezni: Gazel, aruzun, remel bahrinin müsemmen kalıbı olan Fâilâtün fâilâtün
fâilâtün fâilün kalıbıyla yazılmıştır. Aşağıdaki tablodan gazelin vezin unsurlarına
baktığımızda; 4 kelimede med, 17 kelimede imale, 3 kelimede de vasl (ulama) yapıldığını
görüyoruz. Beyitleri aruz kuralları açısından değerlendirecek olursak dengeli ve sağlam bir
kuruluşu vardır.
Gazelde anlam, ‘’söylen söylesün ‟ redifiyle daha netleşiyor. Gazelin kafiyesi cânâne, âlîşâne, bî-pâyâne, nâlâne, giryâne, devrâne kelimelerinde gecen ”ân”olup, zengin kafiyedir.
Kafiyede ki ‘’â‟ kalın ve uzun sesiyle birlikte, redifin söylenişine bir zenginlik ve güçlü bir
ses değeri vermektedir. Bâki’nin ‘‘söylen söylesün’’ redifli gazeli aruz açısından
kusursuzdur. Bu durum Bâki’nin aruzdaki ustalığının bir göstergesidir. Gazelin yukarıdaki
açıklanan aruz özellikleri aşağıdaki grafikte gösterilmiştir. Bu grafikte, gazeldeki ses
uyumunu gözler önüne sermektedir.
Tablo 1: Gazeldeki Aruz Vezni Unsurlarının Dağılımı
Med
İmale
Zihaf
Vasl
1.Beyit
0
2
0
1
2.Beyit
0
4
0
2
3.Beyit
1
4
0
0
4.Beyit
3
4
0
0
5.Beyit
0
1
0
0
3 Gazelde Kullanılan Ünlü ve Ünsüzler:
Beyitler
Yumuşak
Ünsüzler
Sert Ünsüzler
Kalın Ünlüler
1
2
3
4
5
Toplam
32
33
29
36
30
160
11
6
11
7
14
49
9
7
12
10
15
53
İnce Ünlüler
20
72
23
68
16
68
17
70
15
74
91
352
Toplam
Tablo 2: Gazelde kullanılan kalın ve ince ünlülerin beyitlere göre dağılımı.
Beyitler
1.Beyit
Kalın Ünlüler 9
İnce Ünlüler 20
29
Toplam
2.Beyit
3.Beyit
4.Beyit
5.Beyit
7
23
30
12
16
28
10
17
27
15
15
30
Tablo 3: Gazelde kullanılan yumuşak ve sert ünsüzlerin beyitlere göre dağılımı.
Beyitler
1. Beyit
2. Beyit
3. Beyit
4. Beyit 5. Beyit
Yumuşak
32
33
29
36
30
�Ünsüzler
11
6
11
7
14
Sert Ünsüzler
43
39
40
43
44
Toplam
Kalın ve ince ünlülerin beyitlere göre dağılımının gösterildiği yukarıdaki grafiğe
bakıldığında, toplamda kalın ve ince ünlülerin beyitlere neredeyse eşit dağıldığı
görülmektedir. Gazelin ünlü ve ünsüz dağılımı, tablolarda gördüğümüz gibi birbiriyle uyum
içindedir. Yumuşak ve sert ünsüzlerin de beyitlere dağılımının gösterildiği yukarıdaki grafiğe
bakıldığında, toplamda yumuşak ve sert ünsüzlerin beyitlere eşit dağıldığı görülmektedir.
Gazele hâkim olan harflerin, yumuşak sessiz harfler olduğunu goruyoruz. Buradan hareketle,
gazelde anlamla yapı arasında uyum söz konusudur.
4 Gazelin Sözdizimi İncelemesi
5.1. Kelime Çeşitleri ve Yapıları
Gazelde 61 kelime kullanılmıştır. Bu kelimelerden en fazlası 35 kelimeyle Türkçe, daha
sonra 17 kelimeyle Farsça ve 11 kelimeyle de Türkçe olmuştur. Âşıkane konulu bir gazel
olduğu için kelimeler Türkçe ağırlıklıdır.
5.2. Tamlama Çeşitleri ve Yapıları
Gazeldeki isim ve sıfat tamlamalarının büyük çoğunluğu Farsça dilbilgisi kurallarına göre
yapılmıştır. Türkçe, Farsça ve Arapça isim ve sıfatlar, Farsça tamlamalarda bir araya
gelmişlerdir. Gazelde 5 adet ikili tamlama ve 1 tanesi de 3 kelimeden oluşan zincirleme isim
ve sıfat tamlaması olmak üzere toplamda 6 tamlama vardir. Gazelde ağırlıklı olarak Farsça
tamlamalar kullanıldığını görmekteyiz.
Gazelin tamlama tablosu ise aşağıdaki gibidir.
Tablo 4: Gazelde geçen tamlamalar.
Tamlamalar
yâr-ı âlî-şân
Türü
Farsça İ.T
derd-i aşk
Farsça İ.T
âşık-ı nâlân
Farsça S.T
hâr zahmı
Türkçe İ.T
hüsrev-i devrân
Farsça İ.T
bâğbân-ı bülbül-i giryân
Farsça İ.T
Kelimelerin Özellikleri
yâr
Farsça
âlî
Arapça
şân
Arapça
derd
Farsça
aşk
Arapça
âşık
Arapça
nâlân
Farsça
hâr
Farsça
zahmı
Farsça
hüsrev
Farsça
devrân
Arapça
bâğbân
Farsça
bülbül
Farsça
giryân
Farsça
İsim
Sıfat
İsim
İsim
İsim
İsim
Sıfat
İsim
İsim
İsim
İsim
İsim
İsim
Sıfat
�5.3. Gazelin Cümle Çeşitleri ve Yapıları
Bâki`nin 5 beyitlik bu gazelinde 21 adet cümle vardır. Gazeldeki cümlelerin çoğu, fiil
cümlelerinden oluşmaktadır. 20 fiil cümlesi, 1 adet isim cümlesi kurulmuştur. Genelde devrik
cümlelerle dikkat toplanmıştır. ‘’Söylemez’’ kelimesiyle başlayan gazelde önce dikkat
çekilerek, mana sonrakiler üzerinde yoğunlaştırılmıştır.
Tablo 5: Gazelin Cümle Çeşitleri
Cümle
Sayısı
1.Beyit
6
2.Beyit
3
3.Beyit
4
4.Beyit
2
5.Beyit
6
Yüklemine
Göre
Fiil
Fiil
Fiil
Fiil
Fiil
Fiil
Fiil
Fiil
Fiil
Fiil
Fiil
Fiil
Fiil
Fiil
Fiil
Fiil
Fiil
Fiil
Isim
Fiil
Fiil
Öğe Dizilişine
Göre
Devrik
Kurallı
Kurallı
Devrik
Kurallı
Kurallı
Devrik
Kurallı
Kurallı
Kurallı
Kurallı
Kurallı
Kurallı
Kurallı
Kurallı
Kurallı
Devrik
Kurallı
Kurallı
Kurallı
Kurallı
Anlamına
Göre
Olumsuz
Emir
Emir
Olumlu
Emir
Emir
Olumlu
Emir
Emir
Emir
Olumsuz
Emir
Emir
Emir
Emir
Emir
Emir
Olumsuz
Olumlu
Emir
Emir
Yapısına Göre
Basit
Basit
Basit
Basit
Basit
Basit
Girişik Bileşik
Basit
Basit
Basit
Basit
Basit
Basit
Girişik Bileşik
Basit
Basit
Basit
Basit
Basit
Basit
Basit
5.4. Gazelin Anlam İncelemesi
Beyitler
Gönderici
1. Beyit
Sair
2.Beyit
Sair
İletilen
Alıcı
Şair, sevdiğinin küsmesinin sebebini
merak ettiğinden dolayı bilmek
istemesi
Nazlı
sevdiğinin
nazından
konuşmaması aşığı helak etmekte,
aşığın hüzne gark olması
Şairin
dostları
Şairin
dostları
�3.Beyit
Sair
4.Beyit
Sair
5.Beyit
Sair
Dertlinin halini, dert çekenler anlar,
derdini aynı derdi çekenlerin
anlatması
Sevilenin sevene
anlatılması
ettiği
eziyetin
Şairin sevdiğinin konuşmamasına
Takatinin kalmamasi, kuslugun sona
erip, derhal sevdiğinin konuşmasını
istemesi
Şairin
dostları
Şairin
dostları
ve
kendisi
Şairin
dostları
Sonuç:
Sairler Sultanı diye bilinen Mahmud Abdulbaki divan şairlerimizin önde gelen
isimlerindendir. Doğduğu şehrin lehçesini şiirlerinde kullanarak, edebiyatımıza yenilik ve
güzellik katmıştır. Bu çalışmada Baki`nin “söylen söylesün” isimli gazeli geleneksel şerhle
birlikte ele alınmış, diğer taraftan da gazele yapısalcı bir bakışla değinilmiştir. Klasik şerhte
fark edilemeyen, iç ve yapı bütünlüğü, biçim ve ses örgüsü incelenip, gazelin zenginliği
kapsamlı bir şekilde tanıtılmaya çalışılmıştır.
�Kaynakça
AKÇAY, G. (t.y) Fuzuli ve Nedim`in “Eyler Beni” Redifli Gazellerinin Yapısalcı Yöntemle
Karşılaştırılması, trbys.trakya.edu.tr/file/download/72228799/.
AYDIN, H.(2012) Muhtevanin Çerçevesi Bâkî Divan Örnegi, Pr Dr Mine Mengi Adina Turkoloji
Sempozyumu Bildirileri, s.42.
DAGLAR, A. (2007) Klasik Türk Edebiyati Şerh Gelenegi Ve Haci İbrähim Efendi’nin Şerh-i
Belagat’ina Dair, turkishstudies, s.163.
DAGLAR , A. (2007):Vassâf Tarihi Şerhinden Hareketle Şerh Kaynakları Meselesi, Turkish
Studies, ss.293- 294.
GOK, T. (2014) Şem’i Şem’ullâh Ve Şerh-i Subhatü’l-Ebrâr’i Şem’î Şem’ullâh and His Şerh-i
Subhatu’L-Ebrâr: jasstudies, s. 412.
ERDEM, M. ( 2003) “Dilbilimsel Eleştiri”, Hece, Eleştiri Özel Sayısı, S. 6, Hece Yay,
Ankara, s. 228-238.
ERDEM, M. ( 2003). “Dilbilimsel Eleştiri”, Hece Eleştiri Özel Sayısı, Hece Yay, MayısHaziran-Temmuz, Özel Sayı:6, Ankara, s.232.
GULEÇ ( t.y) Klasik Türk Edebiyatı Metinleri Nasıl Şerh Edilmeli? , journals.istanbul, s. 85,
TODOROV, T, .( 2001), Poetikaya Giriş, Akt: Şahin, K. Metis Yayınevi, İstanbul, s.8
UCAN, H.( 2003) “Dil, Yazar, Metin, Eleştiri Bağlamında Yapısalcılık,” Hece Eleştiri Özel
Sayısı 6, Ankara, s. 209-219.
VARDAR, B.( 2002), Açıklamalı Dilbilim Terimleri Sözlüğü, Multilingual Yay, İstanbul,
s.219.
YILMAZ, O.(2007), “Klâsik Şerh Edebiyatı Literatürü”, Türkiye Araştırmaları Literatür
Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 9, İstanbul, s. 271-304.
�
Dublin Core
The Dublin Core metadata element set is common to all Omeka records, including items, files, and collections. For more information see, http://dublincore.org/documents/dces/.
Extent
The size or duration of the resource.
3617
Title
A name given to the resource
BÂKİ`NİN ’’SÖYLEN SÖYLESÜN’’ REDİFLİ GAZELİNİN ŞERHİ VE YAPISALCILIK AÇISINDAN İNCELENMESİ
Author
Author
ÖZUYGUN, Ali Rıza
Baran, Elif
Abstract
A summary of the resource.
Bu çalışmada, XVII. Yüzyıl Klâsik Türk Edebiyatı şairlerinden Sultanü’ş-şuara (Şairler sultanı) olarak anılan Bâkȋ`nin “söylen söylesün” redifli gazeli incelenmiştir. Gazel; öncelikle klasik şerh metodu ile daha sonra da yapısalcılık açısından incelenmesinden oluşmaktadır. Öncelikle dilbilim ve yapısalcılık hakkında bilgi verilmiştir. Anahtar Kelimeler : Bâkȋ, Gazel, Şerh, Yapısalcılık
Date
A point or period of time associated with an event in the lifecycle of the resource
2016
Keywords
Keywords.
Conference or Workshop Item
PeerReviewed
PI Oriental languages and literatures
-
https://eprints.ibu.edu.ba/files/original/82c0451846e2c7dedd6c8431cc04c60a.pdf
658258298f235c605052827470cdf491
PDF Text
Text
BANA HİKAYENİ ANLAT
Ufuk Güvenç
Özet
Modern psikoloji ve pedagoji verilerine göre hazırlanan yeni dönem dil öğretim sistemleri,
çocukların dil öğrenme ilke ve yöntemlerine göre hazırlanmaktadır LEGO, son yirmi yıldır
yaptığı çalışmalar sonucunda farklı bir dil öğrenim sistemini piyasaya sürdü. LEGO-StoryStarter
(Bana Hikayeni Anlat) ismini verdiği ve LESS diye kısaltılan sistemde dilin farklı alanları için
belirlenmiş kazanımlar, etkinlik materyallerinin başlangıç noktasını oluşturur. LESS, ilkokul 2-5
sınıf öğrencileri için konuşma, dinleme, okuma, yazma, teknoloji ve sayısal öğrenim
alanlarındaki becerilerini geliştirmek için tasarlanmıştır. Öğrencilerin doğalarına uygun
yöntemlerle hikaye oluşturma ve anlatma deneyimi kazandıran özgün bir öğrenim aracıdır.
Dil için belirlenmiş kazanım modeli bütün etkinlik materyalinin başlangıç noktasını oluşturur.
Öğrenciler etkin olarak keşfederken, oluştururken, inşa ederken, hikaye anlatırken, sorgularken
ve iletişim kurarken bir çok alanda beceriler geliştirirler. StoryStarter, öğrencilerin aşağıdaki
kazanım modelinde de gösterildiği gibi konuşma ve dinleme, okuma ve yazma alanlarında beceri,
bilgi, ve anlayışlarını geliştirmelerine yardımcı olur.
Anahtar Kelimeler: Dil Öğretimi, Etkinlik, Materyal
GİRİŞ
Modern psikoloji ve pedagoji verilerine göre hazırlanan yeni dönem dil öğretim sistemleri,
çocukların dil öğrenme ilke ve yöntemlerine göre hazırlanmaktadır. Dil öğrenimi sürecinde
duygular, hayaller, grup çalışması, oyun ve iletişim temel alanlardır. Hazırlanan materyaller ve
etkinlikler bu alanlarda becerileri geliştirmektedir.
Uzun yıllardır fen bilimleri derslerinde kullanılmak üzere farklı etkinlik materyalleri geliştiren
LEGO, son yirmi yıldır yaptığı çalışmalar sonucunda farklı bir dil öğrenim sistemini piyasaya
sürdü. LEGO-StoryStarter (Bana Hikayeni Anlat) ismini verdiği ve LESS diye kısaltılan sistemde
�dilin farklı alanları için belirlenmiş kazanımlar, etkinlik materyallerinin başlangıç noktasını
oluşturur.
LESS, ilkokul 2-5 sınıf öğrencileri için konuşma, dinleme, okuma, yazma, teknoloji ve sayısal
öğrenim alanlarındaki becerilerini geliştirmek için tasarlanmıştır. Öğrencilerin doğalarına uygun
yöntemlerle hikaye oluşturma ve anlatma deneyimi kazandıran özgün bir öğrenim aracıdır.
Çeşitli karakterler, hayvanlar, aksesuarlar, klasik masal parçaları, temel tuğla, hikaye sahnesi
oluşturabilecek lego tuğlalarından ve parçalarından oluşur. Hikaye oluşturma ve anlatımının
öğretmen tarafından desteklendiği bir süreç içinde öğrencilerin okur yazarlığı gelişir; hikaye,
masal, ve günlük olayları rahatça dile getirebilirler ve özgüven duygusuyla iletişim kurabilirler.
LESS, olayları doğal bir sırayla sıralama becerisi, hayal gücünü canlandırıp, anlama becerisini
geliştirip, hikaye karakteri, replik, diyalog ve hikaye yapısı geliştirip, sürece katılımını ve
öğrencilerin yepyeni fikirler üretebilmesine destek olur.
Öğrencilerin öğrenim seviyesine uygun olarak seçilebilen etkinlikler, öğrenciler arası farklı
becerilerin ortaya çıkabildiği tamamlayıcılığı besleyip, işbirlikçi çalışmayı, fikir, kavram ve
deneyim paylaşımını teşvik eder. Ayrıca eğitim setinin bir parçası olan yazılımı kullanarak,
öğrencilerin hikaye anlatırken, yalnızca kelimeleri kullanarak çözemeyecekleri konuları, kelime
ve görselleri birlikte kullanıp, çözmelerine yardımcı olur. Öğrencilerin akademik düzeylerine
uygun olarak hikaye yazmayı, basmayı, yayınlamayı ve diğer öğrencilerle paylaşmayı
kolaylaştırır.
BANA HİKAYENİ ANLAT
‘’Herkesin üretebileceği, inşa edebileceği, yazabileceği ve anlatabileceği bir hikayesi vardır.’’
LEGO, uzun yıllardır özellikle fen bilimleri dersleri için LEGO Mindstorms gibi öğretim
sistemleri ve materyallerinden sonra 2010 yılından beri fen bilimleri derslerinde kazanılan bu
tecrübeler yardımıyla dil becerilerinin gelişmesi adına yapılandırılmış LEGO- StoryStarter
(LESS) isimli yeni bir sistem ve set hazırladı. Firmanın eğitim, öğretim materyalleri geliştirme
bölümünün uzun yıllar süren araştırmaları sonucunda piyasaya sürdükleri ‘’Bana Hikayeni
Anlat’’ seti özellikle son yıllarda ABD’de özelliklerinden dolayı ödüllendirilmiştir. Ayrıca uzun
�yıllardır Danimarka’da test edilmiş ve olumlu sonuçlar alınmıştır.1
LESS uluslararası bir dil öğretim seti olarak kabul edilir. Hikayeler üretme ve anlatma yoluyla
üretken olma ile ilgili öğrencilere ilham veren ve motive eden bir sistemdir. Farklı öğrenme
yaklaşımlarından ilham alması ile birlikte asıl olarak yapısal yaklaşımlar üzerine bina edilmiştir.2
Öğrencilerde okuma, yazma, konuşma ve ifade etme gibi temel dil becerilerini geliştirmeyi
amaçlar. İlk uygulamalarda LESS eğitim bakanlığının koyduğu hedeflere uygun olarak anadil
becerilerini kazandırma ve geliştirme alanında kullanılırken son dönemde alınan olumlu geri
bildirimler sebebiyle ikinci dil ve yabancı öğretiminde de kullanılmaya başlanmıştır.
‘’ Legolarla hikaye üretme ve anlatma çalışması yoluyla öğrencilere ilham vereceğini ve çalışma
isteklerini arttıracağını tespit ettik’’3 diyor Lisbeth Hattens. Lisbeth asıl olarak öğretmenlik
mezunu olmasına rağmen 23 yıldır LEGO’nun eğitim takımında öğretim sistemleri ve pedagojik
yaklaşımlar konusunda uzman olarak görev yapmaktadır. Eğitim takımı farklı yaklaşımları
incelerken aynı zamanda da yenilikçi programları da üretiyorlar. LESS için üç yıldan daha fazla,
farklı öğrenme metotları, sistemleri konusunda Danimarkalı ve uluslararası uzmanlar ile
çalışılmıştır. Bir dizi uluslararası araştırmanın sonuçları gelişim süreci konusunda aydınlanmaya
sebep olmuştur. Araştırma sonuçlarına göre; kaliteli ve verimli bir öğrenmenin gerçekleşebilmesi
için öğrencilerin motivasyonu ve konuların uyumu çok önemlidiri.4 Lisbeth Hattens: ‘’Hepimizin
bildiği gibi,
Legolar oyun için üretilmiştir fakat oyun malzemesi olmasının yanı sıra ders
materyalleri olarak da kullanılırlar. Çocukların fantezi, üretkenlik yönlerini uyarmasının yanında
ayrıca birlikte çalışma ve problem çözme becerilerini de geliştirir’’5 diye önemli bir noktaya
temas ediyor.
2013 yılında Amerika’da ve Rusya’da öğretim materyali olarak pazara sürülmeden önce LESS’in
test edildi ve farklı okullarda ve farklı seviyelerdeki sınıflarda pilot uygulamaları yapıldı. 6
Amerika’da ilk-orta öğretim seviyesinde yayınlar yapan ‘’District Administration Magasine’’ adlı
1
AAES, Jette, LEGO som læringsværktøj, s. 53, AARHUS UNIVERSITETSFORLAG, 2014
GLENBERG, A., Language and Action, OXFORD UNIVERSITY PRESS, 2007
3 AAES, Jette, LEGO som læringsværktøj, s. 52, AARHUS UNIVERSITETSFORLAG, 2014
2
4
MARTINEZ, S. & STAGER, G., Invent to Learn, Constructing Modern Knowledge Press, 2013
5 AAES, Jette, LEGO som læringsværktøj, s. 53, AARHUS UNIVERSITETSFORLAG, 2014
6 GLENBERG, A., Language and Action, s. 361-367, OXFORD UNIVERSITY PRESS, 2007
�dergide, okuyucuların seçtiği en iyi yüz ürün listesinde ödül kazandı. Sadece Amerika’da değil
Avrupa’nın önemli üniversitelerinde de araştırma konu oldu. İngiltere’de Cambridge Üniversitesi
Eğitim Fakültesi’nden David Whitebread: ‘’Araştırmamız öğrencilerin nasıl verimli bir okuyucu
olması ile ilgilidir. Araştırma sonuçları bize: çocukların hayallerini sergileyebildikleri ve ifade
ettikleri oyunların, öğrenciler arasındaki birlikte çalışma ve problemleri çözme konusunda aktif
bir oynamaktadır. LESS bu bağlamda oyun tuğlaları aracılığıyla amacına ulaşan bir
materyaldir’’7 demiştir.
Merete Vester, dördüncü sınıfların danimarkaca, fen bilimleri ve matematik öğretmenidir. Fen
bilimleri derslerinde LEGO Mindstorms setini kullanmaya aşina olduğu için LESS’i danimarkaca
dersinde kullanmanın verimli olacağını düşünmüş. ‘’Uzun yıllar danimarkaca dersinde kullanmak
için kullanışlı materyaller araştırdım. Danimarkaca dersi farklı alanlarda zorluklar yaşanabilen bir
ders. Öğrencilerden bir bölümü sıralı bir şekilde bir hikayeyi oluşturma konusunda çok başarılı
olamıyorlar. Bir öğretmen olarak çoğu zaman özellikle erkek öğrencileri hayal dünyalarını,
fantezilerini kullanmak için motive etmek zor oluyor. Bu yüzden yazı ile ilgili herhangi bir
çalışmaya başlamadan önce sınırları belirlenmiş konularla uğraşma fikri çok doğru geldi.’’8
Vester sınıf için materyalleri 2013 yılında kullanmaya başlar. O günden beri kısa süreli derslerde
de ve uzun süreli projelerde de LESS’i kullanmaktadır. Örneğin; ‘’Çirkin Ördek’’ hikayesinin
proje olarak değerlendirildiği sürecin bir parçası olan ‘’Hırsız, herkesi çalar sanarmış’’ teması
legolarla işlenmeye başlanır. ”Grup çalışmalarında verimli olmak genellikle akademik yönden
başarılı olan kız öğrencilerden beklenen bir tutumdur. Legolarla çalışma esnasında erkek
öğrencilerin daha uzun süre ilgili olduklar ve aktif rol aldıklarına şahit oldum’’9.
Vestre Okulu’nda dördüncü sınıfların danimarkaca öğretmeni olan Heidi Helsinger, olumlu
sonuçları ve tecrübelerini şöyle ifade ediyor: ‘’Derslerde ilgi ve dikkat süresini arttırabilme
konusunda çok çaba sarf ettim. Sınıflarda dikkatin dağılmasının yanı sıra yaşanan iletişim
sıkıntıları, problemleri gibi çaresiz kalınan konular da var. Ayrıca bu öğrenciler okuma ve yazma
alanlarında başarılı değiller. Okulda LESS için kurulan LEGO laboratuvarında grup çalışmaları
ile bahar sezonu geçirilir. Seçilen bir hikayenin –Küçük Deniz Kızı- sahneleri lego parçaları ile
7
AAES, Jette, LEGO som læringsværktøj, s. 55, AARHUS UNIVERSITETSFORLAG, 2014
8 AAES, Jette, LEGO som læringsværktøj, s. 56, AARHUS UNIVERSITETSFORLAG, 2014
9 AAES, Jette, LEGO som læringsværktøj, s. 56, AARHUS UNIVERSITETSFORLAG, 2014
�inşa edilir. Öğrencilerin derse, ödevlere olan ilgisinin artışını görmek oldukça önemli bir
motivasyon oluyor. Çoğu zaman öğrenciler yaptıkları işin içinde kayboluyorlar. Tek bir
öğrencide değil sınıfın genelinde ders aralarında bile inşa etme ile ilgilenme arzusu
görülmektedir. Özellikle sunumlar esnasında çocukların bir çoğunda tomurcukların çiçek açması
gibi gelişimler mevcuttur’’10 diyor Heisinger. Öğrenciler tuğlalardan hikayenin sahnelerini
kendilerine göre inşa ederken, yaptıklarının resimlerini çekip sisteme yerleştiriyorlar. Daha sonra
resimlerin üzerine eklenen konuşma baloncuklarını dolduruyorlar.
Heisinger, sınıfındaki Down Sendromlu öğrencinin LESS ile çalışmasını şöyle aktarıyor: ‘’
Sınıftaki arkadaşlarından biraz farklı olarak daha büyük tuğlalar -Duplo- ile çalıştı. Çalışma
esnasında motor yönünü geliştiren aktiviteler daha ağırlıktaydı. Daha sonra kendi hikayesini
anlatırken kaydettim. Cümleler üç dört kelimeden oluşmaktaydı. Hikayeden yola çıkarak hayal
etme ile ilgili rahatlık kendini göstermekteydi. Yapmış olduğu kısa canlı performansı
kaydettiğimiz filmi sınıfa gösterdik. Bu onun için sınıfın önündeki ilk ‘’canlı’’ sunum tecrübesi
gibi oldu. Onun, bir öğretmen olarak benim ve sınıf için pozitif ve unutulmaz bir tecrübe
olmuştu’’.11
Derslerde çok başarılı olmayan öğrenciler için LESS yeni fırsatlar oluşturmaktadır. ‘’Her şeyden
önce sınıf içinde sessizliğin sağlanması muhteşemdi. Öğrenciler ilk başlarda planlanan yapıyı
benzer ve kusursuz şekilde inşa etme ile ilgili çok zaman harcadılar. Daha sonra yapacakları
sunuma hazırlanmaları uzun zaman aldı. Çoğu başarılı öğrenciler de elektronik bir sunum
hazırlama konusunda başarılı değillerdi. Sınıf arkadaşlarından yardım almak suretiyle
tamamlayabildiler. Bu yardımlaşma öğrenciler arasında verimli bir çalışma ortamı oluşmasına
destek oldu. Gruplar diğerlerinin yaptıklarında karşı da merak içindeydiler. Bu pek alışık
olmadığımız bir durumdu’’12 diye devam ediyor.
LEGO-StoryStarter (LESS)
‘’BANA HİKAYENİ ANLAT’’
10 AAES, Jette, LEGO som læringsværktøj, s. 57, AARHUS UNIVERSITETSFORLAG, 2014
11 AAES, Jette, LEGO som læringsværktøj, s. 57, AARHUS UNIVERSITETSFORLAG, 2014
12 AAES, Jette, LEGO som læringsværktøj, s. 55, AARHUS UNIVERSITETSFORLAG, 2014
�LESS, ilkokul 2-5 sınıf öğrencileri için konuşma, dinleme, okuma, yazma, teknoloji ve sayısal
öğrenim alanlarındaki becerilerini geliştirmek için tasarlanmıştır. Öğrencilerin doğalarına uygun
yöntemlerle hikaye oluşturma ve anlatma deneyimi kazandıran özgün bir öğrenim aracıdır. Dil ve
anlama becerilerini geliştirir. LESS, sayesinde, öğrenciler, daha ilk adımdan itibaren, hayal
güçlerini kolayca kullanıp, hikaye karakteri, replik, diyalog ve hikaye yapısı geliştirip, üretim
sürecine katılırlar.
Hikaye oluşturma ve anlatımının öğretmen tarafından desteklendiği bir süreç içinde öğrencilerin
okur yazarlığı gelişir; hikaye, masal ve günlük olayları rahatça dile getirebilirler ve özgüven
duygusuyla iletişim kurabilirler. Olayları doğal bir sırayla sıralama becerisi, hayal gücünü
canlandırıp, anlama becerisini geliştirip, öğrencilerin yepyeni fikirler üretebilmesine destek olur.
Bir taraftan öğrenciler, hikaye, sahne, nesne, varlık, karakter gelişimi, replik, diyalog, eylem,
eylem sonrası heyecanlı beklenti, önceden kararlaştırılmış başlangıç ve sonlar, zaman içinde akış
ve gelişim, ardışık olayları anlatan sahneleri tek tek kendi elleriyle inşa ederken, diğer taraftan dil
ve kritik düşünme alanlarında beceriler geliştirirler. Öğrencilerin öğrenim seviyesine uygun
olarak seçilebilen etkinlikler, öğrenciler arası farklı becerilerin ortaya çıkabildiği tamamlayıcılığı
besleyip, işbirlikçi çalışmayı, fikir, kavram ve deneyim paylaşımını teşvik eder.
LESS;
• Bir çok farklı konuda kendilerine güven duyarak konuşmalarına,
• Hikaye kurgulayıp, sıralayıp, tekrarlayabilmelerine,
• Konuşma, dinleme, anlama becerilerini güçlendirmelerine,
• Okuma ve yazma becerilerini geliştirmelerine,
• Hikaye, karakter, ve olay zincirlerini ayrıştırabilmelerine,
• Yazı türlerini fark edip, anlamalarına,
• Teknoloji ve sayısal öğrenimi doğal bir şekilde birlikte kullanmalarına yardımcı olacaktır.
�LESS Temel Set :
Çeşitli karakterler, hayvanlar, aksesuarlar, klasik masal parçaları, temel tuğla, 5 adet hikaye
sahnesi oluşturabilecek inşa plakası ve hikayeler için çark kurmak için bir adet ekstra plaka
bulunan dikkatlice seçilmiş toplam 1.144 parçadan oluşur. Hikayeleri oluşturubilmek için sahne,
olay yeri, zaman, duygu durumlarını belirleyen materyaller de sette mevcuttur. Her bir LESS
paketi, hikaye oluşturmak için işbirliği içinde çalışan 5 öğrencinin ihtiyacını karşılar. Bu etkinlik
paketi 24 ayrı etkinlik ve etkinlikleri dijital olarak sunabilmeyi mümkün kılan StoryVisualizer
yazılımını da içerir. Bu materyal aynı zamanda daha geniş kapsamlı çapraz-müfredat
uygulamalarının kullanımı için de uygundur.
LESS Etkinlik türleri: Dört farklı türde etkinlik bulunur:
1. Başlıyoruz
2. Gündelik hikayelerimiz
3. Hikaye oluşturalım ve anlatalım
4. Hikayeleri tekrar anlatıp, tahlil edelim
Yukarıda sözü geçen etkinlikler müfredatın odaklandığı alan, öğretmen tercihi ve öğrencilerin
sınıf düzeyi doğrultusunda seçilebilecek bir kaynak kütüphanesi olarak görülebilir. Ancak
“Başlıyoruz” etkinlikleri ile başlayıp, “Gündelik hikayelerimiz” ve “Hikaye oluşturalım ve
anlatalım” etkinliklerinden seçme etkinlikler ile devam etmenizi öneririz. Bu, hikaye oluşturma
becerilerini edinme yolunda doğal bir gelişim sağlar. “Hikayeleri tekrar anlatıp, tahlil edelim”
etkinlikleri sürecin herhangi bir basamağında öğrencilerle tanıştırılabilir.
1. Başlıyoruz : Öğrencilerin malzeme ve parçalar ile aşina olmaları çok önemlidir. Aksi
taktirde, hikaye oluşturma sürecinde, bunları yapıcı bir şekilde kullanma konusunda
zorlanabilirler. Başlıyoruz etkinlikleri bu konu üzerine odaklanır ve daha ileri seviyelere
geçişi hızlandırmak için tasarlanmıştır.
2. Gündelik hikayelerimiz: Bu etkinlikler öğretmenlere, öğrencilerine, doğum günü partisi,
okul gezisi, TV belgeseli, toplumla ilgili günlük olay ve deneyimler, kitap veya makale
eleştirileri hakkında konuşmalarını sağlayan fırsat sunar. “Ön hazırlık yapalım”
bölümünde bulunan örneklerde öğrenciler senaryoyu içeren birer sahne oluştururlar.
�3. Hikaye oluşturalım ve anlatalım: Bu etkinlikler sırasında öğrenciler hikaye yapısının
temel unsurlarını keşfederler. “Hikaye çizgisi” diye adlandırılan genel hikaye yapısı,
değişik sahnelerden oluşur. Her bir sahne, hikayenin ardarda sıralanan bölümleri içindeki
bağımsız bir bölümü temsil eder.
Öğrencilerin sınıf ve yeterlik düzeyine bağlı olarak bir hikaye giriş (hazırlık), gelişme
(olay) ve sonuç (çözüm) olmak üzere üç sahne, veya giriş, kurgu, dönüm noktası, çözüm,
ve sonuç olmak üzere beş sahneden oluşabilir. Bir hikaye beş kişiye kadar öğrenci
tarafından oluşturulabilir. Hikayenin gidişatına beraber karar verdikten sonra öğrencilerin
her biri bir sahne yapısını oluşturur.
4. Hikayeleri tekrar anlatıp, tahlil edelim: Bu etkinlikler tanınmış hikayelerin öğrencilerin
yeterlilik düzeylerine uyarlanmasını, değişik yazı türleriye çalışmasını ve bunları tahlil
etmesini sağlar. Öğrencilere bir hikaye okuyun ve onlardan hikayeyi tekrar
oluşturmalarını ve anlatmalarını isteyin. Bu süreci yazı türü özelliklerini ve karakterleri
tahlil etmek için kullanın. Öğrenciler kendi sıralı eylemlerini ve hikaye sonlarını da
ekleyebilirler. Tanınmış bir hikayeye kendi başlangıçlarını ekleyebilirler veya
karakterlerin duygu durumunda veya hikayenin geçtiği olay yerinde değişiklik
yapabilirler. Daha sonra da bu değişikliklerin olaylar zinciri ve hikaye akışı üzerindeki
etkisini keşfedebilirler.
5N1K modeli bütün etkinliklere uygulanabilir. Hikayeye bir yapı sağlar ve öğrencilerin başlıca
hikaye oluşturma unsurlarına odaklanmalarına yardımcı olur. Hikaye oluşturma sürecinde bu altı
unsurun göz önünde bulundurulması gerekir. Kim hakkında, nerede geçiyor, ne zaman oluyor, ne
oluyor, neden oluyor ve nasıl oluyor soruları hikaye oluşturmada odaklanmayı sağlar.
Hikayeni Canlandır Yazılımını Kullanmak (StoryVisualizer)
Öğrenciler, gerçek ve hayali deneyimleri ve olayları tasvir etmek, fikirlerini ifade etmek ve
desteklemek ve işledikleri konuları anladıklarını göstermek için yazı becerilerini geliştirirler.
Yazı yazmanın önemli amaçlarından birinin, bazen hiç aşina olmadıkları dinleyicilere, basit ve
kolayca anlaşılır bir yolla, bilgi aktarmak olduğunu öğrenirler. Zamanla, yazılarının stil ve
içeriklerini okuyucuya göre değiştirmeyi de öğrenirler. Aynı zamanda, hem araştırma yoluyla
bilgi edinme kapasitelerini, hem de edebi ve bilgi içeren kaynaklara analitik yaklaşabilme
kapasitelerini geliştirirler. Bu düzeyde bir yeterliliğe ulaşabilmek, ancak yazı yazmaya ve bu
�konuda farklı alıştırmalara zaman ayırarak gerçekleşir.
Bir çok öğrenci akıcı bir şekilde okur, ancak yazı yazmakta zorlanır. Fikir sahibi olsalar bile,
yazının başlangıç paragrafını oluşturup, bir dizi fikri peş peşe dizip yazıyı geliştirme, ve sonunda
yazıyı mantıklı, anlamlı bir sonuca ulaştırabilme, ancak yoğun çalışmalar sayesinde olur. Bazı
öğrenciler yazılarını desteklemek, görselleştirmek, ve fikirlerini daha sağlıklı aktarabilmek için
resim çizerler.
StoryVisualizer yazılımı, öğrencilerin hikaye anlatırken, yalnızca kelimeleri kullanarak
çözemeyecekleri konuları, kelime ve görselleri birlikte kullanıp, çözmelerine yardımcı olur.
Öğretmenler, yazılımı öğrenim ve kullanım sürecinde gereken desteği sağlayarak öğrenciye
rehberlik ederler. Yazılım, öğrencilerin akademik düzeylerine uygun çeşitli düzen şablonları
içerir. Örneğin, “çizgi roman” şablonu, öğrencilerin hikaye anlatmaları için yazı ile desteklenmiş
farklı görsel kullanımlarına olanak tanır. Bu şablonu kullanarak öğrenciler, aynı zamanda belirli
unsurları doğrudan sadece yazı içeren belgelerin içine aktarmayı da öğrenirler. Örneğin, bir
konuşma balonu içerisinde yer alan yazı, tırnak işareti içerisinde de kullanılabilir. Şablonları
kullanıcı tercih ve yetenekleri doğrultusunda isteğe göre uyarlamak da mümkündür.
StoryVisualizer yazılımı, öğrenciler için yeni bir yayın aracı olur. Yazılımın kullanılması, hikaye
yazmayı, basmayı, yayınlamayı, ve diğer öğrencilerle paylaşmayı kolaylaştırır. Hazırlanan
belgeler, ebeveynlere e-posta yoluyla gönderilebilir veya internet sitelerinde yayımlanabilir.
StoryVisualizer yazılımı aşağıdaki yararları sağlar:
• Bilginin görsel temsili
• Önemli bilginin kolay hatırlanabilir grafik olarak temsili
• Öğrencileri düşünmeye, oluşturmaya, ve yazmaya teşvik eder
• Diyalog yazmak için mükemmel bir zemin olur
• Yazı yazmaya ilgilisi düşük olan öğrencileri teşvik eder.
• Hikaye yazarken ve resimli taslak oluştururken fikirlerin düzenlenmesine destek olur
• Görsellerin, bir hikaye ya da konuya anlam vermesini sağlar
�• Üst düzey düşünme becerileri geliştirir
• Görsel-sözel bağlantılar ile öğrencinin kompozisyon becerilerini güçlendirir
• Okuma, yazma ve düşünme becerilerini geliştirir
• Bir ölçüm ve değerlendirme aracı olur
StoryVisualizer yazılımı, StoryStarter hikayelerinizi belgelemenizi sağlar. Basit ve kullanımı
kolay grafik kullanıcı arayüzü, yazdırmak veya başkalarıyla paylaşmak için yüksek kalitede
hikayeler oluşturmayı kolaylaştırır.
StoryVisualizer yazılımı, aktarılmış resim, internet kamerası fotoğrafı, arka plan, kırpıntı çizim,
ve kolay kullanımlı yazı aracı özellikleri sayesinde, öğrencilerin hikayelerini daha da
geliştirmelerine olanak sağlar. Yazılım, kullanıcının yaratıcılığını güçlendirir ve yaratıcı yazı
becerilerini fark etmesine yardımcı olur.
LESS’in kazanımları
Dil için belirlenmiş kazanım modeli bütün etkinlik materyalinin başlangıç noktasını oluşturur.
Öğrenciler etkin olarak keşfederken, oluştururken, inşa ederken, hikaye anlatırken, sorgularken
ve iletişim kurarken bir çok alanda beceriler geliştirirler. StoryStarter, öğrencilerin aşağıdaki
kazanım modelinde de gösterildiği gibi konuşma ve dinleme, okuma ve yazma alanlarında beceri,
bilgi, ve anlayışlarını geliştirmelerine yardımcı olur.
Etkinlik Paketi Kazanım Kılavuzu
Etkinlik Adı
Etkinlik Türü
Çevir ve Başla
Başlıyoruz
Duygu durumunu Seç
Başlıyoruz
Ne Büyük Bir Deneyim
Gündelik hikayelerimiz
Ağacı Özgür Bırak
Gündelik hikayelerimiz
Çatla Volkanı Patladı
Gündelik hikayelerimiz
Yaşlı Adamın Hediyesi
Gündelik hikayelerimiz
Kaçak Kedi
Gündelik hikayelerimiz
Konuşma ve Dinleme
Okuma
Yazma
�Gezginodun Adası
Gündelik hikayelerimiz
Kış Eğlencemiz
Gündelik hikayelerimiz
Muhteşem Bir Stadyum
Gündelik hikayelerimiz
Bekle Kamp Ateşi,
Geliyoruz
Gündelik hikayelerimiz
Son Dakika Haberi
Gündelik hikayelerimiz
Sirkte Heyecan
Gündelik hikayelerimiz
Yapış Yapış Durumlar
Hikaye oluşturalım ve anlatalım
Utangaç Can Parkta
Kayıyor
Hikaye oluşturalım ve anlatalım
Veli’nin Hayali
Hikaye oluşturalım ve anlatalım
Çok Gizli Bir Harita
Hikaye oluşturalım ve anlatalım
Beni Seç, Beni Seç!
Hikaye oluşturalım ve anlatalım
Müzede Bir Gece
Hikaye oluşturalım ve anlatalım
Küçük Deniz Kızı
Hikayeleri tekrar anlatıp, tahlil
edelim
Keder ve Korku
Hikayeleri tekrar anlatıp, tahlil
edelim
Kendi Kısa Şiirim
Hikayeleri tekrar anlatıp, tahlil
edelim
Bitmeyen Efsane
Hikayeleri tekrar anlatıp, tahlil
edelim
KAYNAKÇA
AAES, Jette, LEGO som læringsværktøj, Aarhus Universitetsforlag, 2014,
GLENBERG, A., Language and Action, s. 361-367, Oxford University Press, 2007
MARTINEZ, S. & STAGER, G., Invent to Learn, Constructing Modern Knowledge Press, 2013
��
Dublin Core
The Dublin Core metadata element set is common to all Omeka records, including items, files, and collections. For more information see, http://dublincore.org/documents/dces/.
Extent
The size or duration of the resource.
3603
Title
A name given to the resource
BANA HİKAYENİ ANLAT
Author
Author
Guvenc, Ufuk
Abstract
A summary of the resource.
Özet Modern psikoloji ve pedagoji verilerine göre hazırlanan yeni dönem dil öğretim sistemleri, çocukların dil öğrenme ilke ve yöntemlerine göre hazırlanmaktadır LEGO, son yirmi yıldır yaptığı çalışmalar sonucunda farklı bir dil öğrenim sistemini piyasaya sürdü. LEGO-StoryStarter (Bana Hikayeni Anlat) ismini verdiği ve LESS diye kısaltılan sistemde dilin farklı alanları için belirlenmiş kazanımlar, etkinlik materyallerinin başlangıç noktasını oluşturur. LESS, ilkokul 2-5 sınıf öğrencileri için konuşma, dinleme, okuma, yazma, teknoloji ve sayısal öğrenim alanlarındaki becerilerini geliştirmek için tasarlanmıştır. Öğrencilerin doğalarına uygun yöntemlerle hikaye oluşturma ve anlatma deneyimi kazandıran özgün bir öğrenim aracıdır. Dil için belirlenmiş kazanım modeli bütün etkinlik materyalinin başlangıç noktasını oluşturur. Öğrenciler etkin olarak keşfederken, oluştururken, inşa ederken, hikaye anlatırken, sorgularken ve iletişim kurarken bir çok alanda beceriler geliştirirler. StoryStarter, öğrencilerin aşağıdaki kazanım modelinde de gösterildiği gibi konuşma ve dinleme, okuma ve yazma alanlarında beceri, bilgi, ve anlayışlarını geliştirmelerine yardımcı olur. Anahtar Kelimeler: Dil Öğretimi, Etkinlik, Materyal
Date
A point or period of time associated with an event in the lifecycle of the resource
2016
Keywords
Keywords.
Conference or Workshop Item
PeerReviewed
PI Oriental languages and literatures
-
https://eprints.ibu.edu.ba/files/original/95cc6829018cadb3460ef82dcd7cd5b7.pdf
f1de7f7486aa636ef4b57f768e06eb30
PDF Text
Text
HÂCE MUHAMMED LUTFİ EFENDİ VE DİVANI, HULÂSATU’L-HAKÂYIK,
MEKTÛBÂT-I HÂCE MUHAMMED LÜTFİ
Ali Rıza Özuygun1
Murat Kezel2
Özet
Yirminci yüzyıla gelindiğinde divan şiirinin etkisi azalmıştır. Ancak asırlarca bu topraklarda
şekillenen bu kültür; edebiyat sahasında hâkimiyetini kaybetse de günümüze gelene kadar
çeşitli yollarla varlığını sürdürmüştür. Bu gelenekten beslenen ve şiirlerinde ona ait motifleri
kullanan yirminci yüzyıl şairlerimizden biri de Alvarlı Hâce Muhammed Lutfi Efendi’dir.
Onun şiirleri, Hulâsatu’l-Hakâyık ve Mektubât-ı Hâce Muhammed Lütfi adlı divanda
toplanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Klasik Şiir Geleneği, Yirminci Yüzyılda Türk Şiiri ,Klasik şiirin
yirminci yüzyıldaki yansımaları, Alvarlı Hâce Muhammed Lutfi Efendi Dîvânı
Hâce Muhammed Lutfi Efendi and Hıs Collectıons : Hulâsatu’l-Hakâyık,Mektûbât-ı
Hâce Muhammed Lutfi
Abstract
When the time comes to twentieth century, the impact of collected poems is decreased.
But for centuries, this culture which created its own properties survived till today even it has
finished its influence in these lands in many ways. One of of our
poets, Alvarli Hace Muhammed Lutfi is also one of the poets who lived in twentieth century
and benefited from this tradition and the culture. He used the motives from that culture in his
poems. His poems, collected in Hulâsatu’l-Hakâyık and Mektubât-ı Hâce Muhammed Lutfi
Collection.
Key Words: Classic Poem Tradition, Twentieth Century Turkish Poem, Reflections of
Classic Poems in Twentieth Century, Alvarli Hace Muhammed Lutfi Collection
Giriş
Klasik Türk şiiri olarak da adlandırılan divan şiiri, on dokuzuncu yüzyılda etkisini yitirmeye
başlamış ve yerini sırasıyla Tanzimat ve Servet-i Fünun şiirlerine bırakmışsa da bu kadim
kültürün, şiir dünyamızı bütünüyle terk ettiği söylenemez.
Pek çok şairimiz bir şekilde divan geleneğinin kaynaklarından beslenmiş; onun mazmun ve
sanatlarını kullanmıştır. Bu şiirle bütünleşen arzu ölçüsünü, yirminci yüzyılda kullanılan – ve
nispeten daha sâde olan – dile başarıyla uygulayan şairlerin sayısı hiç de az değildir. Yahya
1
2
Doç. Dr. International Burch University, Eğitim Fakültesi, TDE Bölümü, Öğretim Üyesi
International Burch University, Eğitim Fakültesi, TDE Bölümü, Yüksek Lisans Öğrencisi
�Kemal, Mehmet Âkif ,Fâruk Nâfiz ,Veled Çelebi, Tâhirü’l-Mevlevî , İbrâhim Alaeddin, Ferit
Kam, Ali Nihat Tarlan, Arif Nihat ve adını saymadığımız çok sayıda şairimiz; divan şiirimizin
farklı nazım şekillerinde çok başarılı eserler vermiş;bir kısmı da dolaylı olarak şiirlerinde o
dönemin izlerini yansıtmışlardır.
Bunların yanında bazı şairlerimiz hususi birkaç türde şiir yazmakla kalmamış; dîvanlar tertip
etmişlerdir: Ketencizâde Mehmet Rüştü Efendi, Esad Erbilî, Hacı Ali Gâlip Efendi,
Erzurumlu Osman Kemâlî, Şemsî (Hüseyin Şemsi Ergüneş ) bunlardan birkaçıdır. Bunların
eserlerinde; eski dîvanlarda olduğu gibi mesnevî, kaside, gazel, müstezad, rubâi, kıta, berceste
ve tarih mısraları yer almaktadır.
“Eski şiirin rüzgârıyla ”şiirler kaleme alan bu şairlere divan şiirinin takipçileri demek doğru
olmaz. Onların şiirlerine bakıldığında bunların eskiye nispeten daha sade bir dille yazıldıkları
ve sosyal hayata, günlük hâdiselere daha fazla yer verdikleri görülür.
Yirminci yüzyılda şiirleriyle klasik edebiyatımıza ait ürünler veren şairlerimizden biri de
Erzurum yöresinin tanınmış simalarından Alvarlı Hâce Muhammed Lütfi Efendi’dir. Bu
makalede onun divanı ele alınmaktadır.
Hâce Muhammed Lütfî Efendi ve Hayatı
Hâce Muhammed Lütfî Efendi 1866’da Erzurum’un Pasinler (Hasankale) ilçesine bağlı
Kındığı(Altınbaşak) köyünde dünyaya geldi. Babası Hâce Hüseyin Efendi, annesi Seyyide
Hatice Hanım’dır.
Babası Hüseyin Efendi âlim, mutasavvıf ve şairdi. Bugün Türkiye’de pek çok insanın aşina
olduğu
Kadem bastın gönül tahtına sultânım safâ geldin
Dil-i pür-reng-i tab-ı derde dermânım safâ geldin
mısralarıyla başlayan gazel, ona aittir.
Çocukluk yıllarından itibaren dini ilimlerle haşir neşir olan Muhamed Lütfi Efendi; babası
Hüseyin Efendi ve Ali Efendi’nin rahle-i tedrisinde okudu. İcazet aldıktan sonra,1888’de
Pasinler’de bulunan Sivaslı Camii’nde imamlık vazifesine başladı.
Aynı sene içinde Hüseyin Efendi ve kardeşi Vehbi Efendi’yle beraber Bitlis’e giderek Pîr
Muhammed Küfrevi’ye intisap etti. Ardından Pasinler’e döndü ve irşat faaliyetlerinde
bulundu.1890’da Erzurum merkeze bağlı köylerden Dinarkom’a yerleşti ve Birinci Dünya
Savaşı’na kadar burada yaşadı.
1914’te Erzincan’ın Tercan ilçesine bağlı Yavi Nâhiyesi’ne yerleşti. Bir süre sonra işgal
edilen Erzurum iki sene Rusların elinde kaldı. Hâce Muhammed Lütfi Efendi bu süre zarfında
imamlık yaptı ve gönüllü milis kuvvetleri toplayarak, Ermeni çeteleriyle mücadele etti.
Ardından, 12 Mart 1918’de Erzurum’u teslim almak üzere yol alan ordumuza katılıp
memleketine döndü.
Daha sonra Pasinler’in Alvar (Âlemvar) köyüne yerleşerek burada 24 yıl ikamet etti. 1939’da
Erzurum’a yerleşti ve 1956’da burada vefat etti.
�Edebî Yönü ve Şâirliği:
Hâce Muhammed Lütfi Efendi, çok yönlü bir şahsiyettir. Onu yerine göre bir âlim ve
mutasavvıf, yerine göre at üstü de bir alperen olarak görürüz. Önemli yönlerinden biri de
şairliğidir.
Bugün pek çok insanımız; “Seyr eyle güzel kudret-i Mevlâ neler eyler” ve “Sen Mevlâ’yı
sevende Mevlâ seni sevmez mi” mısralarıyla başlayan şiirlerin, ona ait olduğunu
bilmemektedir. Oysa Hâce Muhammed Lütfi Efendi, özellikle yaşadığı dönemde Erzurum ve
çevresinde kendisine haklı bir şöhret kazandıran pek çok güzel şiirin sahibidir.
Kendisi, ilme irfana açık bir çevrede yetişmiş olması yönüyle henüz küçük yaşta şiirle
tanışmıştı. Yaşadığı muhitte sohbetler, mutlaka konuya uygun mısra ve beyitlerle süslenirdi.
Babası Hüseyin Efendi ve kardeşi Vehbi Efendi gibi o da şiire yatkındı. Onun bu yönünün
gelişmesinde, babası Hüseyin Efendi’nin payı büyüktür.
Gedâî mahlasını kullanan ve içli şiirleri olan Hüseyin Efendi’nin sohbet meclislerinde zaman
zaman daire(def) eşliğinde ilahiler, gazeller okunurdu. Bu şiirler Yunus Emre, Niyazi-i Mısri,
Mir Hamza Nigâri, Eşrefoğlu Rûmî, Fuzuli gibi şairlere ait olabildiği gibi bazen Hüseyin
Efendi’nin kendi yazdıkları da seslendirilirdi. Muhammed Lütfi Efendi bir gün yazdığı bir
gazeli meclisteki gazelhanlara vermiş ve bunu okumalarını istemişti. Bu gazel Hâce Hüseyin
Efendi’nin dikkatini çekmiş ve bu güzel sözlerin oğluna ait olduğunu öğrenince memnun
olmuştu. Elindeki bir tomar kâğıdı sobaya attığını görenler ne yaptığını sorduklarında
kendisine ait şiirleri yaktığını öğrenmişlerdi. “Bundan sonda benim sözlerime ihtiyaç
kalmadı.” diyen Hüseyin Efendi, bu hareketiyle oğlunun önünü açmış ve onu bu konuda
teşvik etmişti.
Muhammed Lütfi Efendi’nin şiirleri zamanla kulaktan kulağa yayılmış, cönk ve mecmualara
kaydedilir olmuştu. Şiirlerini irticalen söylerdi ve bu dizeler, yanında bulunan Demirci Osman
Efendi, Sarı Hâfız (Behlül Efendi) gibi talebeleri tarafından hızla kaydedilirdi. Daha sonra bu
satırlar ezberlenir, elden ele dilden dile yayılırdı.
Muhammed Lütfi Efendi; şiiri bir araç olarak kullanmıştır. Onun şiirleri bazen gönül
heyecanlarının tercümanı, bazen bir dostu ikaz, bazen insanlara yol gösterme aracı, bazen bir
taziye mesajı, bazen uzaklarda yaşayan dostlara yazılan birer hasretnamedir. Bu şiirler
mürettep bir divan oluşturma kaygısıyla değil, ekseriyetle günün gereklerine göre
şekillenmiştir. Bunlar kimi zaman bir dost meclisinde kimi zaman bir köy ziyaretinde, kimi
zaman bir vedalaşma anında, hatta iftar sofrasında irticalen söylenmiş ve gerek şairin
arzusuyla, gerekse yanında bulunanların bu güzel sözleri kayda geçirme adına gösterdikleri
gayretle kâğıda aktarılmıştır.
Onda sanatlı bir dil kullanma merakı görülmez. Ancak içinde yetiştiği kültürün de etkisiyle
belâğata, edebî sanatlara, dînî –tasavvufî ıstılahlara ve klasik şiirimizin mazmunlarına hâkim
olması itibarı ile şiirlerinde bunlardan sıkça faydalanmıştır.
Divan şairlerinde sık görülen fahriye edasıyla -nâdiren- şiirlerini nazara verdiği de olurdu:
Verd-veş bülbül-i dil şevk-i fezadır sühanım
Bâde-veş mest-i müdâmâne cezadır sühanım
�Nehr-i nûr feyz-i Hudâ âb-ı revân-veş dökülür
Dili âgâhîlere râh-ı hüdâdır sühanım
Zevk-i mey leşker-i cândır dağılur leşker-i gam
Bezm-i vahdet eseri rengîn edâdır sühanım
Bülbül-i bâğ-ı ezel nağmesini şerh edeyim
Gül-gülistân-ı vefâ bâd-ı sabâdır sühanım
beyitleriyle sözlerinin güzelliğini ve etkisini anlatırken, “Ârifâne kıl nazar eş’ârıma baldan
leziz / Sâye-i lutf-i Mesîhâ ârife candan leziz” gibi ifâdelerle de sevenlerini bu şiirlerden
istifadeye çağırır.
Şiirlerinin Etkisi
Yukarıda da ifade edildiği gibi onun şiirleri söz konusu olunca okuyucu yerine dinleyici
kelimesinin kullanılması yerinde olacaktır. Özellikle kendisinin hayatta olduğu dönemde
insanlar bu şiirlerden pek çoğunu dinleyerek ezberler ve bunları çeşitli vesilelerle besteli ya da
bestesiz olarak okurlardı. Bugün de bunun canlı örneklerine rastlanmaktadır.
Çevresindeki sevenleri gelin getirme merasimlerinde, cenazelerde, düğünlerde, sünnetlerde,
zikir meclislerinde, mevlitlerde; çoğu zaman da kendi huzurunda bunları okurdu.
Kendisi hayattayken gazelleri Behlül Efendi, Ebsemceli Feyzullah Efendi, Nusret Efendi;
sonraki kuşaklarda da Nesîmi Ateş, Mutahhar Efendi, Hüseyin Çiftçi gibi gazelhanlar
tarafından terennüm edildi. Bu gazeller bugün de gerek özel günlerde gerek radyo
programlarında terennüm edilmektedir.
Dîvanı :
Hâce Muhammed Lütfi Efendi, hayattayken vasiyette bulunmuş, şiirlerinin kaybolup
gitmesine gönlünün razı olmadığını ifade etmişti. Onun vefatından sonra babasının bu
arzusunu yerine getirmek isteyen Hâce Seyfeddin Efendi, bir heyet kurmuş, uzun ve titiz bir
çalışmanın ardından bu şiirleri, “Hulâsatu’l-Hakâyık ve Mektûbât-ı Hâce Muhammed Lütfî’’
ismiyle yayınlamıştı.
Talebelerinden Salih Sezgin’in farklı defterleri karşılaştırmalı olarak incelemesiyle topladığı
şiirler üzerine yoğunlaşılmış; seçilen şiirlerin birden fazla nüshada kayıtlı olmasına dikkat
edilmişti. Bu arada mahlası olmayan şiirler genellikle her ne kadar üslup ona ait olsa da
ihtiyaten -birkaç istisna dışında- bu esere alınmamıştı.
Bu derleme çalışmaları sırasında ulaşılamayan, sahipleri yurt dışında bulunan nüshalardan
faydalanılamadığı gibi mektup olarak şahıslara gönderilen ve kişisel hatıralar arasında
saklanan pek çok şiir de divanda yer almamıştır. Araştırmalarımız sırasında rastladığımız bu
�örneklerle alakalı Sarı Hafız olarak tanınan Behlül Çiftçi ile Ahmet, Cemil ve Yusuf
Boybeyi’ne ait gazel defterlerini; kendisinin hürmetkârlarından Tayyar Baba ve Hanecizade
Salih Efendi’ye, Narmanlı Ali Efendi’ye gönderdiği şiirleri sayabiliriz.
Muhteva
Şiirleri muhteva yönüyle incelendiğinde özellikle karşımıza çıkan konular tevhit, peygamber
aşkı ve naatlar, zamandan şikâyet, nasihatler, dört halife ve din büyüklerine duyulan hürmet,
muharrem ayı ve Kerbela’da yaşananlardır. Divanda, bu konularda yazılmış pek çok şiir yer
almaktadır.
Divanında bunların dışında mersiyeler, hatıralar, Erzurum’a dair bazı manzumeler,
taziyename ve dost mektupları adına da kayda değer örnekler vardır.
21 yaşındayken Hâce Hüseyin Efendi’yle çıktığı Bitlis yolculuğu ve orada görüp
yaşadıklarına dair hatırlarını anlattığı mesnevîde, mürşidi Pîr Muhammed Küfrevî’den de
övgüyle bahseder:
Bin üç yüz yedide oldum revâne
Erişdim ravza-i dârü’l-emâne
Cihan gülzâr içinde bir gül-i ter
O şehr-i Bitlîs idi verd-i ahmer
Verirdi feyz-i Feyyâz’dan nişânı
Var idi Bitlis’in bir âli-şânı
O dem ki ol dür-i deryâ-yı hikmet
Ledünniyâtını eylerdi sohbet…
Birçok şiirinde dört halifeyi birlikte anar ve etrafındakilere onları sevmeyi tavsiye eder. Bu
şiirlerinden birinin her bendini
Cihanda dört velî hakkâ velidir
Ebûbekir, Ömer, Osman Ali’dir
mısralarıyla bitirir.
�Anne tarafından soyu Ehl-i Beyt’e dayanan Muhammed Lütfî Efendi, İslam tarihinde derin
izler bırakan Kerbelâ olayını sıkça işlemiş, bu şiirlerinde oldukça içli bir üslup kullanmıştır:
Hüseyn’in sergüzeştin ger duyarsa
Gül ağlar, bülbül ağlar, sümbül ağlar
der ve her sene, muharrem ayını elemle karşılar, gönlündeki Ehl-i Beyt sevgisini terennüm
ederdi:
Bugün mâh-ı muharremdir muhibb-i hânedân ağlar
Bugün eyyâm-ı matemdir bugün Âb-ı Revân ağlar
Şiirlerinin geneline bakıldığında tevhid, gönül, muhabbet, peygamber sevgisi, sahabe ve ehl-i
beyt muhabbeti, duâ gibi konular ön plana çıkar. Onun manzum duaları çok içlidir. Halk
arasındaki meşhur tâbirle bu dualar, yanık bir üslupla söylenmiştir. Bunlar daha sonra
divanından seçmeler yapılarak “Nazlı Niyazlar” adıyla ayrıca kitaplaştırılmıştır:
Yâ Rab dilerim Hazret-i Muhtâr’a bağışla
Ey Zât-ı Kerîm dildeki dildâra bağışla
***
Bu dârı benim başıma dâr eyleme yâ Rab
Ağyâr elemin gönlüme bâr eyleme yâ Rab
***
Ey şân-ı kerem afv u kerem zâtına mahsûs
Sen eyle n’olur derdime dermânımı yâ Rab
***
Hulâsatü’l-Hakâyık (Hakîkatlerin özü) ve Mektûbât-ı Hâce Muhammed Lütfi adıyla neşre
hazırlanan divan, şu bölümlerden oluşmaktadır:
1.Mukaddime: Hâce Muhammed Lütfi Efendi’nin oğlu Hâce Seyfeddin Efendi’nin kaleme
aldığı giriş yazısı ve bir hatıra…
2.Arapça Gazeller : Bu bölümde 11 gazel ile 1 kasîde (Kasîde-i Celâliye) bulunmaktadır.
3.Farsça Gazeller: Bu bölümde 7 gazele yer verilmiştir.
4.Silsiletü’z-zeheb : 64 beyitten oluşan bu kasidede, kendisinin de dahil olduğu Nakşî-Hâlidî
okulunun devamı olan Küfreviye kolunun şeceresinde ismi geçen âlimleri birer beyitle
zikreder.
5.İlticânâme : 76 beyitlik bir mesnevî
6.Mi’râcü’n-Neb’i : 198 beyitlik bir mesnevî
�7.Mevlidü’n-Nebî : 190 beyitlik bir mesnevî
8.Gazeller: Bu bölümde 726 şiire yer verilmiştir. Erzurum yöresinde dînî içerikli pek çok
şiire, özellikle def eşliğinde ve besteli olarak seslendirildikleri için gazel denmektedir. Bu
münasebetle, bu kısımda farklı nazım türlerinde ve hece ölçüsüyle yazılan 726 eserin tamamı,
gazeller başlığı altında sunulmuştur. Bunlardan dördü müstezad, 540 tanesi ise aruzun farklı
kalıplarıyla yazılmış gazeldir.
9.Mesnevîler:
Naat-ı Resûlullah : 20 beyitlik bir mesnevî
İsimsiz Mesnevî
İsimsiz Mesnevî : Muharrem ayı ve Kerbelâ hâdisesine dairdir.
İsimsiz Mesnevî: Babası Hâce Hüseyin Efendi’yle çıktığı Bitlis yolculuğuna dair, 57 beyitlik
bir mesnevî
Der-vefât-ı Şeyh Abdülbâkî Efendi : Pîr Muhammed Küfrevî’nin oğlu Abdülbâkî Efendi
için mersiye
Vehbî Efendi için Mersiye : Kardeşi için yazdığı 32 beyitlik mersiye
İlâhînâme : 35 beyitlik bir mesnevî
Muhabbetnâme : 28 beyitlik bir mesnevî
Sabânâme : 28 beyitlik bir mesnevî
Gülün Bülbül ile Şîvesi : 23 beyitlik bir mesnevî
Firkatnâme : 18 beyit
İlâhî Hazretinden İlticâlar : 19 beyit
Efrâd-ı Ümmet-i Muhammed’e : 20 beyit
Hidâyet-i Hudâ Rehberiniz Olsun
Zâhirini Bârî Hudâ mezkûr eder her dü-serâ : 12 beyit
İsimsiz bir mesnevî (Bu mesnevinin ilk sekiz beyti kaydedilmiştir.)
Kıt’alar
Ferdler
Muhammed Lütfi Efendi’nin Divanında Kullanılan Dil
Şiirlerinde kullandığı dil, yaşadığı dönem itibarı ile ağır sayılmaz. Arapça ve Farsça
kelimelerle dînî-tasavvufî terimleri sıkça kullanması dilinin ağır olduğunu akla getirebilir;
ancak bunun pratikte böyle olmadığı gözlemlenmiştir. Onun şiirleriyle ilgilenenler ya bu
sahalarda az çok bilgi sahibi olanlar ya da şiirlerine ve üslubuna aşina olanlardır.
Kendisi edebî sanatlara sıkça yer vermiştir; ancak divanında özellikle sanatlı bir dil kaygısı
gözlenmez. Şiirleri incelendiğinde daha ziyade teşbih, istiare, mecaz, tenasüp ve özellikle
�telmih gibi çok kullanılan; eski edebiyatla alakalı derin bir vukuf gerektirmeyen sanatlardan
sıkça faydalanıldığı görülür.
Bir gün olur perdeyi yâr kaldırır
Seyr-i cemâl ile seni güldürür
Bir gün olur câhe atar Lütfî’yi
Sonra Mısır şahlığına aldırır
mısralarında telmih yaparak çektiği çilelerden sonra yüksek makamlara getirilen Hazreti
Yusuf’un hayatına atıfta bulunur. Dünyadan bahsettiği bir gazelinde:
Öyle bir meyhânedir ki zevk-i tevhid bahşeder
Zehr-i dillere dâim tiryâk-ı bâkî bundadır
diyerek dünyayı insanın aklını başından alan, ona tevhit sırlarını gösteren bir meyhaneye
benzetir.
Nice şahlar tâc ü tahtından geçüb Mecnûn-veş
Oldular sahrâ-nişîn Leylâ nitâkı bundadır
beytiyle de Leylâ ve Mecnun kıssasını hatırlatarak telmihte bulunur.
Gülistân-ı risâletde gül-i handân olan cânân
istiâresiyle peygamberlik müessesesini bir gül bahçesine, o bahçenin fertlerini güle, Hazreti
Muhammed’i de yine o güller içinde ayrı bir güzelliğe sahip bir güle benzetmiştir.
Mansur-âsâ âşık ol kaçma bu demde dârdan
Candan ayrılmak olur ayrılmak olmaz yârdan
beytinde Hallac-ı Mansur’a telmihte bulunurken, idam edilen Mansur ile dâr arasındaki
tenâsüpten faydalanmıştır.
Kâl ile kalan cehl-i celî râzı ne bilsün
Ol zâğ-ı siyeh mezbelede yâzı ne bilsün
sözleriyle de câhili yerinde sayan, kâlden hâle geçemeyen ve bu yönüyle çöplükte
eşinen bir kargaya benzetir.
Kimi şiirlerinde Âzerî Türkçesi’nin etkileri görülür. “Herkes yahşı men yaman, âlem buğday
men saman sözleriyle tevâzuunu ifade eden şâirimizin,
Sû-be-sû kûy-i dilârâyı seyâhat ederem
gibi mısraları da Âzerî sahasından esintiler taşır.
�Bazı şiirleri, Erzurum şivesinden izler taşır. Hidâyet-i Hudâ rehberiz olsun mısraında
“rehberiniz’’ yerine kullanılan “rehberiz” kelimesinin söylenişi sadece vezne yönelik bir
tasarruf değil, Erzurum konuşma dilinde sıkça rastlanan bir kullanımdır.
Üslubu :
Muhammed Lütfi Efendi’nin gerek hece ile gerekse aruzla yazdığı şiirlerinde içten ve akıcı
bir üslup göze çarpar. Kimi şiirlerinde Yunus Emre, Niyazi-i Mısrî, Mir Hamza Nigârî,
Eşrefoğlu Rûmî, Fuzulî, Nâbî gibi şairlerin etkileri görülür.
Şiirlerinin ana unsuru; insanların kişisel ve genel sorunları karşısında duyarsız kalmamasıdır.
Bu da eserlerine samîmî, babacan bir üslup olarak yansımaktadır.
Aruzla yazdığı şiirlerinde dînî-tasavvufî terimleri daha çok kullandığı görülür. Bu şiirlerindeki
üslubu nispeten okuyucuyu -daha doğrusu dinleyiciyi- yorar gibi görünse de biraz ilgi ve
gayretle bu zorluk, pek çok kişi tarafından aşılmıştır.
Şiirlerinin pek çoğunda hikemî tarzın etkileri görülen Muhammed Lütfi Efendi, hakîmâne
söylediği şiirlerle hafızalarda yer etmiş; birçok yazılı ve sözlü ifâde, onun mısra ve
beyitleriyle süslenmiştir.
Her ne kadar divanında ifade edilmese de bazı şiirleri, nazîre olarak yazılmış olduğu izlenimi
vermektedir:
Kerem kıl kesme sultânım keremin bî-nevâlardan
Keremkâne yakışır mı kerem kesmek gedalardan
gazelinin bu ilk beyti,Fuzûlî divanında
Kerem kıl kesme sâkî iltifâtın bî-nevâlardan
Keremkâne yakışır mı kerem kesmek gedâlardan
şeklinde karşımıza çıkar.
Yine bir gazelinin mahlas kısmında yer alan
“Şuarâ leşkerine mîr-i livadır sühanım” ifadeleri, Fuzûlî’nin “Sühânım leşker-i şu’arâya
mîr-i livadır” mısraını akla getirmektedir.
Divanında bulunmayan, Hânecizâde Salih Efendi’ye gönderdiği mektubundaki “Katre-i
ummânı gözler gözlerim” gazeli de aynı redifleri içermesi yönüyle Eşrefoğlu Rûmî’nin
“Kulluğa bel bağlayıp sultânı gözler gözlerim” gazelini akla getirmektedir.
Mazmunlar
Muhammed Lütfi Efendi, şiirlerinde klasik edebiyatımızın birçok mazmununu sık sık
kullanmıştır.
Bunlardan bazıları “Âb-ı hayat,âb-ı hayvân, âhû, ankâ, Ashâb-Kehf, âsitân, âşık, ayağ, bâde,
Bâğ-ı İrem, bende, bezm, büt, bütgede, büthâne, câdû, cân, cânân, cîm-i cemal, Çâr-ı yâr,
dâm-ı aşk, dem, Îsâ, dendân, dergâh, dergeh, dîdâr, dilber, dürr, ebrû, fettân, geysû, gonce,
�gonce-i handân, gül-i hamrâ, gülistan, gül-izâr, gülşen, harâbistan, harem, haremgâh, Hayder-i
Kerrâr, hazân, hûb, hurşîd, hümâ, İrem, işretgeh, kâkül, külbe-i ahzân, mâh, mahmur, mehrû,
mey, meygede, meyhâne, murg-ı devlet, mühr-i Süleyman, müjgân, müşg, nây, nesîm, penâh,
pîr-i muğân, rehnümâ, rind, sabâ, sadef, sahbâ, sâkî, seb’a-i seyyâre, sedd-i İskender, selsebîl,
sihir, süreyyâ, Şâh-ı merdân, şebnem, şem’, şerâb, yâr, zülüf,…”şeklinde sayılabilir.
Cismin hayâtı rûh ise ruhun hayâtı bâdedir
Mey zevki dilde olmasa rûhâneler elden gider
***
Ey sâkî-i devr-i zemân meyhânedir dârü’l-emân
Lutfî diler bir mey hemân dem-hâneler elden gider
***
Ey kemân-ebrû kamer-veş âleme verdin ziyâ
Arş u ferş oldu münevver hurşîd-i eclâ mıdır
***
Senin iklîm-i Çin’de müşg-feşân âhûların vardır
Benim de rehgüzârında fedâ bir can-nisârım var
***
Kûy-i cânâne gider bâd-ı sabâya süvâr ol
***
Yâ Rab kerem et derdime Lokmân’ımı gönder
Şahıslar:
Divanda başta İslam peygamberi Hazreti Muhammed olmak üzere tüm peygamberlere yer
veren Muhammed Lütfi Efendi’nin şirlerinde; Abdülkâdir Geylâni, Şah-ı Nakşibendî gibi
din büyükleri ile çeşitli yönleriyle tarihte adı geçen şahısların isimlerine de sıkça rastlanır:
Aristo, Âzer, Behram, Cemşid, Dârâ, Enverî, Firdevsî, Sâdî, Firavun, Haccac-ı Zâlim, Hassan,
Hazreti Meryem, Hızır, Husrev, İskender, Kârun, Kayser, Keyhusrev, Keykubad, Kisrâ,
Leyla, Lokman, Mansûr, Mecnun, Nemrud, Rüstem, Şeddad, Vâmık, Züleyhâ.
Bir meserretgâhdır âlemde misli az olur
Görse meddâhı olur Vâmık Söğütlü Köyü’ne
***
Nübüvvet gülleri Osman Ali’dir
Bu çâr-yâr velîler evvelidir
***
�O bir Îsâ bin-i Meryem anı Hakk eyledi tebcil
Zuhûr etdi ana İncîl beşikde hak sadâ geldi
***
Ol kadar mânend-i Rüstem serv-i kadler kâmetin
Kahr ile rû-ber-zemîn kânunu îcâd eyledin
Tasavvufî Unsurlar :
Klasik şiirimizin mazmunları içinde hatırı sayılır bir yere sahip olan tasavvufî unsurlar,
divanda bol miktarda kullanılmıştır. Bunlardan bazıları:
Ezel meyhânesinde bâde-i vahdet şerâb olmuş
Gönülde o şerâbın katreleri dürr-i nâb olmuş
Tecellîgâh-i Mevlâ’dır dil-i vîrâne-i uşşâk
Sivâ serâyını yıkmış harâb-ender harâb olmuş
Neredeyse her şiirinin satır aralarında gizli ya da açık tasavvufî unsurları serpiştiren
Muhammed Lütfi Efendi, bir gazelinde de müstakil olarak tasavvufu anlatmıştır:
Tasavvuf sâf-i dilden Hazreti Allah’a dönmektir
Tasavvuf ıstılâhâtı ile sanma öğünmektir, derken onun kuru bir bilgi yığınından ibaret
olmadığını, nazarîden amelîye geçildikçe bir kıymet ifade edeceğini söyler ve şöyle devam
eder.
Bu yolda ketm-i esrâr eylemek ağyârdan farzdır
Cehâlet perdesine zâhiren vallah bürünmektir
Sabîlere tezevvüc lezzetin söyleyen ahmaklar
Hakîkatde olup sârık zâhir sâdık görünmektir
Bu ifadelerle tasavvufun tanımını açık bir şekilde yaparken bazı şiirlerinde de avamdan
ziyade, bu saha ile meşgul olanların irfanına seslenir:
Nedir aşkın demi ey dil, gözü al kan olandan sor
Kebâbın zevkini cânâ ciğer-biryân olandan sor
Nedir sevdâ-yı sır sâkî gönülde işti’âl eyler
Mey-i vahdet içüp bezm-i elest reyyân olandan sor
�Nedir erbâb-ı diller şehsüvârdır râh-i ma’nâda
Girüp dilhâne küncinde görüp hayrân olandan sor
Bu eşyâ kim mezâhirdir nedir hikmeti zâhirdir
Vukûf-i ilm-i esmâ ma’nevî Lokmân olandan sor
Nedir ey Lutfî bu cûd-i vücudunda olan hikmet
‘Aref dershânesinde nâşir-i efkâr olandan sor
Mahallî Edebiyat / Şahıslar :
Hâce Muhammed Lütfi Efendi şiirlerinde mahallî unsurlara yer vermiştir. Divanının satır
aralarında gezenler şehrin mesire yerlerinden bin bir hatime(1), halktan kişilerden şehrin
yakın tarihine etki eden Ermeni zulmüne, kültürel yozlaşmadan kaynaklanan şikâyetlere
varana kadar Erzurum ve Erzurumlu’yu alâkadar eden motiflerle karşılaşır.
Cennet-i dünyâ desem lâyık Söğütlü köyüne
Etrâfında var mıdır fâik Söğütlü Köyü’ne
mısralarıyla ova köylerinden Söğütlü’yü metheden Muhammed Lütfi Efendi’nin; şehir
halkının sevip saydığı Hacı İbrahim Baba, Faruk Efendi, Maksud Efendi, Kırklar İmamı gibi
şahısların vefatları münasebetiyle yazdığı mersiyeler de divanında yer almıştır.
Mektupları :
Hâce Muhammed Lütfi Efendi’nin birçok beldede sevenleri vardı. Kendisi bunlara zaman
zaman mektuplar yazar, hal hatırlarını sorardı. Bununla da kalmayıp bu mektupları onların
irşat ve ikazında bir vesile olarak kullanırdı. Tasavvuf muhitlerinde Hasan Basrî’den bu yana
kabul gören, çevresindekileri mektup vesilesiyle ikaz etme usulü; Muhammed Lütfi Efendi’de
genellikle nasihat ve arz-ı muhabbet edâlı manzum mektuplar şeklinde göze çarpmaktadır. Bu
yüzden divanına “Hulâsatü’l-Hakâyık ve Mektubât” ismi verilmiştir.
Diyeceklerini manzum mektuplarla dile getiren şairimiz, zaman zaman bu şiirlerde,
muhataplarını ismen zikretmiştir:
Yûsuf seni ol Rabbü’l-enâm şâd ede her dem
Ol kân-ı kerem lütfede dil-şâd ede her dem
***
Hasan’ım ahsen-i hâli sorarsan sor sabâlardan
Gezer âlem-i eşyâyı alur dersi hevâlardan
�Tayyar seni Bârî Hudâ tayyâr ede cennetlere
Eltâfı ile gark ede her dü cihan ni’metlere
***
Dilerim her dem Hudâ’dan cân u dilden nûr-i dil
Ahmed-i muhtârına yâr eyleye Sâlih seni(2)
Bercesteler :
Muhammed Lütfi Efendi’nin divanının son bölümünde “ferdler” başlığı altında müstakil
mısra ve beyitlere yer verilmiştir:
Ey mîr-i zemân şübhe ne yerler seni yerler
***
Âdem oldur hak kelâmı duyduğunca şâd olur
Kendünün hakkında doğru sözlere dilşâd olur
***
Şiirlerinin geneline bakıldığında müstakil olarak kullanılabilecek özlü sözlere ve mısra-ı
bercestelere sıkça rastlanır. Onun bu mısraları, klasik şiirimizden yapılan alıntılarla tertip
edilen müntehebat kitaplarındaki seçmeleri aratmaz:
Ârif-i billah olan bir ferd ile etmez cedel
***
Bu derd meyhânesinde kimi gördün şâdumân olmuş
***
Derd ehlinin feryâdını merhamet-i Rahman sever
***
Dünyâ-yı denî dîde-i bî-dâre görünmez
***
Ehl-i derd derd ehline esrârı söyler söylese
***
Ehl-i dilin maksadı dildâr olur
***
Ey gönül kaddimi ham etti nidem firkat-i yâr
***
Ey mîr-i zaman devlet-i dünyaya güvenme
�***
Ey nûr-i basar dildeki dldâra nazar kıl
***
Ey şâh-ı zaman bir gün olur tahttan uçarsın
***
Ezel mestânesi sermest olur dâim çeker âhı
***
Garib bülbül haristân-ı belâdan âh u zâr eyler
***
Gülistân-ı muhabbet bülbülünden dersin al ey dil
***
Hasb-i hâlinden haber aldım garîbim gam değil
***
Haste dilânın derdine dermân eder Allah
***
Her dü-âlem murtefi’dir kıymeti âriflerin
***
Iyd odur cânan ile can hem-dem ola bir zemân
***
İhtiyârım hâricinde sevk eder sevdan beni
***
İslam’da şeref emn ü eman kalmadı gitti
***
Kesâfet perdesin kaldır gözünden seyret eşyâyı
***
Lisânu’l-gayb olan âşık sana sırrın nihân söyler
***
Lutf u kahrı yâd edince nâdimân ağlar güler
***
Muhabbet bir Süleyman’dır gönül taht-ı revân olmuş
�Öyle bir dîldâre bende ol ki olsun yâr-i gâr
***
Öyle bir dildâre dil ver eyleye dil-şâd seni
***
Pek güvenme dâr-ı dünyaya seni kabre güder
***
Perîşânı bugün cânâ perîşân olmayan bilmez
***
Seyr-i dildârını ârif dilde âhe söylemez
***
Seyr-i dildâr ister isen dilde râhı gizlidir
***
Sırr-ı tevhid seyridir bak mevc-i ummandan garaz
***
Tarîk-i müstakimi tâbi-i Kur’ân olandan sor
***
Yâ Rab kerem et derdime Lokmân’ımı gönder
***
Yâ Rab kerem et derdimi dermana yetişdir
***
Zevk-i dilden dûr olanlar şi’ri, ,inkâr eylemiş
Sonuç
Yirminci yüzyılda şiirleri divan geleneğinden izler taşıyan ve bu şiirin sanatlarını,
mazmunlarını eserlerinde ustalıkla kullanan şairlerimizden biri de Hâce Muhammed Lütfi
Efendi’dir. Onun şiirleri, bu yönüyle incelenmeye değer.
Dipnotlar :
(1)Bin bir Hatim: Erzurum’da yaklaşık olarak beş asırdır devam eden bir gelenektir. Bela ve
musibetlerin def’i için Pir Ali Baba adındaki zatın başlattığı bu âdet, Birinci Dünya Savaşı’nı
takiben uzun zaman sekteye uğramış, daha sonra Hâce Muhammed Lutfi Efendi’nin teşvik ve
talebi üzerine tekrar başlatılmıştır. Buna göre yılın belli bir gününde, önceden paylaştırılıp
tamamlanan hatimlerin duası yapılmaktadır.
�(2)Hânecizâde Sâlih Efendi ve Tayyar Baba’ya hitâben yazdığı gazeller, divanında yer
almamaktadır.
Kaynaklar :
-Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, Prof. Dr. İskender Pala, Akçağ Yayınları
-Türk Edebiyatında Mazmunlar, Ahmet Talat Onay, TDV Yayınları
-Eşrefoğlu Rûmî Divanı
-Mir Hamza Nigârî Divanı
-Fuzûlî Dîvânı
-Dîvân-ı Es’ad Erbilî
-Edebiyat Lugatı, Tahirül Mevlevi, Enderun Kitabevi, Neşre Hazırlayan: Kemal Edip
Kükçüoğlu,İst.1973
-Eski Türk Edebiyatında Nazım Şekilleri ve Aruz, Haluk İpekten, Dergah Yayınları,1994
-Son Devir Din Âlimleri, Sadık Albayrak
-Mütevekkilzâde Hacı Ali Galip Efendi Divanı
-Erzurumlu Şâirler, Hasan Ali Kâsır, Dergâh Yayınları
-Hulâsatü’l-Hakâyık ve Mektûbât-ı Hâce Muhammed Lutfî, Alvarlı Efe Hazretleri İlim ve
Sosyal Hizmetler Vakfı Yayınları, Damla Yayınevi, İstanbul,1996
-Nazlı Niyazlar, Damla Yayınları
-Hâce Muhammed Lütfî; Hayatı, Şahsiyeti, Eserleri; Hüseyin Kutlu, Damla Yayınları
-Alvarlı Efe Hazretleri, Ahmet Ersöz, Nil Yayınları, İzmir, 1991
-Erzurum’un Manevi Mimarları, M. Sıtkı Aras, Erzurum Kitaplığı, Dergâh Yayınları, 1996
-Alvarlı Efe Hazretleri, Murat Kaya, Yağmur Dergisi, Sayı 81, Kasım 2015
-Alvarlı Efe Hazretleri, Prof. Dr. Veysel Güllüce, Yeni Ümit, Yıl:20, Sayı 78, Mart 2007
�
Dublin Core
The Dublin Core metadata element set is common to all Omeka records, including items, files, and collections. For more information see, http://dublincore.org/documents/dces/.
Extent
The size or duration of the resource.
3598
Title
A name given to the resource
HÂCE MUHAMMED LUTFİ EFENDİ VE DİVANI, HULÂSATU’L-HAKÂYIK, MEKTÛBÂT-I HÂCE MUHAMMED LÜTFİ
Author
Author
ÖZUYGUN, Ali Rıza
Kezel, Murat
Abstract
A summary of the resource.
Özet Yirminci yüzyıla gelindiğinde divan şiirinin etkisi azalmıştır. Ancak asırlarca bu topraklarda şekillenen bu kültür; edebiyat sahasında hâkimiyetini kaybetse de günümüze gelene kadar çeşitli yollarla varlığını sürdürmüştür. Bu gelenekten beslenen ve şiirlerinde ona ait motifleri kullanan yirminci yüzyıl şairlerimizden biri de Alvarlı Hâce Muhammed Lutfi Efendi’dir. Onun şiirleri, Hulâsatu’l-Hakâyık ve Mektubât-ı Hâce Muhammed Lütfi adlı divanda toplanmıştır. Anahtar Kelimeler: Klasik Şiir Geleneği, Yirminci Yüzyılda Türk Şiiri ,Klasik şiirin yirminci yüzyıldaki yansımaları, Alvarlı Hâce Muhammed Lutfi Efendi Dîvânı Abstract When the time comes to twentieth century, the impact of collected poems is decreased. But for centuries, this culture which created its own properties survived till today even it has finished its influence in these lands in many ways. One of of our poets, Alvarli Hace Muhammed Lutfi is also one of the poets who lived in twentieth century and benefited from this tradition and the culture. He used the motives from that culture in his poems. His poems, collected in Hulâsatu’l-Hakâyık and Mektubât-ı Hâce Muhammed Lutfi Collection. Key Words: Classic Poem Tradition, Twentieth Century Turkish Poem, Reflections of Classic Poems in Twentieth Century, Alvarli Hace Muhammed Lutfi Collection
Date
A point or period of time associated with an event in the lifecycle of the resource
2016
Keywords
Keywords.
Conference or Workshop Item
PeerReviewed
PI Oriental languages and literatures
-
https://eprints.ibu.edu.ba/files/original/f881f5cae3e8b6f4a25d2f1612bc62b4.pdf
965e41813aa2dc561f70852e63449177
PDF Text
Text
MEVLÂNÂ’NIN MESNEVÎ'SİNE GÖRE XIII. YÜZYILA AİT BAZI ADET VE
GELENEKLER
Doç. Dr. Şadi Aydın
Özet
Mevlânâ Celaleddin-i Rumî, bir takım siyasi ve toplumsal sebeplerle ayrıldığı Harezm,
Belh ve Horasan’dan sonra kaderin kendisine çizdiği rotayla nihayet o gün için adeta bir sulh
adacığı olan Anadolu’yu mesken tutmuştur. Devir itibarıyla Moğol tehdidi önüne kattığı
toplulukları o zamanki Orta Asya ve İran coğrafyasından sürüyordu. Neredeyse bütün bu
toplulukların sığındığı Anadolu gelenlere ana gibi kucağını açmıştır. Elbette gelen topluluklar
kendi dil ve kültür varlıklarıyla geliyordu ve Anadolu kültürel olarak yeniden
harmanlanıyordu. Göçenler sadece insanlar değil aynı zamanda dil ve kültürdü. Anadolu adeta
bir kültürler mozaiği halini alıyordu. İşte böyle kültür taşıyıcıları arasında entelektüel bir
yapıya sahip olan Mevlânâ ve ailesi de coğrafyamıza farklı renkler ve anlayışlar getirmiştir.
Daha sonra Mevlevilik olarak adlandırılacak bu düşünce ve fikir yapısı temelinde Harezm,
Belh ve Horasan kültürünü barındırmaktadır. Selçuklu kültürünü besleyen bu göçler, zihni ve
entelektüel zenginleşmeyi de beraberinde getirmiştir. Biz bu çalışmamızda hissi bir tarih ve
kültür belgesi olarak adlandırdığımız Hz. Mevlânâ’ya ait Mesnevî-i Şerif adlı hacimli eserde,
yazıldığı devre yani XIII. asra ait bazı adet ve gelenekleri şahitleriyle birlikte inceleyeceğiz.
Anahtar Kelimeler
Mevlânâ Celaleddin-i Rumî, Mevlevilik, Mesnevî, XIII. Yüzyıl, Gelenek.
SOME CUSTOMS AND TRADITIONS OF THE 13TH CENTURY ACCORDING TO
MATHNAWI
Abstract
Mawlana Jalaluddin Rumi, who had to leave Khwarezm, Balkh and Khorasan due to
various political and social reasons took shelter in erstwhile island of peace – Anatolia. The
Mevlana Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Türkçe Eğitimi Bölümü Öğretim Üyesi.
�threats posed by Mongols drove communities out of the then Central Asian and Iranian
geography. Anatolia welcomed all these communities wholeheartedly. These communities
obviously brought their own languages and cultures with them and Anatolia’s diversity was
increasing. It was becoming a melting point of cultures. In such a diverse society, Rumi and
his family brought different ideas and understandings to our geography with their intellectual
abilities. These ideas and understandings which would later be known as Mevlevilik trace its
roots in Khwarezm, Balkh and Khorasan. These immigrants who fostered Seljuk culture had
brought scholarly and intellectual richness with them. In this paper, we, along with the
witnesses, would analyse the customs and traditions of the 13th century which are described in
Rumi’s glorious and most renowned book, Mathnawi.
Key Words
Mawlana Rumi, Mevlevilik, Mathnawi, 13th Century, Tradition.
Giriş
Binlerce yıldır edindiğimiz tarihi ve kültürel birikim hazinemiz kendi tabii
coğrafyamızın en batısını teşkil eden Anadolu’ya yığılmıştır. Kaşgar, Balasagun, Hoten,
Tıraz, Harezm, Belh, Horasan, Merv, Semerkant, Buhara, Herat, İsfahan, Rey ve Tebriz adeta
Anadolu’ya taşınmıştır. Bunlarla birlikte Anadolu’daki kültür yeniden harmanlanmış büyük
bir medeniyet haline gelmiştir. Moğol ve haçlı istilası sonrası Anadolu’nun çok kısa
denebilecek bir süre zarfında yeniden ayağa kalkması işte bu yoğun kültürel birikimin
neticesindedir. Kültür mirası ne kadar derin ve geniş ise bir milletin çeşitli sebeplerle
düştükten sonra yeniden dirilmesi o kadar rahat olur. Anadolu’da yaklaşık XIII. asrın
ortasında yıkılan Anadolu Selçuklu devletinin geride bıraktığı kültürel ve medeni mirastan
hemen yarım asır sonra kuvvetli yeni bir devlet teşekkül etmiştir. Henüz rüştünü ispat eden bu
devlet yani Osmanlı, yaklaşık bir asır sonra yine büyük bir hezimete uğrayarak perişan
olmuştur. Timur saldırısından yarım asır sonra İstanbul’u fethedecek bir güç ve kuvvet
toplamıştır. Bütün bu yeniden dirilme ve fetihlerin temelinde kültür mirasımız bulunmaktadır.
Kendi devirlerinde birer kültür taşıyıcı insan olarak niteleyebileceğimiz Mevlânâ Celaleddin,
Hacı Bektaş-ı Veli ve Yunus Emre, Türkistan, Harezm, Horasan ve Belh’i Anadolu’ya
aktaran büyük şahsiyetlerin başında gelirler. Bunlar gibi onlarcası bu kültür ve medeniyet
naklini gerçekleştirmişler ve bu coğrafyanın İslamlaşmasına büyük katkıda bulunmuşlardır.
�Anadolu’yu yurt yapmışlardır. Yesevilik, Mevlevilik ve Bektaşilik tarihsel süreç içinde
Anadolu’yu mükemmel bir şekilde mayalamıştır.
Şimdi bize düşen Anadolu’da yaşanan bu kültürün izlerini sürmek, bu kültüre ait her
türlü unsuru tespit edip onları yaşanabilir ve anlaşılabilir kılmaktır. Gelecek nesillere
aktarılması gereken bu unsurları ortaya koymak ve gerekli araştırmaları yapmak da bu işin
ehlinin vazifesidir. İşte bu düşünceden yola çıkarak XIII. yüzyıla mührünü vuran ve bu asrı
ihya eden Hz. Mevlânâ’nın meşhur eseri Mesnevî-i Şerif’i inceleyerek ortaya koyduğumuz o
devre ait Anadolu ve Selçuklu kültüründen bazı adet ve gelenekleri tespit ettik. Çalışmamızda
esas tuttuğumuz eser, rahmetli Abdulbaki Gölpınarlı’nın Mesnevî tercüme ve şerhidir.
Nezr-i Mevlânâ
Mevlevilerde nezr-i Mevlânâ, dokuz, on sekiz, yirmi yedi, otuz altı gibi dokuzun misli
olan sayılardır ve bilhassa on sekiz sayısı kutsaldır. Herhangi bir yoksula, bir dergâha, bir
dervişe niyaz olarak verilen para on sekiz sayısınca verilir; on sekiz kuruş, on sekiz lira gibi.
Derviş bin bir gün çile çıkardıktan sonra hücre sahibi olur, hücrede on sekiz gün hücre çilesi
çıkarması şarttır. Çile çıkarmayan fakat şeyh olan kişi de Konya’ya gider, Mevlânâ
dergâhında on sekiz gün hizmet eder, ondan sonra kendisine icazet verilir. Hizmetler de on
sekize ayrılır.1
Yangın Söndürme
“Akılları başlarında olanlar, ateşe kovalarla sular, varillerle sirke döküyorlardı.”2 Bu
ifadelerden anlaşılacağı üzere o devirde ateşi söndürmek için sirke kullanılmaktaydı.
İnci Tanesi
“İnci tanesini havanda döverler ama göz ışığı olur, gönül ışığı kesilir, gene yücelik
elde eder.”3 “İnci öğünür, ufalanır ama gözü ağrıyan hastanın gözüne de tutya olur.”4
(İnci) dövülüp toz haline getirildikten sonra sürme gibi göze çekilir, göz ağrısını giderir ve
görüşe kuvvet verir.5 Manaya derin bir mecaz gizleyen Mevlânâ, ezilsek de bir işe
1
- Abdulbaki Gölpınarlı, Mesnevî ve Şerhi, Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı, Kültür Yayınları, 1. Bs., Milli Eğitim
Basımevi, İstanbul, 1973, Cilt I, s. 28.
2
- a.g.e., Cilt I., s. 599.
3
- a.g.e., Cilt I., s. 530.
4
- Abdulbaki Gölpınarlı, Mesnevî ve Şerhi, Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı, Kültür Yayınları, 1. Bs., Milli Eğitim
Basımevi, İstanbul, 1974, Cilt IV, s. 52.
5
- a.g.e., Cilt IV, s. 63.
�yaramalıyız ve insanın ancak ezilmekle ehil hale gelebileceğini ima eder. Zira ezilen üzüm
ayakaltından başa çıkar. İncinin bu şekilde kullanılması bir gelenek ve bir tedavi yöntemi
olması hayli ilginç olmasıyla birlikte bugün bu kullanım tedavülde değildir.
Tutya
“Tez iyileştiren, inatçı karanlıkları sürüp götüren ululuk tutyasını sür. O tutyayı sür ki
körün gözüne sürüldü mü, yüzyıllık karanlığı bile giderir.”6
Tutya, Rumca’dan Farsça’ya geçmiş bir addır. Koyu gök renginde bir taştır ki dövülür, toz
haline getirilir, bir mille gözlere çekilir. Gözün görme gücünü artırır.7
Tas Çalmak
“Nöbetimi, Allah diye, padişah diye çalıyorlar ama gerçekte ay tutulmuş, halk tas
çalıyor. O tası çalıp duruyorlar, gürültü ediyorlar ama o vuruşlarla ayı rezil ediyorlar.”8
Ay, eski bir inanca göre şeytanlar tarafından tutulurmuş. Ay tutulunca tas, kap, kacak,
çalınırsa şeytanlar korkup kaçarlarmış. Ay da kurtulurmuş. Bu gelenek Anadolu’da hala
vardır.9 Gölpınarlı bu âdetin yetmişli yıllarda Anadolu’da bulunduğunu söylüyor. Ancak bir
hurafe olan bu gelenek sanırız şimdilerde unutulmuş haldedir.
Padişahların Bir Âdeti
Selçuklu asrına ayinedarlık eden Mesnevî-i Şerif, padişahların mühim bir âdetini
zikrediyor ve bu âdeti hikmet nazarıyla yorumluyor.
“Bunu işitmişsindir, hatırındadır, padişahların âdetiydi. Sol yanlarında yiğitler
dururlardı, çünkü kalp bedenin sol yanındadır. Defterdarlar, kalem erbabı sağ yanında
dururlardı, çünkü yazı bilgisi, sağ elle kazanılır, yazı sağ elle yazılır. Sofilereyse karşılarında
yer verirlerdi, çünkü onlar can aynasıdır; hatta aynadan da iyidir onlar. ”10
Tersine Çakılmış Nal
6
- Abdulbaki Gölpınarlı, Mesnevî ve Şerhi, Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı, Kültür Yayınları, 1. Bs., Milli Eğitim
Basımevi, İstanbul, 1973, Cilt II, s. 176.
7
- a.g.e., Cilt II, s. 191.
8
- a.g.e., Cilt I, s. 442.
9
- a.g.e., Cilt I, s. 498.
10
- a.g.e., Cilt I, s. 529.
�“A bön kişi, bunlar tersine çakılmış nallardır.”11 “Fakat yüce Allah, kahrı lütufta
gizlemiştir, lütufları da kahırda. Bu, tersine çakılmış naldır, Allah’ın mekridir.”12
Tersine çakılmış nal, izi kaybetmek, kovalayanı şaşırtmak için atın nallarını tersine çaktırmak
adetmiş.13 Mevlânâ, harp esnasında kullanılan bir savaş hilesine tasavvufi bir anlam
yükleyerek Allah’ın mekrini tefsir sadedinde bu âdeti kullanıyor.
Efsun
“Efsuncu, düşman gibi efsun okur yılana, fakat yılan da onu efsunlar.”14
Bu beyitlerden, yılan oynatmanın adet olduğunu aynı zamanda yılana ve zehirli hayvanlara
karşı efsunlanmanın bir gelenek halinde yayılmış bulunduğunu anlıyoruz.15
Çevgen
Klasik kültür ve edebiyatımızın önemli bir ayrıntısı olan aynı zamanda adına “Guy u
Çevgen” Mesnevîleri yazılan top ve çevgen Mevlânâ’nın Mesnevî-i Manevî’sinde şöyle yer
alır;
“Emriyle varlığı yaratanın emir çevgenine uymuşuz, o çevgenin önünde, mekân
âleminde de koşup yuvarlanıyoruz, mekansızlık âleminde de.”16 “Biz avlarız, bu çeşit tuzak,
kimlerin tuzağıdır? Çevgenin topuyuz biz, çevgen vuran nerde?”17 Kader, irade ve itaat bahsi
işte bu özlü sözlerle rahat anlaşılır hale geliyor.
Esirci
O devirde esirci ve onun esirleri satarken yaptığı davranışı bizlere şöyle nakleder;
“Esirci, cariyeyi göstereceği vakit üstündeki ayıpları örten elbiseyi soyar. Ama
cariyenin ayıbı, kusuru varsa hiç onu soyar mı? Bir düzene başvurur da onu elbiseyle
gösterir.”18
11
- a.g.e., Cilt I, s. 445.
- Abdulbaki Gölpınarlı, Mesnevî ve Şerhi, Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı, Kültür Yayınları, 1. Bs., Milli Eğitim
Basımevi, İstanbul, 1974, Cilt V, s. 77.
13
- a.g.e., Cilt I, s. 499.
14
- a.g.e., Cilt I, s. 430.
15
- a.g.e., Cilt I, s. 494.
16
- a.g.e., Cilt I, s. 443.
17
- a.g.e., Cilt II, s. 202.
18
- a.g.e., Cilt I, s. 431-32.
12
�Dilenciler
“Aşağılık kişiler dilenmek için yünden arslan yaparlar, Ebu Müseyleme’ye Ahmed
adını takarlar.”19
Bu beyitte dilenmek için yünden arslan yapmayı Şarih-i Ankaravî, dünyayı elde etmek için
gerçek erlerin, yol arslanlarının şekline bürünürler tarzında anlıyor. Üstad Füruzanfer bu
beyti, dokunmuş bezden arslan şeklinde bir şey yapıp içini yünle doldurduklarını söyleyerek
Mevlânâ’nın yün hırkaya bürünüp şeyhlik iddia edenleri kastettiğini bildiriyor. Sanırız ki
yünden arslan şeklinde bir şey yapıp onunla hünerler göstererek, ona bazı hareketler
yaptırarak dilenenler de vardı ve Mevlânâ, hem yol arslanlarını taklit edenleri söylüyor hem
de bu âdeti anlatıyor.20
Posta Güvercinleri
Mevlânâ’nın hikmet şiirinin malzemesi, kâinat ve tabiatta bulunan her şeydir. Kadim
zamanlarda günlük hayatın bir unsuru olan posta güvercinleri mühim bir mananın
anlatılmasında şöyle kullanılıyor;
“Güzel olsun, çirkin olsun, sabah çağında sanatlarla huylar, nereden gittilerse gene
oraya gelirler. Hani haber götüren güvercinler gibi şehirlerden uçar giderler, mektupları
götürürler, gene dönerler, kendi şehirlerine gelirler.”21
Satranç ve Tavla
Edebiyatımızdaki mühim metaforlardan birisi de satranç ve tavladır. Hz. Mevlânâ,
hikmetlerle dolu şiirine çevresinde bulunan imgeleri başarıyla yerleştirir ve böylece bu
vesilelerle hikmete kapı aralar;
“Âşık, satrançtaki ruh (kale) gibi bir adımını ta yukardan aşağıya atar, öbür adımını
fil gibi eğri-büğrü basar.”22 “Yaya, yolculuğa düşer de satrançta, yüce vezir olur. Yusuf,
yolculukta yüzlerce murada erer.”23 “Şahı vezir hanesine kondurur, ahmak kişinin ihsanı işte
böyle olur.”24 “O çağ gelip çatınca o padişah doğdu, padişahlık satrancını oynamaya
19
- a.g.e., Cilt I, s. 110.
- a.g.e., Cilt I, s. 126.
21
- a.g.e., Cilt I, s. 340.
22
- a.g.e., Cilt II, s. 278.
23
- Abdulbaki Gölpınarlı, Mesnevî ve Şerhi, Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı, Kültür Yayınları, 1. Bs., Milli Eğitim
Basımevi, İstanbul, 1973, Cilt III, s. 65.
24
- a.g.e., Cilt IV, s. 215.
20
�koyuldu.”25 “Böylece gözünü yönlerden yönlere çevir de karşındakini mat edinceye dek
oynayacağın oyunları gör.”26 “A satranç oynayan, sen oyununu oynadın, şimdi enine boyuna,
düşmanın oyununu seyret.”27
“Sufiler, birer birer onu ağırlamadaydı, güzel güzel izzet, ikram ediş tavlasını
oynuyorlardı.”28 “Cehennem köprüsünün üstüne bir mescit kurdular, Allah’la azgınlık tavlası
oynamaya giriştiler.”29 “Yalnız savaşta Allah’a dayanmaktan ne çıkar? Bu, tavla
oynayanların, oyunda Allah’a dayanmalarına benzer.”30 “O, dostu düşmandan ayırt
edemiyordu, tavlayı körcesine, eğri-büğrü oynuyordu.”31 “Kulluk tavlasını yersiz oynamış da
taştan arslanı, sahici arslan sanmış.”32 “Arif, şeşten de geçmiştir, beşten de. Bu tavladan
çekinmededir o.”33
Hacamat
Günümüzde alternatif tıp hekimlerinin de önerdiği hacamat şeklindeki tedavi yöntemi tarihsel
süreçte halkın sıkça başvurduğu bir yoldu. Mevlânâ eserinde bu adeti şöyle anlatır;
“Bize kastetmiş keskin bir hançersin sen, bizi hacamat etmek için zehirli bir neştersin
sen.”34 “Çocuklar, hacamattan ağlarlar, çünkü işin sonunu bilmez onlar. Adamsa
hacamatçıya altın verir, kan içen hançeri okşar.”35
Remil
Bugünlerde epeyi revaçta olan fal ve fala bakma-baktırma eski dönemlerin
vazgeçilmez bir geleneğiydi;
“Kimi de olur, toprağa halini yazar, hani kum üstüne remil döken remilci gibi.”36
Kapı Dibinde Durmak
25
- a.g.e., Cilt IV, s. 265.
- a.g.e., Cilt IV, s. 400.
27
- a.g.e., Cilt V, s. 462.
28
- a.g.e., Cilt II, s. 111.
29
- a.g.e., Cilt II, s. 411.
30
- a.g.e., Cilt IV, s. 401.
31
- a.g.e., Cilt IV, s. 379.
32
- a.g.e., Cilt IV, s. 135.
33
- Abdulbaki Gölpınarlı, Mesnevî ve Şerhi, Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı, Kültür Yayınları, 1. Bs., Milli Eğitim
Basımevi, İstanbul, 1974, Cilt VI, s. 689.
34
- a.g.e., Cilt II, s. 339.
35
- a.g.e., Cilt II, s. 282.
36
- a.g.e., Cilt II, s. 278.
26
�“Babandan öğrensene, Âdem, suç işleyince bir hoşça ta kapı dibine, ayakkabı
çıkarılan yere geldi. O sırları bilenin gücünü gördü de iki ayağının üstünde durdu, suçunun
bağışlanmasını dilemeye koyuldu.”37
Kapı dibi, ayakkabı çıkarılan yer. Mevlânâ kafiye dolayısıyla “pay-ı gâh” diyor; terim
olarak “pay-ı mâçân”dır ki odanın eşiğinden içeriye girilince, kapının kıyısıdır. Ayakkabı,
terlik, eşiğin dışında çıkarılır ve odaya girilir. Bir suç bir yolsuzluk yapan salik, yerinden
kalkıp yüzünü dönmeden geri geri oraya gider, sağ ayağının başparmağını sol ayağının
başparmağı üstüne kor, ayak mühürler. Sağ eli üstte olmak, parmaklar düz ve açık bulunmak
üzere ellerini çaprazvari göğsüne kor, parmak uçları omuz başlarını biraz geçer, buna “niyaza
durmak” denir. Bu vaziyette suçunu söyler, cezasına razı olduğunu bildirir. Suçu bağışlanırsa
yürüyüp şeyhe niyaz ederek, yani dizini öperek yerine oturur. Kalenderiler, ayak mühürleyip
sağ eliyle sol, sol eliyle de sağ kulaklarını tutarlarmış. Pay-ı mâçân, bilhassa Mevlevilerle,
Bektaşilerde vardır ve buna “peymançeye durmak” denir.38
Kılıç-Kefen
“Saygı yolunu vurduysam a ay yüzlüm, kılıçla, kefenle geldim.”39
Bağışlanması mümkün olmayan bir suç yapan kişi, çırçıplak soyunur, bir kefene bürünür,
eline kınsız bir kılıç alır. Hüküm sahibinin önüne gidip diz çöker, kılıcı, onun önüne kor,
başını eğer, bu hareketiyle, istersen başımı kes, istersen bağışla demek isterdi.40
Eşekbaşı
Türkçede yaygın olarak kullanılan “eşekbaşı” deyiminin anlamını açıklayan aşağıdaki
bilgi oldukça önemlidir;
“Harfin görünüşünü, sözün duyuluşunu, mana bağına, o güzelim bahçeye dikilmiş
eşekbaşı bil. Ey Hak ziyası Hüsameddin, şu eşekbaşını getir de o kavun, karpuz bostanına dik.
Eşek yüzüldüğü yerde ölüp gitti, sen de onun başını getir, dik de bostana başka bir gelişme
bağışlasın.”41
37
- a.g.e., Cilt IV, s. 50.
- a.g.e., Cilt IV, s. 62.
39
- a.g.e., Cilt IV, s. 49.
40
- a.g.e., Cilt IV, s. 61.
41
- a.g.e., Cilt IV, s. 531.
38
�Bu beyitlerde korkuluk olarak bostanlarda bir sopaya geçirilen eşekbaşını, manayı gizleyen
harfe, söze benzetiyor.42
Hikâyeci
“Ağzından ballar akan hikâyeci, gaddar terzilerin hikâyelerini geceleyin anlatır.
Hani, hiç işitmedin mi sen? Geceleyin hikâyecinin biri, gene bir terzi hikâyesi anlatıyordu,
kalabalık bir halk yığınını çevresine toplamıştı.”43
Hikâyecilere, eskiden “kıssa-han” derlerdi ki Farsça olan bu söz, hikâye okuyan, anlatan
anlamına gelir. Sonradan bilhassa oruç ayında ve uzun kış geceleri mahalle kahvelerinde,
bazen de boş arsalara kurulan çadırlarda, çeşitli milletlerle bölgeler halkının taklitlerini de
yaparak hikâye söyleyenlere, övücü anlamına gelen ve Arapça bir söz olan “meddah”
denmişti. Meddah yükseğe konmuş bir sandalyeye oturur, taklidini yapacağı bölge halkının
baş giysilerini de yanındaki torba veya çantadan çıkarır, onu giyip taklide başlar, halkı
gülmekten kırar geçirirdi. Mevlânâ’nın bu beyti, Anadolu ve İran Selçukluları devrinde
hikâyecilerin bulunduğunu gösteriyor.44
Hırka Atmak
“Bizler sofileriz derler, hırkalarımızı attık, değil mi ki oynadık, utulduk, geri almayız
artık.”45 “O, bir sofi, vecde gelmiş de hırkasını atmış, artık bir daha o hırkayı alır mı o?
Attığı hırkayı tekrar almak, pişman oldum, aldanmışım ben, arkadaş ver o hırkayı bana,
ulaştığım vecd, bu hırkaya değmez demektir.”46
Sofilerde bir adet varmış. Vecde gelip sema’ya kalkan sofinin hırkası sırtından düşerse, o
hırkayı bir daha almazmış. O hırka parça parça kesilir, o parçalardan seccade yapılırmış.
Mevlânâ’nın bu beytinden, o zamana, ondan önceki zamanlara ait bir gelenek olduğunu
anlıyoruz. Başka metinlerde de bu geleneğe rastlamaktayız. Ankaravî de bunu belirtiyor.47
Baş Sağlığı Mektubu
42
- a.g.e., Cilt IV, s. 538.
- a.g.e., Cilt VI, s. 240.
44
- a.g.e., Cilt VI, s. 257.
45
- a.g.e., Cilt V, s. 176.
46
- a.g.e., Cilt VI, s. 657.
47
- a.g.e., Cilt V, s. 182.
43
�“Bir kul kıyamete uyanır, eline kapkara amel defteri verilir. Başsağlığı mektubu gibi
üstü kapkara amel defteri verilir.”48
Beyitten, başsağlığı mektuplarının üstünün siyah renkte olduğunu ve bunun o zamana ait bir
adet olduğunu anlıyoruz.49
Tavus Tüyü
“Hafızlar, her tüyünü, her kanadını üstün görüyorlar, beğeniyorlar da Mushaf arasına
koyuyorlar. Halk, havalanmak, serinlemek için kanadından yelpazeler yapıyor.”50
Gölpınarlı diyor ki; bu adet, bizim çocukluğumuzda da vardı. Kuran sahifelerinin arasına
tavus kuşunun tüyünü koyar, hatta her nedense, tüy parlaklığını korusun diye ekmek içini
çiğner, sap tarafını o çiğnenmiş ekmekle sarardık. Her halde, mushafın tezhibi ve yazısı
bozulmasın diye tavus tüyü, mıklep yani sahifeleri çeviren alet olarak kullanılmış, sonradan
da Mushaf içine konması, adet olup kalmış olsa gerek. Tavus tüyünden yelpaze yapıldığını da
bu beyitten öğreniyoruz. Minyatürlerde de bu yelpazeleri görmekteyiz.51
Nahl
“Senin de yoksul huyun hünerle sıvanmış, mumdan yapılmış nahl gibi hani; ne
yaprağı var, ne meyvesi.”52
Eskiden, düğün alayının önünde, üstüne kumaşlar örtülmüş, kumaşlara çiçekler,
mücevherler takılmış iki yahut daha fazla hususi olarak balmumundan dökülmüş mum
götürülürdü. Bu mumlara “nahl” halk deyimiyle “nakıl” denirdi. İstanbul’daki “Nakılbent
mahallesi”, nahl dökenlerin dükkânlarının bulunduğu yermiş. Gene İstanbul’da, süslü püslü
şeye yaprak ve meyveyle dolu ağaca “pür-nakıl” denirdi ki bu benzetiş de “nahl” âdetinden
dile geçmiştir. “Nahl”in ibtidai inançlardan olan Falizm’den kaldığını sanıyoruz. Konya’da
genç ve evlenmemiş erkeklerin cenazelerinin önünde götürülen kesilmiş iki dal da bu inançtan
kalma bir gelenek olsa gerektir.53
Muarrif
48
- a.g.e., Cilt V, s. 345.
- a.g.e., Cilt V, s. 355.
50
- a.g.e., cilt V, s. 100.
51
- a.g.e., Cilt V, s. 115.
52
- a.g.e., Cilt V, s. 71.
53
- a.g.e., Cilt V, s. 76.
49
�“Can gözü açık olmayan, sarıktan sakaldan başka bir şey görmez, adamın ileri yahut
geri olduğunu muarriften sorar. Ey arif, sen muarrife aldırış bile etmezsin, sen görüp
durursun, çünkü sen doğan, parıl parıl parlayan ışıksın.”54 “Şehzade, padişahın tapısında diz
çöktü, on tane muarrif, onun halini anlatmaya koyuldu. Padişah, önceden bütün halini,
fazlasıyla biliyordu ama muarrif de kendi işini görüyordu. A temiz kişi, içindeki bir zerrecik
anlayış ışığı, yüz muarriften yeğdir. Muarrife kulak vermek, perde altında kalışa, çekinişe,
zamana düşüşe delildir. Muarrif, seçilmiş padişaha karşı, onun halini anlatmak için dudağını
açtı.”55
Muarrif, tarif eden, anlatan anlamına gelir. Törenlerde, gelen kişileri, derecelerine,
mevkilerine göre vasıflarla anan ve halka tanıtan memurlara denirdi. Anadolu Selçuklularında
olan bu memuriyet İran Selçuklularından kalmadır. Sipehsalar, Mevlânâ’nın cenaze töreninde,
muarrifin, cenaze namazını kıldırması için Şeyh Sadreddin-i Konevî’yi, “Melikü’l-Meşayıh”
yani “şeyhlerin padişahı, buyurunuz” diye çağırdığını, Ekmeleddin Tabib’in, “Muarrif, edebe
riayet ediniz, Sultan-ı meşayıh-ı hakiki Hz. Mevlânâ idi, rıhlet buyurdu” dediğini nakleder.
941 hicride (1531) Kalkanelenli Fakirî, “Tarifât” risalesinde, “muarrif”i şu beyitlerle anlatır;
Muarrifler nedir devr içre daim
Gehî mahfil-nişin u gâh kâim
Hudâ ile Râsul’ü yâd iderler
Ânı gûş ideni dil-şâd iderler
Selâtini gehi tarif iderler
Şerif ismin anup teşrif iderler
Bu beyitlerden anlıyoruz ki Osmanoğulları devrinde muarrifler, meclislerde belki tekkelerde,
kahvelerde, tahmid, na’t v.s. okuyan, padişahı, her halde büyükleri öven bu suretle geçinen bir
taife haline gelmişlerdir.56
Sonuç
54
- a.g.e., Cilt VI, s. 55
- a.g.e., Cilt VI, s. 656-57.
56
- a.g.e., Cilt VI, s. 64.
55
�Mevlânâ Celaleddin-i Rumî’nin Mesnevî adlı dünya çapında maruf olan tasavvufi ve
edebi şah eseri görüldüğü gibi hissi bir tarihi vesika ve belge niteliğini de haizdir. Bütün edebi
eserlerimize bu zaviyeden bakmak gerekir. Onlar sadece bir edebiyat ürünü değil aynı
zamanda bir tarih, coğrafya, sosyoloji ve folklor kaynağıdır. Malum olduğu üzere XIII. yüzyıl
Anadolu Selçukluları devrine ait elimizde bulunan tarihi belge oldukça azdır. Lakin o
dönemde kaleme alınan edebi eserlerin sayısı epey kabarıktır. O devre ait sadece Mevlevi
kaynaklarının sayısı dahi yirmi civarındadır. Bu malzeme o devir edebiyat, tarih, sosyoloji ve
folkloru için bir hazine değerindedir. Ancak maalesef bu hazinenin tüm eserleri henüz
günümüz Türkçesine aktarılmamıştır. Edebi ve tarihi miras bakımından Karun kadar zengin
olmamıza rağmen bu hazinenin henüz layık-ı veçhiyle farkında değiliz.
KAYNAKÇA
Gölpınarlı, Abdulbaki, Mesnevî ve Şerhi, Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı, Kültür
Yayınları, 1. Bs., Milli Eğitim Basımevi, Cilt I-III, İstanbul, 1973.
________, ________, Mesnevî ve Şerhi, Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı, Kültür
Yayınları, 1. Bs., Milli Eğitim Basımevi, Cilt IV-VI, İstanbul, 1974.
�
Dublin Core
The Dublin Core metadata element set is common to all Omeka records, including items, files, and collections. For more information see, http://dublincore.org/documents/dces/.
Extent
The size or duration of the resource.
3601
Title
A name given to the resource
MEVLÂNÂ’NIN MESNEVÎ'SİNE GÖRE XIII. YÜZYILA AİT BAZI ADET VE GELENEKLER
Author
Author
AYDIN, Şadi
Abstract
A summary of the resource.
Özet Mevlânâ Celaleddin-i Rumî, bir takım siyasi ve toplumsal sebeplerle ayrıldığı Harezm, Belh ve Horasan’dan sonra kaderin kendisine çizdiği rotayla nihayet o gün için adeta bir sulh adacığı olan Anadolu’yu mesken tutmuştur. Devir itibarıyla Moğol tehdidi önüne kattığı toplulukları o zamanki Orta Asya ve İran coğrafyasından sürüyordu. Neredeyse bütün bu toplulukların sığındığı Anadolu gelenlere ana gibi kucağını açmıştır. Elbette gelen topluluklar kendi dil ve kültür varlıklarıyla geliyordu ve Anadolu kültürel olarak yeniden harmanlanıyordu. Göçenler sadece insanlar değil aynı zamanda dil ve kültürdü. Anadolu adeta bir kültürler mozaiği halini alıyordu. İşte böyle kültür taşıyıcıları arasında entelektüel bir yapıya sahip olan Mevlânâ ve ailesi de coğrafyamıza farklı renkler ve anlayışlar getirmiştir. Daha sonra Mevlevilik olarak adlandırılacak bu düşünce ve fikir yapısı temelinde Harezm, Belh ve Horasan kültürünü barındırmaktadır. Selçuklu kültürünü besleyen bu göçler, zihni ve entelektüel zenginleşmeyi de beraberinde getirmiştir. Biz bu çalışmamızda hissi bir tarih ve kültür belgesi olarak adlandırdığımız Hz. Mevlânâ’ya ait Mesnevî-i Şerif adlı hacimli eserde, yazıldığı devre yani XIII. asra ait bazı adet ve gelenekleri şahitleriyle birlikte inceleyeceğiz. Anahtar Kelimeler Mevlânâ Celaleddin-i Rumî, Mevlevilik, Mesnevî, XIII. Yüzyıl, Gelenek. SOME CUSTOMS AND TRADITIONS OF THE 13TH CENTURY ACCORDING TO MATHNAWI Abstract Mawlana Jalaluddin Rumi, who had to leave Khwarezm, Balkh and Khorasan due to various political and social reasons took shelter in erstwhile island of peace – Anatolia. The threats posed by Mongols drove communities out of the then Central Asian and Iranian geography. Anatolia welcomed all these communities wholeheartedly. These communities obviously brought their own languages and cultures with them and Anatolia’s diversity was increasing. It was becoming a melting point of cultures. In such a diverse society, Rumi and his family brought different ideas and understandings to our geography with their intellectual abilities. These ideas and understandings which would later be known as Mevlevilik trace its roots in Khwarezm, Balkh and Khorasan. These immigrants who fostered Seljuk culture had brought scholarly and intellectual richness with them. In this paper, we, along with the witnesses, would analyse the customs and traditions of the 13th century which are described in Rumi’s glorious and most renowned book, Mathnawi. Key Words Mawlana Rumi, Mevlevilik, Mathnawi, 13th Century, Tradition.
Date
A point or period of time associated with an event in the lifecycle of the resource
2016
Keywords
Keywords.
Conference or Workshop Item
PeerReviewed
PI Oriental languages and literatures
-
https://eprints.ibu.edu.ba/files/original/73d08f79e1ab3e636b9f63ad0249ad51.pdf
bcf65fa36a63e02a92c7fc50bb4ea78d
PDF Text
Text
MISIR’DA TÜRK DİZİ FİLMLERİNİN YABANCI DİL OLARAK TÜRKÇE
ÖĞRENİMİNE ETKİSİ
Elif KEZEL
Mustafa ÇETİN
Özet
Bu çalışmanın amacı yaygın eğitim kapsamında, Mısır’da Türk dizilerinin yabancı dil olarak
Türkçe’nin öğrenimi üzerine etkilerini ortaya koymaktır. Dil öğretiminde görsel ve işitsel
araçların etkisi büyüktür. Bugün teknolojinin hızla gelişmesiyle görsel ve işitsel araçların
sayısı artmış; dil öğrenimi kolaylaşmıştır. Diziler bu görsel-işitsel araçlar yoluyla Türkçe
öğrenimine önemli bir katkı yapmaktadır. Diziler konuları ve içerikleri ile dil öğretiminin yanı
sıra kültürü de aktarmaktadır. Mısırla Türkiye arasında geçmişe dayanan dilde ve kültürde
derin bir müştereklik bulunmaktadır. Bu yüzden Türk dizileri Mısır’da ilgiyle izlenmektedir.
Mısır halkı diziler sayesinde güncel Türkiye Türkçesine aşinalık kazanmakta ve temel kalıp
ifadeleri öğrenmektedir. Bunun Türk ve Mısır halkları arasındaki duygusal bağı
kuvvetlendirdiği, toplumlar arası dayanışmaya katkı yaptığı anlaşılmaktadır. Türk dizilerinin
dost ve akraba topluluklar hatta başka uluslarla diyalogda ve kültürel değerlerimizin
aktarımında önemli bir yeri olduğu görülmüştür.
Bu çalışmada nitel araştırma yöntemi ile Mısır’da yaşayan 126 kişiye anket uygulanmış;
veriler tarama yöntemiyle toplanmıştır. Araştırmada ulaşılan veriler analiz edilerek dağılımları
ve yüzdelikleri hesaplanmıştır. Verilerden Türk dizilerinin, Mısır halkının Türkçe öğrenmesine
yardımcı olduğu anlaşılmıştır. Yabancı dil olarak Türkçe öğretiminde film ve dizilerin etkileri
üzerinde durulmalıdır.
Anahtar Sözcükler: Mısır, Türk dizileri, Yabancı dil olarak Türkçe öğrenimi, kültür aktarımı,
iletişim araçları.
THE EFFECT OF TURKISH SOAP OPERAS ON THE ARABIAN NATIVE SPEAKERS IN
TURKISH LANGUAGE LEARNING PROCESS IN EGYPT
Abstract
The goal of this work is to show the effects of Turkish TV series on learning Turkish as a
foreign language in Egypt. The effect of visual and aural sources in language learning is
important. Today by the help of rapid development in technology the number of visual and
aural tools has increased that makes language learning easier. Turkish soap operas form a
significant part of this visual-aural resources. TV series reflect on the culture as well as
language learning with their topics and contents.
Yüksek Lisans Öğrencisi, International Burch University, elifkezel@hotmail.com .
Doç. Dr., International Burch University, mufabeku@idu.ebu.ba
�In this work, survey results are collected from 126 people living in Egypt by using qualitative
research method. Distribution and percentages are calculated after analyzing the obtained data
from the research. It has been concluded that Turkish TV series have been helping Egyptians to
learn Turkish language. It should be emphasized on the effect of Turkish films and TV series in
foreign language teaching.
Keywords: Egypt,Turkish series, teaching Turkish as a foreign language, cultural
Transformation , Comunication Tools .
1.Giriş
Tarih boyunca insanlar, başka milletlerin dillerini öğrenmeye ilgi duymuşlardır. Bunun
farklı sebepleri bulunmaktadır. Dil öğrenmek kimileri için bir ayrıcalık kimileri için de
bir ihtiyaç olmuştur. İnsanlar başka kültürleri tanımak, bilgilerini geliştirmek, rakip ya
da düşman saydıkları medeniyetleri daha yakından tanımak, ticaret yapmak, dinlerini
anlatmak gibi maksatlarla dil öğrenimine önem vermişlerdir.
Dil öğrenme çabaları şahsî gayretlerden ibaret olabildiği gibi çoğu zaman da devletler
tarafından teşvik edilmiş, hatta teşvikle kalınmayıp bu alanda ciddi yatırımlar
yapılmıştır. İnsanların dil öğrenmeleri adına metotlar geliştirilmiş ve bu amaçla
kitaplar, sözlükler yazılmıştır. Yabancı dil öğrenimini kolaylaştırmak için yapılan bu
çalışmalar, küreselleşmenin kendisini iyice hissettirmeye başladığı yirminci yüzyılda
ayrı bir boyuta taşınmıştır(Hengirmen, 1993:5-9). Bu alanda yayınlanan eser sayısında
artış olduğu gibi radyo, televizyon ve internet de bu amaçla kullanılmaya başlanmış;
üniversitelerde bu alanda hizmet veren kürsüler açılmıştır. Yabancı dil öğretimi ve
kültür aktarımı çağımızda Uluslararası ilişkilerin en önemli argümanları haline
gelmiştir. Bu alanda yaygın ve örgün öğretim yolları etkin bir şekilde kullanılmaktadır.
Ülkeler arasındaki bilimsel, siyasi, ekonomik, askeri, kültürel, ticari ve turizmle ilgili
ilişkiler her gün daha da artmaktadır. Bu ilişkilerin sağlam zemine oturtulabilmesi için
ilgili kişilerin iletişim içerisinde oldukları ülkelerin dillerini öğrenmeleri gerekmektedir
(Kılınç; Şahin, 2012:1). Devletler ve şirketler bu sahada eleman istihdamına önem
vermekte; yaygın ve örgün eğitimle her geçen gün ikinci, hatta üçüncü dil öğrenen
insan sayısı artmaktadır. Yabancı dil öğrenmek yeni istihdam imkanları ve iş
başvurularında tercih sebebi olarak değerlendirilmektedir.
Başka bir dili öğrenmek, o dili kullanan insanların baktığı açılardan dünyaya ve
hayata bakmak, kendi kültüründen farklı bir kültür ve dil dünyasının varlığını
keşfetmektir (Köse, 2005:153-172). Farklı bakış açısı sadece genel kültür sahibi olmayı
değil, aynı zamanda ülkesini birçok sahada güzel noktalara taşımayı da
kolaylaştırmaktadır. Bu arada yenilikleri keşfetmenin yanında kültürler arasındaki ortak
noktaların keşfi ve geçmişte kurulan köprülerin varlığı konusunda da fikir ve bilgi
sahibi olunabilmektedir.
Dil, en yaygın ve en etkili iletişim aracıdır. Dil yoluyla toplumlar yaşayış biçimlerini, gelenekgöreneklerini, inançlarını, bilimsel çalışmalarını ve kültürel birikimlerini nesilden nesile
aktarırlar. Dil, kuşaktan kuşağa aktarılırken zenginleşerek, söz varlığı gelişerek edebî inceliğe
kavuşmaktadır. Türk dili yüzyıllardan beri işlene işlene hem zenginleşmiş hem de
�güzelleşmiştir. Dilimizin bu güzelliği aslında insanımızın ve kültürümüzün güzelliğinden
kaynaklanmaktadır.
Toplumların kültürel birikimi dilinde toplanmıştır. Dil, aynı zamanda toplumların kültüründeki
çeşniyi de göstermektedir. Türk dili ve kültürü özellikle İslamiyet’in Türkler tarafından kabul
edilmesiyle Arap dili ve kültüründen önemli ölçüde etkilenmiştir. Farklı coğrafyalarda,
birbirinden uzakta yaşayan insanlar aynı âdetleri yaşatır, birçok olaya ortak tepkiler verir;
ağıtlar, masallar, nükteler, fıkralar, özdeyişler, mecazlar ve dilin diğer unsurları onların aynı
kaynaktan beslenmesine ve bir bütünlük oluşturmasına imkan tanımaktadır. Türk dili ve
kültürüne karşı Mısırlıların bu anlamda ilgi ve sevgisi bulunmaktadır.
2.Mısır’da Türkler ve Türkçenin Etkileri
Tarih boyunca pek çok medeniyete ev sahipliği yapan Mısır’da insanlar farklı dönemlerde
farklı dillerle tanışmışlardır. Mısır’daki Türk varlığı 9. yüzyılda Tolunoğulları (868-905) ile
başlamış, 16. yüzyılda Osmanlı’nın Mısır’ı fethiyle (1517) ile yeni bir boyut kazanmıştır.
Mısır’daki Osmanlı-Türk tesiri, Mehmet Ali Paşa’nın Mısır Valiliği’ne atanmasıdan (1805),
Mehmet Ali Paşa hanedanının 1952’ye kadar yönetimde kalmasıyla devam eden süreçte, önceki
döneme (1517-1804) nispetle daha yoğun bir şekilde görülür. Yemek kültüründen, giyimkuşama, musiki ve sanata kadar hayatın her alanında görülür. Farklı bölgelerden Mısır’a göç eden
Türkler beraberlerinde âdet, gelenek ve göreneklerini de getirmişlerdir. Akrabalık ilişkileriyle
kurulan yakınlıklar, maddî ve manevî ortak paydalarda buluşmayla sonuçlanmıştır (İslamoğlu,
2010:144).
Geçmişte bu topraklarda hakimiyet kuran Türk devletlerinin idaresi sırasında Türkçe halka
inmemiş, ancak bazı Türkçe kelimeler Ammiyye denen halk Arapçasına geçmiştir.
Osmanlı’nın, fethettiği topraklarda halkın anadilini değiştirme eğiliminin olmadığı, bilinen bir
gerçektir. Bununla birlikte gerek devlet hizmetinde bulunanlar, gerek aydınlarla temasta olanlar
arasında Türkçe öğrenenler olduğu bilinmektedir. Mısır’da Türkçe öğrenimi, geçmişten bu
yana-belli tarih aralıklarında azalmalar görülmekle birlikte- ilgi görmektedir. Yirminci
yüzyıldan itibaren bu öğrenim faaliyetleri, üniversitelerin çatıları altında yürütülmektedir.
Mısırdaki üniversitelerde Türkoloji ile ilgili çalışmalar, Türkoloji bilim dalı başlığı altında
değil Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalları bünyesinde yürütülmektedir.Lisans,yüksek lisans
ve doktora tezi hazırlayanlar Türk tarihi, folkloru, sanatı ,edebiyatı ve dil bilgisi üzerine
çalışmalar yapmaktadırlar.
Öğrenciler hazırlık sınıfında Türkçe öğrenmeye başlamakta ve öğretim süresi boyunca Türkçe
seviyelerini ilerletmektedirler. Mısır üniversitelerindeki Türkçe öğretiminin 1920’lerde
başladığı bilinmektedir. Mehmet Akif Ersoy da Mısır’da bulunduğu yıllarda Kahire
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde Türkçe dersleri vermiştir (Düzdağ, 2009:35).
Aynuşşems Üniversitesi bünyesinde Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı kürsüsünün
açılmasıyla bu alandaki çalışmalar daha sistemli olarak yürütülmeye başlanmıştır. Edebiyat
Fakültesi’nde kurulan Doğu Dilleri ve Edebiyatları Bölümü, 1954’te Türk Dili ve Edebiyatı
Anabilim Dalı’nın açılmasıyla ilk öğrencilerini kabul emeye balamıştır. Bu bölümdeki eğitim
faaliyetleri önceleri Ezher Üniversitesi öğretim elemanları tarafından yerine getirilirken
1960’larda bu bölüm mezunlarını vermeye başlamış; Türk Dili’nin gelecekteki hocaları bu ilk
mezunlar arasından seçilen genç asistanlar olmuştur(İslamoğlu,2002:145).
Bugün Mısır’da; Aynuşşems, Ezher, Hilvan, İskenderiye, Kahire, Mansura, Münufiye, Sühac
ve Zagazig Üniversitelerinde Türk dili ve edebiyatı alanında öğretim verilmektedir. Bunlara ek
olarak Beni Suveyf Üniversitesi bünyesinde de bu alanda çalışmalar yapmak üzere girişimlerde
bulunulmaktadır.
�Lisans düzeyinde Türkçe Dil Bilgisi,Türkçe Konuşma,Türkçe-Arapça Tercüme Dersi,Osmanlı
Türkçesi, Yazma Eser İncelemesi, Divan Edebiyatı,Tanzimat Edebiyatı, Yeni Türk Edebiyatı,
Selçuklular Tarihi, Osmanlı Tarihi ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihidir. Lisansüstü düzeydeki
öğretim ise Türk Dili, Türk Edebiyatı, Türk Tarih ve Medeniyeti alanlarında verilmektedir.
Üniveristelerin Türk Dili ve Edebiyatı anabilim dallarının dışında;edebiyat, tarih, sanat tarihi,
kütüphane ve arşivciliğe dair bölümlerde de Türk Dili, Osmanlı Türkçesi dersleri
okutulmaktadır. Özellikle son yıllarda yapılan tez çalışmalarında yeni Türk edebiyatına daha
çok rağbet edildiği gözlemlenmektedir.
Bu fakültelerdeki Mısırlı akademisyenlerin yayınları daha çok edebiyat sahasıyla
ilgilidir.Bunun yanında kültür ve medeniyetle siyaset sahasına dair çalışmalar da
yapılmıştır.Bunlar arasında Türkçe öğretimine dair yayın sayısı oldukça azdır. (İslamoğlu,
2002:143-171)Bu alanda Ahmed Mursi el-Safsafi’nin Türkçe Dersleri ve Arap Öğrencilerine
Türkçe Öğretimi adlı çalışmaları vardır.
Bununla birlikte Türkçe öğretiminde, akademisyenler kendi hazırladıkları ders notlarını
kullanmakta; Gökkuşağı,Hitit gibi yabancılara Türkçe öğretimi alanında hazırlanan kitaplardan
yararlanmaktadırlar.
Bugün Mısır’da Türkçe öğrenimine üniversitelerdeki derslerin sınırlı şekilde etki ettiği,
Türkçeyi daha etkili şekilde öğrenmek isteyenlerin takviye kurslarına başvurduğu
gözlemlenmektedir.Türkler tarafından işletilmekte olan Yunus Emre Dil-Kültür Merkezi ile
Merkez el-Nil, bu alanda her sene çok sayıda öğrenciye öğretim vermektedir.
3.Yabancı Dil Olarak Türkçe Öğretimi ve Kültürel Aktarım Araçları
İnsanlar, yaşadıkları toplum ve ait oldukları kültürün kavramlarıyla kendilerini ifade ederler.
Hedef dildeki her kelime ve kavram,diğer dillerde de olduğu gibi uzun bir geçmişten süzülüp
gelmiştir. Dolayısıyla öğrenilmek istenen dili kullanan toplumun yapısı ve kültürel unsurları o
dili öğrenme aşamasında önem arz etmektedir.
Sözlüklerde sıkça görüldüğü gibi pek çok kelimenin; temel anlamı dışında zamanla kazandığı
yan anlamları vardır. Dilde yan anlamlar; mecaz, benzetme, terim ve diğer dil unsurlarının dilin
zenginleştirilmesinde kullanılmasıyla oluşur. Bu oluşum masa başında ve kısa sürede
gerçekleşen yapay bir şekillendirme değil; yüzyıllarca ve hatta bazı dillerde binlerce yıl devam
eden uzun bir sürecin sonucudur. Bu durumda karşımıza çıkan dili müstakil bir yapı olarak
değil, bir kültürün tanımlayıcısı olarak görebiliriz.
Macar Türkolog Mr.Mundy’nin, Nasrettin Hoca’nın gölde yoğurt mayalama bahanesiyle ders
verdiği fıkrayı ilk okuduğunda, onun gibi sevilip sayılan bir halk bilgesi nasıl olur da çalmak
gibi sevimsiz bir eyleme tenezzül eder diyerek hayretini ifade etmesi, bu fıkranın
anlaşılabilmesi için “maya çalmak” deyiminin kilit taşı mesabesinde olduğunu göstermektedir.
Bu durum özlü sözlerde, masallarda, şiirlerde ve hatta günlük konuşma dilinde de kendisini
sıklıkla göstermektedir.
Türkçe gibi anlam kalıplarının, deyimlerin, benzetmelerin sık kullanıldığı bir dilin öğreniminde
meseleyi gramere yönelik çalışmaların ötesine taşımanın gerekliliği tartışma götürmez. Yeri
geldiğinde bir Türk’ün bile “daha karpuz kesecektik “deyiminin anlamını bilmediği için
kalkmaktan vazgeçip oturmaya devam ederek karpuz beklemesi, dilimizi öğrenmek isteyenleri
bir kavrama sorunuyla karşı karşıya bırakmaktadır. Burada dilin özellikle bağlamıyla
öğrenilmesi gerektiği düşüncesi önem kazanmaktadır. Türk dizileri aynı zamanda güncel
Türkçenin durumsal bağlamını da oluşturarak kavramaya yardımcı olmaktadır. Bugün dil
öğretiminde gelinen nokta bu durumun fark edilmesinden kaynaklanan dil öğretim
stratejilerinin geliştirilmesini gündeme getirmiştir.
�Dil öğrenmek sadece gramer kurallarını öğrenmekle ve o dilin kuralları ile doğru cümleler
kurmakla gerçekleşmez. Öğrenilecek dilin kültür unsurlarını da tanımak gerekir. Çünkü kültür,
bir milletin her şeyini kapsar. Kişinin bir yabancı dili öğrenmesi; dilini öğrendiği milletin
kültürünü de öğrenmesi, bulunduğu duruma göre uygun cümleyi kurmayı öğrenmesi ve
toplumun ifade ettiklerinin ne manaya geldiğini kavraması anlamına gelmektedir (Kırbaş,
2015:1053-1055). Bir yabancı için bunun en güzel yolu dilin sadece metinsel bağlamının değil,
aynı zamanda durumsal bağlamının da yansıtıldığı dizileri ve filmleri izlemektir.
Dil, bir toplumun anlaşma vasıtası olduğu gibi aynı zamanda bir kültür taşıyıcısı ve
aktarıcısıdır(Özbay, 2022:15). Bu durum dil öğretimine iki şekilde yansımaktadır. Birincisi
akademik ve kültürel saha ile sınırlı, öğretme amaçlı bir yaklaşımdır. Diğerinde ise gelişmiş
ülkelerin dillerini öğretirken sadece geleneksel değil, popüler kültürlerini de aktardıklarını
görürüz. Tabi bu ikinci uygulamada arz-talep ilişkisi etkili olmaktadır. Yani, dilini öğreten
hâkim unsur aynı zamanda ticari sahada da ciddi kazanımlar elde etmekte ve öğrenicilerin
yaşantısında meydana gelen değişikliklerde aktif rol oynamaktadır. Sözgelimi bugün bir
Amerikalı ya da İngiliz’in, dünyanın neredeyse her ülkesinde zorlanmadan yaşayacağı, alış
veriş yapacağı, alışık olduğu tarzda beslenebileceği ortamlar oluşmuştur. Bu, onlara ait dili
öğrenenlerin onların yaşam tarzına uyum sağladığının da göstergelerinden biridir. Bugün
gençler arasında gözlemlenen fastfood kültürü, geleneksel beslenme alışkanlıklarının işlerliğini
çoktan gölgede bırakmıştır.
Kişi, kültür öğelerini ne kadar iyi algılarsa yabancı dili de o oranda iyi öğrenebilmektedir.
Dolayısıyla kültür öğelerinin, yeri geldikçe, bir yabancının öğrenebileceği ölçüde ve doğru
biçimde verilmesi önem taşımaktadır (Barın, 2008:61). Bu da akademisyenleri, kitaplarda yer
alan metinlerin ve uygulamalı derslerin içerikleriyle ilgili yenilikler yapmaya sevk etmiştir.
Yabancılara Türkçe öğretirken kültür unsurlarına yer vererek, onları dilin bağlamına vakıf
kılmak, sosyal ilişkilere yer vermek ve öğrendiklerini sıkça tekrarlatmak gerekir (Barın, 1994:
55). Böylece öğrenciler bir yandan dilbilgisi kurallarını, cümle yapısını, günlük hayatta sık
kullanılan kelimeleri öğrenmekle kalmayıp çay, kahve, salep gibi içeceklerimizle; halk
oyunlarımızla; ebru, tezhip, hat gibi geleneksel sanatlarımızla; bakırcılık, çinicilik ve benzeri
zanaatlarımızla; misafirperverlik, hediyeleşme, bayramlaşma, gelenek ve görenekler gibi somut
olmayan kültürel değerlerimizle de tanışacaktır. Dili öğrendiğinde kullanacağı kelimelerin pek
çoğu bu maddelerle ilgili olacaktır. Dizi filmler somut olmayan kültürel değerlerin bağlamını
veren en etkili araçlardır.
Türkçe’nin yabancı dil olarak yurt dışında öğretilmesinin, Türkiye sınırları içerisinde
öğretilmesinden farklı ve zor bir yönü; Türkçeyi öğrenen yabancıların Türk kültürüne olan
uzaklığıdır. Bu uzaklığın giderilmesinde kitle iletişim araçlarından azami ölçüde faydalanmak
gerekir(Doğanay, Kırbaş, 2015:1053-1055). Pek çok insanın, örgün eğitim almadığı halde bu
araçlardan aktif olarak yararlanarak dil öğrenmeleri, bunun yararlanılması gereken önemli bir
imkan olduğunu göstermektedir. Modern insanın ilgi ve motivasyonu televizyon, internet gibi
elektronik iletişim araçlarıyla ilişkilidir ve bu iletişim araçları insanların yaşamlarında önemli
bir yer tutmaktadır (Şengül,2011:167;Karçiç,2015:1). Televizyon karşısında uzun zaman
geçirilmesi pek çok insan için faydasız olduğu düşünülse de kimi televizyon programları eğitici
ve faydalı olmaktadır. Bu faydalar arasında özellikle bilgi edinimini ve kültürel etkileşimleri
sayabiliriz. Televizyon bireyleri, toplumu ve milletleri birbirine yaklaştırmakta ve kültürel
objeler yaygınlaşmaktadır. Televizyonun ve filmler aracılığıyla yabancı dil öğretiminde önemli
bir rol oynadığı görülmektedir(İnan, 2012:183). Alt yazılı film izleme hem ana dili
öğreniminde hem de yabancı dil öğreniminde öğrenicilere avantajlar sunmaktadır.
Dil öğretiminde uzun süre çok ortamlı öğretimin değişkenlerini öğretmen ve ders kitabı
oluşturmuştur. Bugün ise eğitimde çağdaş teknoloji imkanlarından yararlanılması sebebiyle
öğretmen-ders kitabı ikilisinin yanı sıra değişik kaynaklar sınıf içindeki çok ortamlı öğretimin
sağlanmasına yardımcı olmaktadır. Sınıf içinde bu araçlara ne kadar çok yer verilirse
�öğrencilerin güdülenme düzeylerinin de o kadar artacağı belirtilmektedir(Demirel, 2007:59).
Öğrenicinin birden fazla kişiyle-dolaylı da olsa-muhatap olmasının, hedef dili farklı ses tonu,
söyleyiş özellikleriyle gözlemleyebilmesinin etkisi bulunmaktadır. Bazı okullarda yabancı dil
öğrenen aynı sınıfın hedef dil derslerine iki ayrı öğretmenin girmesi bile öğrenciye bu yönüyle
bir kazanım sağlarken; televizyonun çok farklı karakterlerle sağlayacağı imkan gözden
kaçırılmamalıdır. Bu konuda İşitsel-Dilsel Yöntem, yabancı dil öğrenim teknikleri içerisinde
önemli bir yere sahiptir(Yıldız, Tuncel, 2012:137). İletişim araçları, öğrenicinin bu yöntemlerle
tanışıp öğreniminin desteklenmesi açısından önemli görülmektedir. Özellikle internet, bu
konuda televizyonu destekleyen önemli bir unsurdur. İnternet yoluyla öğreniciler hem
aradıkları içeriklerin çoğuna ulaşabilmekte hem de süreli olarak takip ettikleri dizi ve
programları kaçırsalar bile ilgili kanalların sanal ortamdaki arşivlerinden, kaçırdıkları bölümleri
takip edebilmektedirler. Önemli olan dil öğretimi alalnında dizi ve filmlerden eğitim öğretime
uygun materyaller üretilmesidir.
4.Mısır’da Türk Dizileri ve Yabancı Dil Olarak Türkçe Öğrenimine Etkisi
Türkiye, son yıllarda farklı coğrafyalardaki çok sayıda ülkeye dizi film satmıştır. Bu sahada
Türkiye’nin en önemli alıcıları Arap ülkeleridir. Dil öğretiminde dizilerin etkisine geçmeden
önce Arap coğrafyasında Türk dizilerine karşı gözlemlenen büyük ilgiye değinmek, yerinde
olacaktır. Bu konuda yayınlanan bir makalede kayda değer bilgilere yer verilmektedir:
“Suudi kanalı MBC’de 2008’de dublajlı gösterilen Türk pembe dizisi ‘Noor(Gümüş)’hemen
popüler oldu.Dizinin yüksek reyting oranı kısmen de olsa alışılmadık biçimde yerel Arapça’nın
kullanımına bağlıydı.MBC’nin resmi sözcüsü ve halkla ilişkiler,pazarlama ve reklam grup
direktörü Mazen al-Hayek,”Noor’un 30 Ağustos 2008’de gösterilen son iki bölümünü
Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesinde (Dolayısıyla Mısır’da,E.K.)85 milyon kişi izledi,
bunların 50 milyonu kadın seyircilerdi, dedi.Türk dizileini 2008’de yayınlamaya başlayan
MBC yaklaşık olarak 20 dizi yayınladı.Diğer dizilerse Abu Dabi TV gibi Arap kanallarında
yayınlandı.Geçen birkaç yılda Arap kanallarında hedef haline gelen diziler için talep son
aylarda yayın bölgesinin genişlemesi ve bazı aksan problemlerinin hlledilmesinden sonra daha
da arttı.Özellikle iki büyük televizyon yapım kenti Kahire ve Şam’da bir yıldan uzun süren
politik karmaşa sonucu üretilen dizi sayısı düşüşe geçince Türk dizilerine olan talep arttı.
“Gümüş” Türk dizilerinin öncüsüydü. “Nur” şeklinde yeniden adlandırılan ve karakterlerine
yeni Arapça isimler verilen dizi Arap dünyasında fenomen haline gelmişti. Dizi o kadar
başarılıydı ki 2008 yılında yayınlanan finali izlemek için 85 milyon Arap, televizyonlarının
karşısına geçmişti. Sadece on yıl önce Türk dizilerinin uluslararası platformda satış geliri bir
milyon Amerikan dolarından daha az iken, büyük ölçüde Ortadoğu’da yayınlanan dizilerin
muazzam başarısı sebebiyle, 2010 senesindeki satış gelirleri elli milyon doları buldu… Peki
tam olarak Türk dizilerinin Mısırlı film yapımcıları üzerindeki etkisi nedir? Dizileri takip eden
Mısırlı aktör Nour El-Sherif, dizilerin Arap kadınına çekici geldiğini söylemektedir. Ortadoğu
uzmanı Mohamed Zayed, bunu “Arap dünyasındaki dramatik ve duygusal boşluğa bağlayarak,
Türk dizilerin bu anlamda bir boşluğu doldurduğunu ifade etmektedir. (Zayed , 2013:35-42).
Makalede dile getirilen bu hususları, diğer Arap ülkelerinde olduğu gibi Mısır’da da
gözlemlemekteyiz. “Gümüş” dizisi o derece ilgi görmüştü ki 2010’ların başlarında Türkiye’ye
gelen Arap turistler arasında , Gümüş’ün çekimlerinin yapıldığı konağın önünde fotoğraf
çektirmek adet haline gelmişti.2011’de Türkçe öğrenim sürecinde pratik yaptırma amacıyla
Türkiye’ye getirdiğimiz Arap öğrencilerle İstanbul Sarıyer sahilinde dolaşırken rehberimizden,
yakınımızdaki bu konağın , dizinin çekimlerinin yapıldığı yer olduğunu ve Arap ülkelerinden
gelenlerin buraya uğrayıp kapısında fotoğraf çektirdiğini öğrendik.
�Uluslararası iktisadi ve siyasi bağların güçlendirilmesinin yanında, toplumlar arası bağların
kurulması bakımından televizyon dizileri vazgeçilmez bir tanıtım aracıdır. Çünkü günümüzde
toplumun kültürünü en iyi şekilde tanıtan araçlar, kitle iletişim araçları, özellikle televizyondur.
Türkiye’de Türkçe’yi öğrenenler için kültürü benimseyip dil ile bağlantı kurmak doğal bir
süreçken, yurt dışındaki öğrenciler için bu durum zorlaşmaktadır. Yurt dışında Türkçe
öğrenenler, kültürel unsurları teknoloji vasıtasıyla görerek öğrendikleri dil ile bağlantı kurmaya
çalışmaktadır. Bu koşullarda öne çıkan öğretim materyali kuşkusuz dizi ve filmlerdir
(Doğanay, Kırbaş, 2015:1054).
Yabancı dil ve kültür öğretiminde rağbet gören bir içerik unsuru olarak televizyon dizileri,
geniş bir kitleye hitap ettiği için zamanla kültürel içeriği sunan ve kitlelere ileten bir medya
elemanı olarak ortaya çıkmıştır. Televizyon dizileri, konusunu kimi zaman tarihi bir olay kimi
zaman insanların ilgisini çekebilecek güncel bir olaydan alabilir. Her iki durumda da televizyon
dizileri üretildikleri ülkelerin az ya da çok hayat şartlarını, toplumsal yapısını, tarihi geçmişini
yansıtır…kültüre ait kodlarla donanmış televizyon dizileri, yabancı dil öğrenenler ve farklı bir
kültürü tanımak isteyenler için gerek konuşma ve dinleme gibi dil becerilerinin
geliştirilmesinde gerekse içeriğinde yer alan kültür unsurları ile eşsiz bir yabancı dil ve kültür
öğretimi aracıdır (İnan, 2012:183-184). Bu tezin etkileri yabancı dil olarak Türkçe öğrenen
Mısırlılar içerisinde dizileri ilgi ile izleyenlerin kat ettikleri seviye ile de görülmüştür.
Televizyon dizi ve filmleri yalnızca kültür aktarımında etkin olarak kullanılan araçlar değildir.
Bu dizilerin aynı zamanda yabancı dil öğrenenlerin hedef dile yönelik konuşma, dinleme,
okuma, yazma ve dilbilgisi becerilerini de geliştirdiği; yapılan birçok araştırmada ortaya
çıkmıştır. Sözgelimi Arap coğrafyasındaki öğrenicilerin kavramakta son derece zorluk
çektikleri belirtili isim tamlaması yapısı çoğu zaman sınıf ortamındaki temrinlerle
aşılamamakta, aşılsa da bu kısmî başarı dışarıya taşınamamaktadır. Öğreniciler her defasında
“annem evi, senin kalem” gibi eksik yapılarla konuşmaya devam etmektedir. Fiil çekimlerinde
başlangıç aşamasında özellikle üzerinde durulan şimdiki zamandan sonra diğer zamanlara
geçmekte oldukça zorlanılmaktadır. Gelecek zaman eki yerine ısrarla şimdiki zaman eki
kullanılmaktadır. Bu ve benzeri sıkıntılar, dizi izleyenlerde daha kolay aşılmakta, öğrenme tabi
bir süreçte gerçekleşmektedir.
Dil eğitimi için hazırlanmış videolar ve filmler, dinleme becerilerini geliştirmede çok
önemlidir. Filmler ait oldukları dilde seslendirilir, yani ana dilin en doğal halini temsil ederler.
Bu doğal konuşmaları dinleyerek pratiklerini geliştiren öğrenciler, hedef dili daha rahat
konuşurlar. Günlük konuşma dili, eksik cümleler ve birçok hatayla doludur. İnsanlar bazen
mırıldanır, bazen de garip bir ses tonuyla konuşurlar. Bu konuşmalar, bölgesel ve etnik yapı
farklılığı gösterir. Bütün bu söylenilenleri kitaplarda göstermek zordur. Fakat filmlerde bu tip
diyaloglara rastlamak olağandır. Bu bağlamda filmler, aktörlerin -uygun vücut dili ve diğer
pragmatik davranışları birleştirmeleriyle-doğal dili nasıl kullandıklarını gözleme fırsatı verir.
Ayrıca öğrenciler kelimelerin anlamları yerine filmdeki hikayeye odaklanırlarsa yoğun
biçimde dinleme pratiği yapma fırsatını bulabilirler (LIOU,KATCHEN ve WANG, 2003:224).
Bu uygulama hem öğrenmeyi hızlandırmakta hem de öğreniciyi başlangıç safhasında
ayrıntılara takılıp kalarak öğrenme isteğini yitirmekten kurtarmaktadır.
Diziler, bir sonraki bölümü seyretme isteği uyandırdıkları için, izlemede süreklilik sağlanmakta
ve belli bir öğrenme süreci oluşturmaktadır. Diziler sayesinde öğrencinin kelime hazinesi
genişlemekte; bu arada öğrenci yeni atasözü ve deyimlerle tanışmaktadır. Dizilerde kullanılan
kelime grupları ve cümle kalıpları genel itibarı ile toplumun günlük hayatta kullandığı kelime
grubu ve cümle kalıplarıyla uyuştuğu için; izlenilen bu diziler öğrencinin günlük hayatta
kendisini ifade edebilecek kadar Türkçe öğrenmesine katkı sağlayacaktır.
�4.1.Yöntem
Bu çalışmada Türk dizilerinin, yabancı dil olarak Türkçe’nin öğretimine ve Türk kültürünün
tanıtımına etkisi anket yöntemiyle tarama ve inceleme-araştırma yöntemiyle incelenmiştir.
Anket verileri çerçevesinde ortaya çıkan frekansların karşılığı olan rakamlar, yuvarlanarak
yazılmıştır. Ankette deneklere yöneltilen sorular yoluyla ulaşılan sonuçlar sadece rakamlara
göre değil, uzun süreli gözlemler ışığında yorumlandı. Araştırmaya katılan 126 deneğe göre
Mısır’da izlenilen Türk dizilerinin, Mısırlılar’ın Türkçe öğrenimine etkisi araştırıldı ve
aşağıdaki bulgulara ulaşıldı:
4.2.Hipotezler
Hipotez 1:Mısır Arapçası ile Türkiye Türkçesi arasında müştereklikler mevcuttur.
Hipotez 2: Mısır'da Türk dizilerinin yabancı dil olarak Türkçe öğrenimine olumlu etkisi
bulunmaktadır.
Hipotez3: Mısır’la
belirginleşmektedir.
Türkiye
arasında
kültürel
müştereklik
dizilerle
daha
da
4.3.Bulgular ve Yorumlar
Araştırmaya katılan 126 deneğe göre Mısır’da izlenilen Türk dizilerinin, Mısırlıların Türkçe
öğrenimine etkisi araştırıldı ve aşağıdaki bulgulara ulaşıldı:
Tablo 1:Yabancı dilde dizi izlerim.
Hayır; 15
Evet, 85
Günümüzde televizyon en önemli iletişim araçlarından biridir. İnsanlar özellikle
gelişmiş ülkelerde günün önemli bir kısmını televizyon karşısında geçirmektedirler.
Televizyonu bir yaygın öğretim aracı olarak faklı sektör ve alanlar etkin bir şekilde
kullanmaktadır. Yaygın olarak Türkçe öğretimine ve öğrenimine de televizyonun
katkısı olacaktır. Mısır’da da, özellikle çocuklar ve gençler arasında televizyon izleme
oranı oldukça yaygındır. Bunda popüler kültürün etkileri yanında, diğer Arap
ülkelerinde de açıkça gözlemlenebilen günlük yaşamla ilgili alışkanlıkların da etkisi
vardır. Arap ülkelerinde genellikle hayat günün geç saatlerine kadar devam etmekte,
özellikle merkezî yerleşim mekanlarında, sokaklarda ve caddelerde bir canlılık
gözlemlenmektedir. Aynı hareketliliğe evlerde de rastlamak mümkündür. Misafirlikler,
arkadaş ortamları ilerleyen saatlere kadar devam ettiği gibi aile fertleri de bu vakte
kadar televizyon karşısında oturabilmektedir. Filmler ve spor programlarının izlenme
�oranları hayli yüksekse de özellikle yabancı dizilerin izlenme oranları dikkat
çekmektedir. Ankette yöneltilen “Yabancı dizi izler misiniz?” sorusuna %85 oranında
evet cevabının verilmesi de bu ilginin bir göstergesidir. Bu diziler içinde bugüne kadar
adından çokça bahsedilen Türk yapımları Asi,Aşk-ı Memnu,Aşk ve Ceza,Bin Bir
Gece,Ezel,Gümüş, Fatmagül’ün Suçu Ne, Kara Day, Lale Devri, Kurtlar Vadisi,
Muhteşem Yüzyıl, Öyle Bir Geçer Zaman Ki ve Sıla olmuştur.
Tablo 2: Türkçe filmler izlerim.
Hayır; 15
Evet, 85
Ankete katılanların büyük çoğunluğu, Türk dizileri izlemektedir. Bu oranın yüksek
olmasında, ankete katılanların Türkçe öğrenimiyle ilgili olması etkilidir. Mısır’da son
10 yıl içinde Türk dizilerinin izlenme oranında ciddi bir yükselme gözlenmektedir.
Gümüş, Muhteşem Yüzyıl, Kurtlar Vadisi, Fatmagül’ün Suçu Ne ve Aşk-ı Memnu
dizileri özellikle ön plana çıkmıştır. Bununla birlikte televizyon kanalları dışında
internet erişimi yoluyla da pek çok Türk dizisi izlenmektedir. Televizyon kanallarında
yayınlanan Türk dizileri Türkçe ve Türkiye’ye ilgiyi artırdığı için Türkçe öğrenmek
isteyenler daha çok Arapça alt yazılı Türkçe dizilere ve bazı dizilerin internet
sitelerindeki Türkçe versiyonlarına yönelmektedir. Ekip 1,Hakkını Helal Et, Kollama,
Lale Devri, Tek Türkiye, Hakkını Helal Et, Ekip 1 dizileri bunlardan bazılarıdır.
Türkçe öğrenenlere hizmet vermekte olan “arapcadersanesi.com” gibi siteler de
arşivlerinde bulundurdukları Arapça alt yazılı Türkçe dizilerle, takipçilerine bu sahada
kolaylık sağlamaktadırlar. Sonuç olarak özellikle Türkçe öğrenenler arasında Türk
dizileri yoğun olarak izlenmektedir. Bu da yaygın eğitim kurumlarında yabancı dil
olarak Türkçe öğrenenlere dil öğretiminde farklı etkinliklerle(dinleme-anlama, izlemeanlama) karşılaşma imkanı ve yoğunluğu sunmaktadır. Ayrıca, Türk dizileri
aracılığıyla öğrendikleri Türkiye Türkçesinin doğal bağlamını kavrama ayrıcalığına da
kavuşmaktadırlar. Mısır’da Türkiye Türkçesinin öğretimi açısından bu önemli bir şans
olarak değerlendirilmektedir.
Tablo 3:Dizi /film seyrederek, günlük hayatta insanlarla anlaşabilecek kadar yabancı
dil öğrenilir.
�Katılmıyorum; 7
Kesinlikle
Katılıyorum; 15
Kararsızım; 35
Katılıyorum; 39
Katılımcıların % 54’ü dizi seyredilerek dil öğrenilebileceğini düşünmektedir ki, bu
önemli bir orandır. Soruya % 15’le kesinlikle katılıyorum ve % 39’la katılıyorum
cevaplarının verilmesi; bu kesimin konuyla ilgili ikna sürecini aştığı hususunda fikir
vermektedir. Soru da temel seviyede Türkçe öğrenimi açısından değerlendirilmiştir.
Özellikle yabancı dil olarak Türkçe öğretiminde bu seviyede böyle bir değer
oluşturmak eğitim açısından bir motivasyon kaynağı olabilir. Nitekim, Balkan
coğrafyasında da Türk dizilerinin yayınlanmasıyla Türkiye Türkçesinin öğretimine
gözle görülür bir talep artması yaşanmıştır.
Bu soruya evet cevabı verenler, görüşlerini pratikle de desteklemektedir. İzleyerek
öğrendikleri sözcük ve cümle kalıplarını kullanmaları ve bunları çevrelerindeki
Türklerle paylaşmaları hem öğrenim sürecini hızlandırmakta hem de muhtemel hatalı
kullanımların düzeltilmesini sağlamaktadır.
Tablo 4:Diziler/filmler, temel seviye dil öğreniminde yaygın öğretimden (okul veya
kurslardaki öğretimden) daha motive edicidir.
Katılmıyorum; 11;
11%
Kesinlikle
katılmıyorum; 8%
Kesinlikle
katılıyorum; 31;
31%
Kararsızım; 23;
23%
Katılıyorum; 27;
27%
�Mısır’da Türkçe öğrenen kişiler, gözlemlediğimiz kadarıyla günlük hayatta kendilerini
ifade edecek seviyeye ulaşmakta zorlanmaktadır. Bunda, öğrenmekte oldukları dili
dışarıda aktif olarak kullanamamaları/bu olanağa sahip olmamaları büyük rol
oynamaktadır. Bununla birlikte Türkçeyi yeteri kadar kullanabilen insan sayısı da az
değildir. Bu konuda belli bir seviye kat edenler Türk-Mısırlı evliliği gerçekleştirenler,
Türk şirketlerinde çalışanlar ve Türkçe öğrenimini yoğun izleme-dinleme
faaliyetleriyle destekleyenler arasından çıkmaktadır. Dizilerin dil öğretiminde
kurslardan daha etkin rol oynadığını düşünenlerin oranının da %60’a yakın olması, bu
konuda fikir vermektedir. Buradan bir yabancı dilin doğal ortamıyla öğrenilmesinin
önemi ve değeri anlaşılmaktadır. Bahsedilen değer de en çok motivasyon konusunda ön
plana çıkmaktadır. Örgün olarak Türkiye Türkçesinin yabancılara öğretimi konusunda
en temel meselenin motivasyon olduğu düşünülürse yabancı dil öğretiminin doğal
ortamıyla verilmesinin önemi anlaşılacaktır.
Tablo 5:Dizilerdeki oyuncuların beden dili-davranışları ile görsel ve işitsel unsurlar,
anlamaya yardımcı olmaktadır.
Kesinlıkle
katılmıyorum, 8
Katılmıyorum,
12
Kesinlıikle
katılıyorum, 30
Kararsızım, 22
Katılıyorum, 27
Dilin doğal ortamıyla öğrenimi, konuşma dilinin öncellendiği bir durumdur. Konuşma
dili ise her ulusa has olan ve dil öğretim kitaplarında yer almayan dilin
prosodi(bürünsel) özelliklerini içermektedir. Bunlar, bir dilin doğallığını tamamlayan
en önemli özelliklerdir. Arap coğrafyasında yaşayanları(özellikle Mısır
insanını)gözlemlediğimizde; beden dili, vurgu ve tonlamanın son derece başarılı
şekilde kullanıldığını görünmektedir. Öyle ki, bu durum, okuma-yazma, edebiyat, şiir
gibi kültür öğelerinden uzak olan insanlar için de çoğu zaman geçerli olmaktadır.
Bugün Mısır’da Türkçe öğrenmek isteyenler genellikle tahsilli ve Arapçayı güzel
kullanan insanlardır. Türk dizilerini izleyenler bu özelliklere sahip oldukları için,
izledikleri sahnelerde konuşulanları destekleyen jest, mimik, vurgu ve tonlamaları
kavramakta da başarılı olmaktadır. 5. tablodaki değerin yaklaşık % 60 gibi bir karşılık
bulması, bu açıdan önemli bulunmaktadır.
�Tablo 6:Dizilerde kullanılan içerik(muhteva), günlük konuşmada kullanılan cümle ve
kelimelerin tekrarı olduğundan; öğrenme daha etkili ve kalıcıdır.
Kesinlikle
katılmıyorum, 14
Kesinlikle
katılıyorum, 18
Katılmıyorum, 18
Katılıyorum; 36
Kararsızım; 14
Dil öğreniminde temel yaklaşımlardan biri tekrarın yeriyle ilgilidir. Dizilerde günlük
konuşma içerisinde kalıp ifadelerin sık sık tekrar edilmesi bilgilerin pekiştirilmesi
açısından son derece önemlidir. Bu aşamada dizilerin izlenme süresi arttıkça dil
birimleriyle ilgili tekrarlar da artacaktır. Bireylere dili kullanırken temel kelimeler ve
cümle kalıplarını öğrenmede zengin bir olanak sağlanmış olacaktır. Mısırlı
katılımcıların vermiş oldukları cevaplar da bu düşüncemizi %54 oranıyla
desteklemektedir.
Tablo 7: Türk Dizileri/filmleri insan ilişkilerini; gelenek ve görenekleri, topluma ait
özellikleri yansıttığı için Türk diline ve kültürüne ilgiyi arttırır.
Kesinlikle
katılmıyorum, 11
Kesinlikle
katılıyorum, 16
Katılmıyorum, 21
Katılıyorum, 32
Kararsızım, 20
Türk dizilerinin Türk kültürünü aktardığı tartışma götürmez bir gerçektir. Bu dizilerin
kültürel müştereklik çerçevesinde ortak kültürel yaşanmışlıkları ve benzer toplumsal
sorunları işlemesi ilginin bir diğer kaynağıdır. Türk dizileri Ortadoğu toplumlarıyla bir
tanışmadır. Bu tanışmada aynı kültürel değerlerin hayat içerisindeki yeri gönül, duygu
ve kültürel akrabalığı akla getirmiştir. Onun için ilgi bu kadar yoğun olmuştur. Bu
yüzden katılımcıların %48’i kültürel yakınlıktan dolayı yabancı dil olarak Türkçe
öğrenimine motive olmuşlardır.
Tablo 8:Türkçeye olan ilgim dizilerle başladı.
�Kesinlikle
katılmıyorum,
16
Katılmıyorum,
13
Kesinlikle
katılıyorum, 16
Katılıyorum, 32
Kararsızım, 24
Veriler Mısırlıların yaklaşık % 50’si, dizilerin Türkçe öğrenmekte olan Mısırlılar’ın
Türkçe’ye olan merakının başlamasında etkili olduğu yönündedir. Bunun yanında
birçok Mısırlı’nın Türkçe öğrenim serüveni iş dünyasındaki arayış ve hedeflerle
ilgilidir. Mısırlılarda Türk dizileriyle başlayan ilgi biraz da Türkiye’nin Ortadoğu’da
yıldızının parlamasına bağlanmaktadır. Buradan şunu da ifade edebiliriz ki, bir dilin ve
kültürün popüleritesi onu taşıyan milletlerin dünya çapındaki etkinliği ile de ilgilidir.
Değerlere bakıldığında sonuç olarak Türk dizileri yüzde elli gibi yüksek bir oranla
Türkçe’ye ilgiyi artırmaktadır.Ancak şu da bilinen bir gerçektir ki farklı sebeplerle
Türkçe’ye karşı ilgi duyanların öğreniminde de bu diziler etkili rol oynamaktadır.
Tablo 9:Mısır’da ortak kültürden dolayı Türk dizileri ilgimi çeker.
Kesinlikle
katılmıyorum, 10
Kesinlikle
katılıyorum, 10
Katılıyorum, 21
Katılmıyorum,
24
Kararsızım, 35
Özellikle Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı fethinden sonra yapılan nüfus mübadeleleri ile
iki ülke arasında karşılıklı göçler yaşanmıştır. Bugün iki toplum arasında çok sayıda
kültürel benzerlik vardır. Köken itibarı ile kimlerin hangi noktalarda kimlere ne derece
etki ettiği ayrı ve derin bir araştırma konusudur. Bugün Mısır’da özellikle beşinci,
altıncı, yedinci kuşak dedeleri Türk olan insanların sayısı hiç de az değildir. Aynı
oranda olmasa da bu durum Kıbrıs ve Anadolu’da yaşayan bazı aileler için de
geçerlidir.
Dizilerin büyük çoğunluğunun popüler kültürden beslenmesi, bu oranın %48’lerde
kalmasında etkili olmuştur. Buradaki gözlemlerimiz, iki halk arasındaki ortak
noktaların dizilerdekinden çok daha fazla olduğu yönündedir. Anadolu kültürünü daha
etkili şekilde işleyen dizilerin yayınlanması ,bu değerdeki rakamları yükseltecektir.
Misafir uğurlanırken ayakkabılarının kapıya doğru çevrilmesi, düğünlerde takıların ilan
edilmesi ve hatta bazı illerimizde olduğu gibi deftere yazılması, gelin çıkarma ve çeyiz
görümü ,düğün hamamı, bazı mekanlara nazar niyetiyle beş parmak işareti veya nal
�çakılması ,nazar değmesiyle ilgili hassasiyetler, misafire getirdiği şeyin ikram
edilmesinin ayıp sayılması, isimlerin kısaltmalarla ifade edilmesi ve sayılarını
artırabileceğimiz pek çok motif burada da karşımıza çıkmaktadır.
İzleyicinin bu dizilere olan ilgisi, devrimden sonra Mısır’da yaşanan Türk mallarını ve
dizilerini boykot çağrıları karşısında kanallara geri adım attıramamış ve dizilerin
yayınları devam etmiştir. Üstelik dizi sayısında azalma yerine artma olmuştur. (Soultan
,AMIRA;2013) Bir dönemde görüldüğü gibi izlenme rekorları kırmasa da bunlar hala
ilgiyle takip edilmektedir.
Tablo 10:Mısır’da popüler kültüre olan meraktan dolayı Türk dizileri ilgi çekmektedir.
Katılmıyorum,
13
Kesinlikle
katılmıyorum. , 5
Kesinlikle
katılıyorum, 27
Kararsızım, 24
Katılıyorum, 31
Yukarıdaki veriler %58 oranında popüler kültürü işaret etmektedir. Bu değer,Türkçe
öğrenenlerle ilgili bir fikir vermektedir. Türkçe öğrenenler Türkçenin doğal ortamını
merak etmektedir. Türkçenin bağlamına ilgi duymaktadır. Belki de geçmişe dayalı
kültürel müşterekliğin popüler kültüre yansımalarını araştırmakta ve böylece bir
karşılaştırma yapmaktadır.
Popüler sözcüğü Latince “Popularis” kavramından türemiştir. Fransızcadan Türkçeye
geçen bu sözcük, “halkın zevklerine uygun, halk tarafından benimsenen, beğenilen”
anlamlarında kullanılmaktadır (Kızıldağ,2001:27). Sözcüğün “yaygın olarak beğenilen
ve hızlı bir şekilde tüketilen anlamını içermektedir (Bostancı,2013:25).
Bugün popüler kültürün günlük hayat yansımaları ele alındığında dünyanın farklı
yerlerindeki pek çok ülkeler gibi Mısır ile Türkiye arasında da çok sayıda benzerlik
vardır.Bu benzerliklerin Mısırlı öğreniciler arasında Türk dizilerine olan ilgisi inkar
edilemez.
Tablo 11:Türk dizileri/filmleri Türkiye’ye karşı ilgi uyandırmaktadır.
�Kesinlikle
katılmıyorum,
15
Katılmıyorum,
10
Kesinlikle
katılıyorum, 21
Katılıyorum, 26
Kararsızım, 28
Veriler diziler sayesinde Türkiye’ye ilginin %47 olduğunu göstermektedir. Hatta
Mısır’da, Türkiye’ye karşı ilgi uyanmasında dizilerin etkisinin daha da fazla olduğu
dile getirilmektedir. Bu ilgi bir vesilesiyle Türkiye’yi görme şeklinde tahakkuk
etmektedir. Son yıllarda evlenen genç çiftlerin balayı için Türkiye’yi tercih ettikleri,
Gümüş dizisini izleyip çocuklarına Mehmet ve Nur ismi verenlerin varlığı, dizilerde
işlenen mekanların güzellik ve temizliğinin ilgi çektiği gözlemlenmektedir (İbrahim,
2015).
Tablo 12:Dizilerde/filmlerde geçen bazı sözcükler Arapça’da da kullanıldığı için
Türkçe’ye ilgi artmaktadır.
Kesinlikle
katılmıyorum, 13
Katılmıyorum, 8
Kesinlikle
katılıyorum, 23
Katılıyorum, 21
Kararsızım, 35
Bu değerler, dizileri dil öğrenmek için izleyenlerde daha da etkilidir. Öğrenciler,
dizilerde tespit ettikleri Arapça kelimeleri çevrelerindeki Türklerle paylaşmakta,
böylece bilgilerini pekiştirmektedirler. Her iki dilde aynı anlam gelen sıfat, fiil, zarf ve
diğer dil birimlerini Türkçedeki şekilleriyle öğrenmeleri; öğrenim sürecini olumlu
yönde etkilemektedir. Türkçe’nin bünyesinde bulunan; doğrudan veya dolaylı yoldan
sözcük, tamlama, deyim olarak kullanılan ve sayıları binleri bulan örnekler; öğrencilere
kendi kelimelerini kullanarak Türkçe konuşma imkanı sunmaktadır. Söz gelimi bu
öğreniciler günlük hayatta sık kullanılan “Allah aşkına, ya sabır, el insaf, yahu, be,
selam, selametle, Allah’a emanet.. gibi bazı Türkçe ifadeleri ve eklerle birlikte
kullanılan Arapça söz ve söz öbeklerini gözlemleyebilmekte ve kullanmaya
�başlamaktadır. Mısırlıların Türkçe meraklarını dolayısı ile tek bir gerekçe üzerinden
açıklayamayız.
Tablo 13:Türk dizilerinden sonra Mısır'da Türkçeden tercüme eserlere ilgi artmıştır.
Kesinlikle
katılmıyorum,
16
Katılmıyorum,
24
Kesinlikle
katılıyorum, 16
Katılıyorum, 32
Kararsızım, 12
Verilerde görüldüğü gibi Türk dizilerinden sonra Mısır’da Türkçe öğrenimine karşı
ilginin artması,beraberinde Türkçe eser okuma ihtiyacını da doğurmuştur. Öğrenicilerin
okuma-anlama becerilerinin geliştirilmesi ve Türkçe cümle yapısını daha iyi
kavrayabilmesi için buna gereksinim duyulmaktadır.
Gökkuşağı Yayınları’nın yabancılar için temel seviye okuma kitapları dışında
Hitit,Gökkuşağı,Açılım,Sevgi Dili,Ebru gibi yabancılar için hazırlanan Türkçe öğretim
kitaplarındki metinler de belli ölçüde açığı kapatmaktadır.Ancak bu sahada henüz
istenilen noktaya ulaşılamamıştır.
Tablo 14:Türk dizilerinden Türkçe öğrendim.
Kesinlikle
katılmıyorum, 8
Katılmıyorum,
16
Kesinlikle
katılıyorum, 18
Katılıyorum, 26
Kararsızım, 34
Bu tabloda olumlu cevap verenlerin oranı % 44 olmakla beraber, bu yolla Türkçe
öğrenenlerin basit cümle kalıpları dışında Türkçe’yi yeteri kadar öğrenebildikleri
söylenemez. Diziler, başlı başına öğrenme aracı olarak kullanılmaktan ziyade öğrenim
sürecini destekleyici olarak kullanıldığında, öğreniciye daha fazla katkı sağlamaktadır.
Ayrıca, Türkçe öğrenim sürecine dahil olmada duyuşsal değer oluşturma ve
motivasyon sağlamada bir araçtır.
�Tablo 15: Türkçe dizileri Arapça altyazılı seyretmek dil öğrenmeyi hızlandıran bir
yöntemdir.
Kesinlikle
katılmıyorum, 10
Katılmıyorum, 20
Kararsızım, 23
Kesinlikle
katılıyorum, 31
Katılıyorum, 16
Orijinal dilde alt yazılı dizi seyretmek dil öğrenmeyi hızlandırmakta; kelime, kelime
grubu, cümle kalıbı, vurgu ve tonlama, jest ve mimiklerin kullanımı gibi noktalarda
öğreniciye kolaylık sağlamaktadır. Öğrenci, kelime dağarcığı genişledikçe bu metodu
daha faydalı şekilde kullanabilmekte; böylece deyim, mecaz ve diğer dil öğelerinin
Arapça’daki karşılıkları hakkında bilgi sahibi olmaktadır.
Tablo 16:Türk dizileri Türkçe'yle ve Türkler'le ilgili düşüncelerimi olumlu yönde
değiştirmiştir.
Kesinlikle
katılmıyorum, 16
Kesinlikle
katılıyorum, 20
Katılmıyorum, 16
Katılıyorum, 23
Kararsızım, 25
Bu tabloda olumlu görüş bildiren katılımcıların oranı, bu değerle ilgili doğru ipuçları
vermektedir. Mısır’da özellikle popüler Türk dizileri genellikle aynı hayat tarzına sahip
insanlar arasında kabul görüp izlenmekte ve beğenilmektedir.
Tablo 17:Türk dizileri Türkiye ve Mısır arasında kültürel müşterekliğin olduğunu
göstermektedir.
�Kesinlikle
katılmıyorum, 15
Kesinlikle
katılıyorum, 15
Katılmıyorum, 15
Katılıyorum, 32
Kararsızım, 23
Türk dizilerini izleyen Mısırlılar; yemekler, kız isteme, düğün, cenaze ,el sanatları,
zanaatler, dînî yaşantı, müzik ve benzeri hususlarda müşterekler olduğunu
gözlemlemektedir. Her iki ülkenin sokaklarında rastlanan ve günlük hayatın motiflerini
oluşturan ortak manzaralara da rastlanmaktadır: Tablacılar, pazar yerleri, şerbetçiler,
amele pazarları, ramazan ayında yol üstünde bekleyip iftar vaktinde gelen geçene
ikramda bulunanlar, yüksek sesle müzik çalarak hız yapan araçlar vb. Elbette, Türk
dizilerine olan ilginin birçok gerekçesi bulunmaktadır. Bu ilginin en somut
neticelerinden biri ise temel seviyede Türkiye Türkçesinin öğrenimi olarak veriler ve
gözlemler çerçevesinde tespit edilmiştir.
Sonuç ve Öneriler
Yurt dışında Türkçe’yi yabancı dil olarak öğrenenlerin, yaygın eğitim araçlarıyla
desteklenmesi öğrenime bilişsel ve duyuşsal katkısı olacaktır. Nitekim, araştırmaya
konu olan Mısırlı öğrenciler açısından bu sonuç ortaya çıkmıştır. Türk dizileriyle
birlikte Türkçe öğrenime ilgi artmıştır.
Bireyler yaygın öğretim araçları ya da medya aracılığığla herhangi bir yabancı dili
kendi kendilerine ve belli bir düzeyde öğrenebilirler. Çalışmaya konu olan Mısırlılar da
Türkiye Türkçesini temel seviyede öğrendiklerini belirtmişlerdir.
Herhangi bir yabancı dilin öğreniminde hedef dilin doğal ortamının bilinmesi ve
görülmesi önem arz etmektedir. Böylece dili bağlamıyla öğrenmek mümkün olacaktır.
Özellikle yurt dışında Türk dizilerinin önemi daha çok artmaktadır. Veriler, Mısırlıların
Türkçeyi öğrenimleri açısından bu konuda Türk dizilerinin önemini ortaya
koymaktadır.
Diziler ve filmler kültürel aktarıma katkıda bulunmaktadır. Türk dizilerini izleyen
Mısırlılar dizilerden dil öğreniminin yanında Türk kültürüyle ilgili değerlere de aşına
hale geldiklerini ifade etmişlerdir. Bu nedenle dizilerin içeriklerinde, aktardıkları
kültürel motifler ve değerlere özen gösterilmelidir.
Yabancı dil öğretiminde hedefe ulaştıran bir araç olarak altyazılı dizilerin dil
öğretimine olan katkısı önemsenmeli ve öğrenciler bu şekilde hazırlanan dizilerle
desteklenmelidir. Bu tür diziler öğrencinin hem ana dili bilgisini hem de hedef dil
bilgisini geliştirecektir.
�Dizi ve filmlerde yer alan hedef dile ait deyim, atasözü, mecaz gibi önemli dil
birimleri; öğrenicinin söz varlığını geliştirecektir. Özellikle kalıp ifadelerin bağlamıyla
öğrenilmesine ciddi katkısı yadsınamaz. Mısırlı katılımcılar açısından her iki dilde de
ortak olan kalıp ifadelerin kavranması açısından önemli bulunmuştur.
Dil öğreniminde dört temel becerinin gelişmesi genel olarak izleme-anlama ve
dinleme-anlama etkinliklerine bağlı olduğu düşünülürse dizi ve filmlerin önemi daha
iyi anlaşılacaktır. Yabancı dil olarak Türkçe öğretiminde bu tür etkinliklere diziler,
filmler ve ses bantları üzerinden bolca yer verilmelidir.
Kaynakça
-Ankara Üniversitesi Türkçe Öğretim Merkezi(TÖMER) Bursa Şubesi Türkçe Bölüm Başkanı
Halil Çağlar, Ankara Üniversitesi TÖMER Bursa Şubesi Müdür Yardımcısı Eyüp Acar
;(26.09.2009)77.Dil Bayramı Basın Açıklaması.
-BARIN,E.(2008).Yabancılara Türkçe Öğretiminde Kısa Filmlerin Yeri”, Gazi Üniversitesi
Gazi Eğitim Fakültesi Türkiye’de Yabancı Dil Eğitimi Ulusal Kongresi, Kongre Bildiriler
Kitabı.Ankara:191-195.
-BOSTANCI,N.(2003)
“Toplum
Yayınevi,Ankara,s.109-132
ve
Kültür”,
Sosyolojiye
Giriş,2.Baskı,Martı
-DEMİREL,Özcan,Öğretme Sanatı ,Ankara:PEGEM Akademi Yayınları,2007:s.59)
-DOĞANAY, Hümeyra & KIRBAŞ, Gonca .(2015)Yabancı Dil Olarak Türkçe
Öğretimi/Öğreniminde Dizi ve Filmler, International Journal of Languages Education and
Teaching:1053-1055
-Edebiyat Kılavuzluğunda Sinema Yapıtlarının Başlangıç Düzeyi Sonrası Yabancı Dil
Öğretimine Katkısı.(2013)On Dokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi,60-71.
-ERDEM, İlhan.(2009).Yabancılara Türkçe Öğretimiyle İlgili Bir Kaynakça Derlemesi
,Turkish Studies, International Periodical For the Languages ,Literature and History of Turkish
or Turkic. Volume 4/3:s.888-937
-DÜZDAĞ,M.ERTUĞRUL, Mehmet Akif Ersoy,Safahat, hazırlayan, TDV Yay, Ankara ,2009
-Gökkuşağı Dil Öğretim Seti(1-5),DİLSET Yayınları
-HENGİRMEN,M.(1993).Türkçe’nin Yabancı Dil Olarak Öğretimi. Ankara TÖMER Dil
Dergisi,10:5-9
-İBRAHİM,GHADA,Bedir Haber Dış Haberler Muhabiri,28.10.2015
-İHSANOĞLU, Ekmeleddin, Mısır’da Türkler ve Kültürel Mirasları, IRCICA, İstanbul 2006.
-İSLAMOĞLU, Abdülmecit, Mısır Üniversitelerinde Türkoloji Çalışmaları, ,Hitit Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dergisi,2010/2,c.9,sayı:18,ss.143-171)
-İNAN,K.,Yabancı Dil Öğretimi ve Diziler Bağlamında Güney Kore Televizyon
Dizilerinin Kore Dili ve Kültürünün Tanıtmına Katkısı,The Journal of The Institute of
The Middle East Studies,vol.31-2,2012:pp.177-204
�-İŞCAN, Adem.(2011).Yabancı Dil Olarak Türkçe’nin Öğretiminde Filmlerin Yeri ve Önemi,
Turkish Studies-International Periodical fort he Languages , Literature and History of Turkish
or Turkic Volume,6/3,Summer,939-948,TURKEY
-İŞCAN, Adem & AKTÜRK,Yunus. Televizyon Dizilerinin Türkçe’nin Yabancı Dil Olarak
Öğretiminde Kullanımı: Seksenler Dizisi Örneği. International Journal of Language Academy
ISSN: 2342-0251 Volume 2/4 Winter 2014 p. 234/246.
-KARÇİÇ, Sanela.(2015)Türk Dizilerinin Boşnakça Anadil Taşıyıcılarının Yabancı Dil Olarak
Türkçe Öğreniminde Etkisi, Eğitim ve Öğretim Araştırmaları Dergisi, Journal of Research in
Education and Teaching.Mayıs,Cilt:4,Sayı:2,Makale No:18.ISSN:2146-9199179
-Kaşgarlı Mahmut ve Divan-ü Lugatü’t-Türk, Toker Yayınları, İstanbul, 1984
-KILINÇ,
Aziz&
ŞAHİN,
Abdullah.(2012)Yabancı
Dil
Olarak
Öğretimi(YDTÖ)/Teaching Turkish as a Foreign Language, Pagem Akademi
Türkçe
-KIRKKILIÇ,A.&SEVİM, Oğuzhan.(2012)Yabancı Dil Olarak Türkçe Öğretiminde Kültür ve
Edebiyatın Yeri. Yabancı Dil Olarak Türkçe Öğretimi, Teaching Turkish as Foreign
Language(TTFL), Pegem Akademi Yayınları. Editörler: Aziz Kılınç, Abdullah Şahin,(359386)
-KIZILDAĞ,Ş.(2001).Pop
Yayınları,İstanbul,2001
Müzikten
Popüler
Kültüre
Medya
Çocukları,Şehir
-KORKMAZ, Z., Kaşgarlı
Mahmud ve Dîvân-ı Lugâti’t-Türk. Türk Dili Üzerine
Araştırmalar.C.1,Ankara:TDK Yayınları
-KÖKSAL, Dinçay ve DAĞ PESTİL, Ayşe(2012).Yabancı Dil Olarak Türkçe Konuşma
Öğretimi, Yabancı Dil Olarak Türkçe Öğretimi(YDTÖ),PEGEM AKADEMİ,233
-KÖSE,B.,Kültürel Boyutlarıyla Yabancı Dil Öğretiminde Yazınsal Metin,The Journal
Of The Institute of The Middle East Studies Center for International Area Sudies
Hankuk University of Foreign Studies,2005:241,s.153-172
-LIOU,H.C.,KATCHEN J.E.and H.WANG(2003)Teaching a Listening and Speaking
Course with DVD Films:Can it be done?,Lingua Tsing Hua:221-236
-ÖZBAY, Murat. Kültür Aktarımı Açısından Türkçe Öğretimi.(2002).Türk Dili,602:112-120
-ÖZBAY,M.(2002).Kültür Aktarımı Açısından Türkçe Öğretimi.Türk Dili,602:112-120
-ÖZBEK, Süleyman,Kahire Üniversitesi ve Daru’l-Ulûm Fakültelerinde Türkoloji Sahasında
Yapılmış
Master-Doktora
Tezleri,
Tarih
Araştırmaları
Dergisi,
Ankara
1991,c.xv,sayı:26,ss.359-380
-PARLATIR ,İsmail, Kahire Aynuşşems Üniversitesinde Türkoloji Çalışmaları, Türk Dili,
Temmuz 2002,c.LXXXIV,sayı:60,ss.296-299
-.Soultan ,AMIRA;Cezayir’de yayın yapmakta olan Fransızca L’Expression
Gazetesi,23.08.2013
-ŞENGÜL,Murat,Yabancı Dil Olarak Türkçe Öğretiminde Öğretim Teknolojileri ve
Materyal Kullanımı, Pagem Akademi Yayınları. Editörler: Aziz Kılınç, Abdullah
Şahin:167-188
-TAPAN,N.(2006).Kültürlerarası İletişime Giden Bir Yol: Yabancı Dil Öğretimi. İzmir: İlya
Yayınevi
�-ÜNALAN,Ş.(2002).Türkçe Öğretimi. Ankara: Nobel Kitabevi
-YAĞMUR ŞAHİN, Esin& KOÇBEY, Pınar.(2012).Yabancı Dil Olarak Türkçe Öğretimi İçin
Hazırlanmış Ders Kitapları. Yabancı Dil Olarak Türkçe Öğretimi, Teaching Turkish as Foreign
Language(TTFL),Pagem Akademi Yayınları. Editörler: Aziz Kılınç, Abdullah Şahin:189-210.
-Yeni Hitit Yabancılar için Türkçe Öğretim Seti,TÖMER,1,2,3.Ankara:AÜ Basımevi
-YILDIZ, Ümit& TUNÇEL, Hayrettin.(2012).Yabancı Dil Olarak Türkçe Öğretiminde
Karşılaşılan Sorunlar ve Öneriler, Yabancı Dil Olarak Türkçe Öğretimi(YDTÖ),PEGEM
AKADEMİ:137.
�ZAYED, Mohamed (2013).Arap Dünyasında Türk Dizisi.Sosyal Etkileri, Dini Tepki ve Arap Dünyasındaki Dramatik
Boşluk.Cilt II, Sayı 7,s.35-42,Türkiye Politika ve Araştırma Merkezi
ZAYED, Mohamed.(2013)Arap Dünyasında Türk Dizisi: Sosyal Etkileri, Dini Tepki ve Arap Dünyasındaki Dramatik
Boşluk. RESEARCH TURKEY, Türkiye Politika ve Araştırma Merkezi.
�
Dublin Core
The Dublin Core metadata element set is common to all Omeka records, including items, files, and collections. For more information see, http://dublincore.org/documents/dces/.
Extent
The size or duration of the resource.
3591
Title
A name given to the resource
MISIR’DA TÜRK DİZİ FİLMLERİNİN YABANCI DİL OLARAK TÜRKÇE ÖĞRENİMİNE ETKİSİ
Author
Author
Kezel, Elif
ÇETİN, Mustafa
Abstract
A summary of the resource.
Özet Bu çalışmanın amacı yaygın eğitim kapsamında, Mısır’da Türk dizilerinin yabancı dil olarak Türkçe’nin öğrenimi üzerine etkilerini ortaya koymaktır. Dil öğretiminde görsel ve işitsel araçların etkisi büyüktür. Bugün teknolojinin hızla gelişmesiyle görsel ve işitsel araçların sayısı artmış; dil öğrenimi kolaylaşmıştır. Diziler bu görsel-işitsel araçlar yoluyla Türkçe öğrenimine önemli bir katkı yapmaktadır. Diziler konuları ve içerikleri ile dil öğretiminin yanı sıra kültürü de aktarmaktadır. Mısırla Türkiye arasında geçmişe dayanan dilde ve kültürde derin bir müştereklik bulunmaktadır. Bu yüzden Türk dizileri Mısır’da ilgiyle izlenmektedir. Mısır halkı diziler sayesinde güncel Türkiye Türkçesine aşinalık kazanmakta ve temel kalıp ifadeleri öğrenmektedir. Bunun Türk ve Mısır halkları arasındaki duygusal bağı kuvvetlendirdiği, toplumlar arası dayanışmaya katkı yaptığı anlaşılmaktadır. Türk dizilerinin dost ve akraba topluluklar hatta başka uluslarla diyalogda ve kültürel değerlerimizin aktarımında önemli bir yeri olduğu görülmüştür. Bu çalışmada nitel araştırma yöntemi ile Mısır’da yaşayan 126 kişiye anket uygulanmış; veriler tarama yöntemiyle toplanmıştır. Araştırmada ulaşılan veriler analiz edilerek dağılımları ve yüzdelikleri hesaplanmıştır. Verilerden Türk dizilerinin, Mısır halkının Türkçe öğrenmesine yardımcı olduğu anlaşılmıştır. Yabancı dil olarak Türkçe öğretiminde film ve dizilerin etkileri üzerinde durulmalıdır. Anahtar Sözcükler: Mısır, Türk dizileri, Yabancı dil olarak Türkçe öğrenimi, kültür aktarımı, iletişim araçları. THE EFFECT OF TURKISH SOAP OPERAS ON THE ARABIAN NATIVE SPEAKERS IN TURKISH LANGUAGE LEARNING PROCESS IN EGYPT Abstract The goal of this work is to show the effects of Turkish TV series on learning Turkish as a foreign language in Egypt. The effect of visual and aural sources in language learning is important. Today by the help of rapid development in technology the number of visual and aural tools has increased that makes language learning easier. Turkish soap operas form a significant part of this visual-aural resources. TV series reflect on the culture as well as language learning with their topics and contents. In this work, survey results are collected from 126 people living in Egypt by using qualitative research method. Distribution and percentages are calculated after analyzing the obtained data from the research. It has been concluded that Turkish TV series have been helping Egyptians to learn Turkish language. It should be emphasized on the effect of Turkish films and TV series in foreign language teaching. Keywords: Egypt,Turkish series, teaching Turkish as a foreign language, cultural Transformation , Comunication Tools .
Date
A point or period of time associated with an event in the lifecycle of the resource
2016
Keywords
Keywords.
Conference or Workshop Item
PeerReviewed
PI Oriental languages and literatures
-
Dublin Core
The Dublin Core metadata element set is common to all Omeka records, including items, files, and collections. For more information see, http://dublincore.org/documents/dces/.
Extent
The size or duration of the resource.
3611
Title
A name given to the resource
MOSTARLI HASAN ZÝYÂÎ DÎVÂNI’NDA TEŢBÝH VE ÝSTÝARELER
Author
Author
ERDOĞAN, Ozlem
Abstract
A summary of the resource.
Farklı bir kültür ortamında doğup, gelişen Divan Edebiyatı bazı insanlarca ağır ve anlaşılması zor bir edebiyat olarak düşünülmektedir. Bu nedenle araştırılması ve özellikle kullanılan dil ve edebi sanatların açıklanması bakımından incelenmesi gerekmektedir. Bu düşünceden hareketle tezimize Divan Edebiyatı’nın önemli şairlerinden Mostarlı Hasan Ziyai’nin divanındaki teşbih ve istiare sanatları konu olarak seçilmiştir. Çalışmamızda Doç. Dr. Müberra Gürgendereli tarafından hazırlanan Mostarlı Hasan Ziyai Divanı esas alınmıştır.Öncelikle 16.yy.da yaşamış Balkan şairlerinden Mostarlı Hasan Ziyai’nin hayatı,edebi kişiliği ve eserleri hakkında bilgi verilmiş daha sonra divanındaki Türkçe şiirler teşbih ve istiare unsurları bakımından incelenmiş ve örnek metinlerle açıklamalı tasnifi yapılmıştır. Toplam 496 gazel, 11 kaside üzerinde yapılan çalışmada 2920 adet beyit taranmıştır. Şairin en fazla kullandığı sanatların Teşbih-i Beliğ ve Açık İstiare olduğu görülmüştür. Tek mısrada kurulan mufassal ve muhtasar teşbihler ile mefruk teşbih ve kapalı istiare sanatları da azımsanmayacak ölçüde fazladır. Teşbih ve istiare tanımları yapılarak çeşitlerine göre sıralanmış örnek beyitlerle açıklamalar yapılmıştır. Beyitler daha çok Türkçe gazeller ve kişileştirme sanatının yoğun olarak kullanıldığı ‘’Derya, Güneş ve Hazan’’ kasidelerinden seçilmiştir. v Örnekler seçilirken benzetme unsurlarına göre sınıflandırılmış çalışmanın hacmini sınırlı tutmak amacıyla birkaç örnek beyit verilerek diğer beyitler numaralarıyla gösterilmiş ve aynı beyitlerin tekrarından kaçınılmıştır. Yapılan inceleme sonucu şairin sanatsal yönü ortaya konulmaya çalışılmıştır. Anahtar Kelimeler: Klasik Türk Edebiyatı, Divan şiiri, 16.yy. Balkan şairi, Mostarlı Ziyai, Teşbih, İstiare.
Date
A point or period of time associated with an event in the lifecycle of the resource
2016
Keywords
Keywords.
Thesis
NonPeerReviewed
PI Oriental languages and literatures
-
https://eprints.ibu.edu.ba/files/original/fcd16c030ca45bd4ce48b0a5f09cbd6d.pdf
b2da9a95d2dac81b6621d207af1dd6c9
PDF Text
Text
Mostarlı Ziya’i Divanı’nda Deyimler
The Idioms In Mostarli Ziya’s Divan
Özlem ERDOĞAN
ÖZET
Türk dili; atasözleri, deyim ve halk söyleyişlerinin sıkça kullanımı bakımından zengin bir dildir.
Klasik Türk edebiyatı şairleri de bu zenginlikten yararlanmış ve edebiyatımıza bu konuda önemli eserler
kazandırmışlardır. Mostarlı Ziya’i Divan’ı atasözleri ve deyimlerin zengin kullanımı bakımından önemli bir
eserdir. Bu çalışmada 16.yy. balkan şairi olan Mostarlı Hasan Ziyai’nin divanı deyimler açısından
incelenmiştir. Ziya’i Divan’ında toplam 393 adet deyim tespit edilmiştir.
Divanda yer alan bu deyimlerin çoğu günümüzdeki kullanımlarıyla birebir örtüşmektedir. Bazıları
divanda kelime değişiklikleri ile yer almış bazılarının ise günümüzde karşılığı olmadığı ve kullanılmadığı
tespit edilmiştir. Bunların divanda geçtiği yerler örnek verilerek gösterilmiştir. Ayrıca deyimlerin yanısıra
divanda oldukça fazla atasözü ve halk söyleyişleri de yer almaktadır. Bunlardan 26 adet atasözü de
çalışmada kaydedilmiştir. Bu deyim ve atasözleri Ziya’i’nin şiirlerine özgün bir anlatım ve akıcılık
kazandırmıştır. Ayrıca şairin Türkçe’ye hakimiyetini göstermektedir.
Anahtar kelimeler: Klasik Türk edebiyatı, Divan şiiri, 16.yy. Balkan şairi, Mostarlı Ziya’i,
Deyimler.
ABSTRACT
Turkish language; is a rich language in terms of the frequent use of folk proverbs, idioms and
common public sayings. Classical Turkish literature’s poets also have benefited from this wealth of
literature and have contributed significant works of our literature on this subject. Divan of Mostarli Ziya is
an important work in terms of the rich use of proverbs and idioms. In this study the Divan of Hasan Ziya
was analyzed in terms of idioms , who was one of the 16th century Balkan poets. A total of 393 idioms have
been identified in the poems of Ziya.
Many of these statements in the Divan coincides exactly with the use of today. Some of the idioms
have taken place within the poem by changing some words where as some of the idioms used in poems are
not in use anymore. These changes have been highlighted by giving examples in the poems. In addition to
the idioms, many proverbs and public sayings are also included in the Divan. 26 proverbs are identified in
this study. These idioms and proverbs have given a unique expression and fluency to Ziya's poetry. It also
shows the poet's Turkish language domination (power of use).
Key words: Classical Turkish literature, Divan poetry, 16th century Balkan poets, Mostarli Ziya,
İdioms.
GİRİŞ
Eski çağlardan beri "ıstılah" ve "tâbir" adlarıyla da kullanılmış olan deyimler kısa ve özlü anlatım
şekilleridir. Anlatım derinliğine ihtiyaç duyulduğunda kullanılan deyimler anlatıma bir derinlik, canlılık ve
söyleyiş güzelliği katarlar.’’ (Poyraz,Yakup) “Deyimler, kısa ve kalıplaşmış ifadeler oldukları ve gerçek
anlamları dışında mecaz manalar ve başka anlamlar da ifade ettikleri için, içinde bulundukları cümlede
�anlam zenginliği ve anlatım güzelliği meydana getirirler. Bu yüzden deyimler, konuşma dilinde, yazı dilinde
ve edebî eserlerde de kullanılan dil varlıklarıdır. Divan şairleri de bu dil varlıklarından istifade
etmişlerdir.’’(Güler, Zülfi)
Deyimin belli başlı tanımlarının birkaçı şöyledir:
“Bir kavramı, bi durumu, ya çekici bir anlatımla ya da özel bir yapı içinde belirten ve çoğunun gerçek
anlamlarından ayrı bir anlamı bulunan kalıplaşmış sözcük topluluğu ya da tümce’’ (Aksoy, 2015: s.52)
“Deyimler, bir iki sözcükle; hoş, ince bir benzetmeyle ve belli kalıplar içinde ortaya konan söz birimleridir.
Halkın söz yaratma gücünü, ifade zenginliğini yansıtan bir söz ustalığı, söz inceliğidir’’ (Bulut, Süleyman,
s. 9)
“En az iki kelimeden oluşan, bu kelimelerin büyük ölçüde mecazlı bir anlatımla kullanıldığı ve bir kavramı
ifade etmek için kurulmuş özel bir anlatım kalıbı, tabir’’ (Albayrak, Nurettin, s. 16)
XV. yy.da şiire atasözleri ve deyimleri kullanarak renk katma girişimi Necati Beg ile başlamış ve
XVI. yy.da gelişerek devam etmiştir. Bu dönem Balkan şairi olan Mostarlı Ziya’i de şiirlerinde atasözleri ve
deyimleri kullanan şairler arasındadır. Şairler atasözleri ve deyimleri şiirlerinde kullanırken bunların
bazılarını olduğu gibi kullanmış bazılarını vezne ve kafiyeye uydurma çabasıyla kelime yada şekil
değişikliklerine başvurmuşlardır. Ziya’i kişileştirme sanatını kullanarak yazdığı “derya kasidesi’’nde
oldukça fazla deyime yer vermiştir. Divan’ında yer alan deyimler örnek beyitlerle bu çalışmada
gösterilmiştir.
DEYİMLER
A
Abdest almak: Müslümanlar, belli ibadetleri yapabilmek için bir düzen içerisinde bazı organları yıkayıp
bazılarını mesh ederek arınmak; boy abdesti almak. (http://www.tdk.gov.tr)
Göricek mescidde agyâra mahabbet kılduguñ
Hûn-ı eşk-i çeşm ile `âşıklar aldı âb-dest (G:36/3)
Adam olmamak: İnsan olmamak, fıtratında eksiklik olmak. (Gülüm, 2013: s.66)
Kim ki tercîh itmeye cennetden ey şeh kûyuñı
İ`tikâdum bu ki bu `âlemde ol âdem degül (G:250/3)
Adı sanı belirsiz (yok): Nerde olduğunu, ne olduğunu bilen yok; kimin nesi olduğu bilinmeyen. (Aksoy,
2015: s.532) Örnekleri için bkz: (G:169/7-G:397/1)
Şevkine yanmayalı ben o meh-i çâr-dehüñ
Ey Ziyâ’î bilürin nâm u nişânum yog idi (G:477/5)
Adı seksene çıkmak: Sözlükte ‘’adı çıkmış dokuza, inmez sekize’’ şeklinde geçen deyim; adı iyiye yada
kötüye çıkmış bir kez; artık bu genel kanı kolay kolay değişmez (Aksoy, 2015: s.530) anlamındadır.
Altmış bûseñe yitmişdür işitdüm agyâr
Biñ belâ bu ki benüm seksene çıkdı adum (G:277/4)
Ağzını aramak (yoklamak): Bir kimseyi konuşturarak belli bir konu üzerindeki düşüncesini öğrenmeye
çalışmak. (Aksoy, 2015: s.543-544)
Ey Ziyâ’î öyküne diyü dehân-ı dil-bere
Goncenüñ agzın arar gül-şende şeb-nem var ise (G:421/5)
�Ağzının köpüğü saçılmak: Sözlükte ‘’ağzı köpürmek’’ şeklinde geçen deyim; Sara hastalığı olanlarla sinir
hastalarının baygınlık geçirdiği anlarında ağızlarından köpük taşar; bu söz bu hâli belirtmekle beraber,
çıldırmışçasına sinirlenme, hiddetlenme, öfkelenme (Güler, 2011: s.435) anlamındadır.
Ejder-i âhum ider tevsen-i gerdûnı zebûn
Berf sanma deheninüñ kefi saçıldı şehâ (K:2/13)
Ağzının suyu akmak: Çok beğenip imrenmek. (Aksoy, 2015: s.545)
Añulsa zülâlî lebi ol çeşme-i cânuñ
Agzı suyını akıda ser-çeşme-i hayvân (G:356/2)
Ağzı sulanmak: Yeme, içme isteği artmak; imrenmek (http://www.tdk.gov.tr) (Aksoy, 2015: s.546)
heveslenmek. (Beyzadeoğlu, 2006: s.3)
Vasf-ı lebüñ Ziyâ’î ne şîrîn edâ ider
Zevk ehlinüñ dehânın ırakdan sulandurur (G:146/5)
Ağzı var dili yok: Çok az konuşur, sessiz, kimseye karşılık vermez. (Aksoy, 2015: s.546)
Anı teşbîh eyleyen kimdür dehân-ı yâra kim
Gonca-i gül-zâr-ı dehrüñ agzı var yokdur dili (G:467/3)
Ah almak: Zulmettiği kişinin bedduasını almak. (Aksoy, 2015: s.547)
Bir kâmeti elif gözi hâ yârı sevmişem
Sayd itmese kimse anı âhum almasa (G:408/3)
Ahdini sıdumak: Anlaşmayı bozmak. (Gülüm, 2013: s.71)
Yiridür terk-i cân itsem çü sen terk-i diyâr itdüñ
Sıduñ ahdi bizi gâyetde şimdi dil-figâr itdüñ (G:231/1)
Ah etmek: Acı ile içini çekmek; mec. ilenmek. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz: (G:105/1G:117/4)
Benüm agladugum âh itdügüm budur ki `âlemde
Henüz ol zülfi Leylâ böyle Mecnûn oldugum bilmez (G:168/2)
Ahı tutmak: Zulme uğramış bir kimsenin bedduası, zulmü yapanı, bir felakete düşürmek. (Aksoy, 2015:
s.547)
Dün gice añup sitârem derd ile âh eyledüm
Tutmış eyle nâr-ı dûd-ı âhum anı kim bile (G:389/3)
Aklı dağılmak: Düşünceyi belli bir konu, sorun üzerinde toplayamamak. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri
için bkz: (G:436/2)
`Aklum tagıldı `ârîyüm ey mâh `ârdan
Bilmem ki n’oldum ey gözi mestânum elvedâ` (G:208/2)
Aklı gitmek: Çok beğenmek, bayılmak. (Aksoy, 2015: s.553) Örnekleri için bkz: (G:40/4-G:324/5G:394/4-G:494/1)
Gitdi `aklum gitdi fikrüm gitdi sabrum gitdi dil
Dostlar bu zulmi hep ol nâzenîn eyler baña (G:18/3)
Aklını almak: Güzelliği ile büyülemek. (Aksoy, 2015: s.555) Örnekleri için bkz: (G:118/4-G:323/5)
Baña ta`n eylemek yokdur benüm de var idi `aklum
Beni dîvâne kıldı `aklum aldı bir perî-sîmâ (G:5/3)
�Aklını baştan yavı kılmak: Sözlükte ‘’aklı başından gitmek, aklını kaybetmek’’ şeklinde geçen deyim;
bayılmak, çok sevinçten yada çok korkudan ne yapacağını şaşırmak (Aksoy, 2015: s.552) deli gibi olmak
(Aksoy, 2015: s.556) anlamındadır.
Ey perî zülfüñ görüp niçe yakıldum bilmedüm
`Aklumuñ nakdini başdan yavı kıldum bilmedüm (G:300/1)
Alçakgönüllülük (gönül alçaklığı): Kendini, olduğundan daha aşağı düzeyde sayma durumu. (Aksoy,
2015: s.560) Örnekleri için bkz: (G:491/4)
Göñli alçak su gibi kadri yüce
Meyli yok zerre kibr ü i`câba (K:10/19)
Aleme rüsvay olmak: Toplum tarafından beğenilmeyen, hoşa gitmeyecek ve ayıplanacak bir iş yapmış olan
bir kimsenin herkes tarafından bilinmesi ve bu kötü olayla tanınması. (Uyanıker, 2006: s.106) Örnekleri için
bkz: (G:46/4-G:153/5-G:182/4-G:347/4)
Ey Ziyâ’î niçe bir `âleme rüsvây olasın
Zülfi zencîrine dil baglama dîvâne misin (G:315/5)
Allah’a ısmarladık: Esen kal, seni Allah’a emanet ediyorum, Allah seni her türlü kötülükten korusun
(Ayrılırken kalana söylenir) (Aksoy, 2015: s.563)
Seyre alup gitdiler ol mâhı tenhâ bu gice
Tañrıya ısmarladum “fa’llâhu hayrun hâfızâ” (G:4/3)
Sizi ısmarladum Allâha didüm cân u dil
Didi anlar dahı sıhhatde selâmetde oluñ (G:225/2)
Allah bilir: Kimse bilmez, belli değil. (Aksoy, 2015: s.564) Örnekleri için bkz: (G:121/1-G:121/3)
Egerçi hûrîler cennetdedür Allâh bilür ammâ
Benüm hûr-ı cinânum ey mu`allim mektebüñdendür (G:76/2)
Allah saklasın!: Allah korusun. (Gülüm, 2013: s.75)
Rîsmân-ı kâkülüñde dir görenler göñlümi
Nev-heves cân-bâzdur Allâh hatâdan saklasun (G:336/3)
Aman bulmak: Kurtulmak. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz: (G:348/5)
Başladı halk-ı cihânı yine mecnûn itmege
Ol perî habs-ı Süleymândan bugün buldı emân (G:341/2)
Ar etmek: Utanmak. (http://www.tdk.gov.tr)
Korkarın `âr ide benden seg-i kûy-ı dil-ber
Yohsa ben kendüm olurdum katı çokdan rüsvâ (G:2/3)
Arka vermek: Desteklemek; dayamak. (http://www.tdk.gov.tr)
Rahmet itsün Rahîm o merhûma
Ki ider pendi böyle ahbâba
Devlet istersen arka vir arka
Bir ulu âsitâna bir bâba
Ka’beye virmeseydi arkasını
Kimse baş egmez idi mihrâba (K:10/14)
�Aşka düşmek: Aşık olmak. (http://www.tdk.gov.tr)
Dilâ sen `aşka düşdüñ derd-i bî-dermânı bilmezsin
Visâle tâlib olduñ mihnet-i hicrânı bilmezsin (G:340/1)
Ateşten gömlek: İçinde bulunulan ve dayanılamayacak kadar sıkıntılı, acı olan durum. (Aksoy, 2015:
s.591)
Libâs-ı `aşk derd ehline pîrâhendür âteşden
Derûn-ı ehl-i derdüñ var kıyâs it niçedür nârı (G:478/6)
Ayağa urmak: Sözlükte ‘’ayağa düşmek’’ şeklinde geçen deyim; ilgisiz ve yetkisiz kimseler karışmak;
artık her yerde bulunabilir olmak (http://www.tdk.gov.tr) bir işe olur olmaz kimseler de karışır olmak; acz
içinde kalmak, kuvvetten düşmek; itibardan düşmek, kıymetini kaybetmek, hakir olmak (Uyanıker, 2006:
s.124) anlamındadır.
Metâ`-ı bâde-i gül-reng igen satılmadı kaldı
Harâbâtîler ey sâkî meger ayaga urmışdur (G:75/2)
Ayağına düşmek: Sözlükte ‘’ayağına kapanmak’’ şeklinde geçen deyim; alçalırcasına yalvarmak (Aksoy,
2015: s.596) anlamındadır.
Yalvarup düşme dilâ ayagına nite ki seyl
Serv ser-keşdür igen eylemez üftâdeye meyl (G:262/1)
Ayağını almak: Bir kimse için kötü şeyler söylemek (gözden düşürmek amacıyla). (Aksoy, 2015: s.597)
Göz göre her rind-i mey-hâr ayagın almakdadur
Bilmezin n’eyler gelüp her meclise rez duhteri (G:484/4)
Ayağının tozu olmak: Bir başkasına kul köle olmak, onun her emrini yerine getirmek. (Kaya, 2011: s.74)
Eller ayaguñ tozı olurlar
Ol sâ`idüñ biz vasfını dirsek (G:248/2)
Ayağı yere basmamak: Sözlükte ‘’ayağı yere değmemek’’ şeklinde geçen deyim; çok sevinmek, sevinçten
hoplayıp zıplamak (Aksoy, 2015: s.600) anlamındadır.
Yire basmaz ayagı şevkinden olur şâd-mân
Görse hurşîd-i cemâlüñ ey kerem kânı güneş (K:4/35)
Ayak bağı olmak: Bir yere gidilmesine veya bir işin yapılmasına engel olmak. (http://www.tdk.gov.tr)
Gül-sitân-ı cemâl-i cânânuñ
Oldı dil mürgınuñ ayagına bag (G:211/2)
Ayak basmak: Bir yere varmak. (Aksoy, 2015: s.600) Örnekleri için bkz: (G:182/1-G:288/5)
Kâşki bassa kadem mülk-i kerâmâta rakîb
Boynına Mansûr-veş takılsa bir muhkem resen (G:367/4)
Ayakta kalmak: Oturulan bir yerde oturacak yer kalmadığı için oturamamak; (yapı) yıkılmamak,
çökmemek; (kişi) birçok acıya, sıkıntıya karşın gücünü yitirmemek; yardım görmemek, ilgilenilmemek; (işi)
yarıda kalmak, sonuçlanmamak. (Uyanıker, 2006: s.137) Örnekleri için bkz: (G:157/2-G:163/2-G:183/4G:261/4-G:268/4-G:406/1-G:17/3-G:446/2-G:476/4)
Yaşum birdür hevâ-yı zülf-i yâr ile habâb-âsâ
Anuñçün bezm-i gamda kaldum ayakda şarâb-âsâ (G:3/1)
Ayıbını yüzüne vurmak: Birinin kusurunu yüzüne söylemek. (http://www.tdk.gov.tr)
�`Acebâ bu nekbet ü zillete bâ`is nedür diyü birbirine su’âl iderken "Elem tere ennehüm fi külli vâdin
yehîmûn" hitâbı ile muhâtab "Ve ennehüm yakûlûne mâ lâ yef`alûn" töhmeti ile müttehem olup `aybları
yüzlerine urıldı. (D/s:1)
Ayrı düşmek: Birbirinden uzakta kalmak; mec. uyuşmamak. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz:
(K:4/9)
Ben andan düşeli ayru yüzüm saru tenüm sayru
Haber-dâr olsa ol meh-rû benüm bârî bu hâlümden (G:312/2)
Ayyuka çıkmak: Sesi çok yükselmek; dedikodu herkesçe duyulmak, yayılmak. (http://www.tdk.gov.tr)
Örnekleri için bkz: (G:389/1-G:432/3-G:490/3)
Her gice halka görinür encüm gibi benüm
`Ayyûka çıkdı sûz-ı derûnum `alev `alev (G:382/3)
B
Bağrını delmek: İçine işlemek, çok dokunmak, çok dertlenmesine yol açmak. (Aksoy, 2015: s.611)
Örnekleri için bkz: (K:2/24-K:10/25)
Delüpdür bagrumı gamzeñ meger tîr-i kazâdur bu
Beni bîmâr ider çeşmüñ `aceb `ayn-ı `anâdur bu (G:379/1)
Bahtı kara: İşleri hep ters giden, talihi kötü. (Aksoy, 2015: s.611) Örnekleri için bkz: (TKB:1/2/2MAŞ:1/3/2-K:2/14-G:12/5-G:130/3-G:157/4-G:190/3)
Gördi kim cellâd-ı gam öldürdi ben dil-hasteyi
Kara bahtum gibi mâtem geydi ol nûr-ı İlâh (G:395/2)
Baş açık: Telaş dolayısıyla, giyilecek şeyleri giymeden, perişan kılıkta, (Aksoy, 2015: s.616) bir suç işleyen
kişinin, kendisini bağışlamak salahiyetine sahip olan kişinin huzuruna, kefen giyip yalınayak, başı açık
gitmesi. (Gölpınarlı, 2004: s.44) Örnekleri için bkz: (G:5/5)
Kazıtdum kaşumı tavk eyledüm gîsûñı boynumda
Efendi baş açık abdâluñam ben de kalender-vâr (G:72/5)
Başa çıkmak: Sözlükte ‘’ortaya çıkmak’’ şeklinde geçen deyim; meydana çıkmak, belli olmak, ortada
kendini göstermek (Aksoy, 2015: s.966) anlamındadır.
Ey Ziyâ’î yakası açılmaduk sözdür bu kim
Başa çıkmaz gül gibi çâk-ı girîbân itmeyen (G:338/5)
Baş eğmek: Güçlünün buyruğuna uymayı kabul etmek. (Aksoy, 2015: s.618)
Ol şeh-i hûbân rakîbe kulluk eylermiş görüñ
Serv-i âzâde ne lâyıkdur pelîde baş ege (G:412/3)
Başı için: Çok sevilen, değerli bir kişi ortaya konarak yapılan ant veya yalvarma sözü.
(http://www.tdk.gov.tr)
Başuñ içün koma ayakda elüm tut serverâ
Rûzgâr itdi beni kış günlerinde teng-dest (G:17/1)
Başından aşmak: Sözlükte ‘’işi başından aşmak’’ şeklinde geçen deyim; aşkın olmak, işi pek çok olmak,
yoğun iş içinde bunalmak (Aksoy, 2015: s.886) anlamındadır. Beyitlerde ‘’başındaki dert pek çok olmak’’
anlamında kullanılmıştır.
Başumdan aşdı mihnetler geçüpdür câna hasretler
Kime kılam şikâyetler göñülden bu melâlümden (G:312/3)
�Ey dürr-i girân-mâye kenâr olmadı rûzı
Deryâ-yı gamuñ gerçi başumdan aşayazdı (G:460/2)
Başında tac edinmek: Sözlükte ‘’baş tacı etmek’’ şeklinde geçen deyim; çok değer verip üstün saygı
göstermek (Aksoy, 2015: s.628) anlamındadır.
Ziyâ’î baş açık dîvânedür sahrâ-yı `aşkuñda
Başında tâc idinmez âşiyân-ı mürgı Kays-âsâ (G:5/5)
Başını ortaya koymak: Bir işe girişirken ölümü göze almak. (http://www.tdk.gov.tr)
Başın ortaya kor surâhî müdâm
Ki kıla mest ahâlî-i bezmi (G:444/2)
Başını taşa vurmak: Fırsatı bir daha ele geçiremeyeceği yada çaresiz kaldığı için çok üzülüp dövünmek.
(Aksoy, 2015: s.625)
Geh taşı başa gehî başumı taşa ururın
Ya`ni dîvâne-misâl oldı göñül derdinden (K:9/8)
Baş kaldırmak: Buyruğa, yönetime karşı gelmek, ayaklanmak, kafa tutmak. (Aksoy, 2015: s.627)
Örnekleri için bkz: (K:4/26)
Şimdi baş kaldırup a`dâ çü habâb-ı deryâ
Çıkdılar karaya yol virdi bu ahker deryâ (K:1/24)
Baş koşmak: Bir işi başarmak için özveriyle çalışmak (Aksoy, 2015: s.627), canla başla bir işin üzerine
düşmek, komutan olarak atamak (Gülüm, 2013: s.92), baş başa vermek, fikir birliği yapmak; yarış etmek;
ileri sürmek, şart koşmak (Uyanıker, 2006: s.162) anlamındadır.
Baş koşaldan başı üzre bend-i zülf-i yâr ile
Oldı zâhir kıpkızıl dîvâne yelken takyesi (G:457/2)
Baştan ayağa: Baştan aşağı, tamamiyle, hepsi, baştan sona kadar. (Aksoy, 2015: s.628) Örnekleri için bkz:
(G:177/3)
Koynuma gir esirge kuzucagum
Bedenüm başdan ayaga beredür (G:133/3)
Baştan çıkmak: Ahlakı bozulmak, doğru yoldan ayrılıp uygunsuz işlere yönelmek. (http://www.tdk.gov.tr)
Örnekleri için bkz: (TCB:1/4/4-MHM:1/4/2)
`Aceb midür çıkarsam `âkıbet `aklum gibi başdan
Şikâyet baht-ı şûmumdan meded hâl-i müşevveşden (G:311/1)
Başum üzre: Sözlükte ‘’başımla beraber , baş üstüne’’ şeklinde geçen deyim; ne emrederseniz yaparım,
buyruğunuzu yerine getiririm, saygı ve memnuniyetle karşılarım (Aksoy, 2015: s.629) anlamındadır.
Şâh-ı `aşkam virilür baña gam u gussa harâc
Başum üzre `alev-i âteş-i âh altun tâc (G:44/1)
Baş üstünde tutmak: Çok iyi ağırlamak. (http://www.tdk.gov.tr)
Her ne hıdmet buyurursañ başı üstinde tutar
Müstehak oldı hakîkatde çok ikrâma kalem (K:6/22)
Bayram etmek: Çok sevinmek. (Aksoy, 2015: s.630)
Sen mehi görmiş Ziyâ’î anda bayrâm eylemiş
�Varsa `ayb itme benüm kıblem musallâ seyrine (G:391/5)
Bela getirmek: Kötülüğe, felakete uğratmak. (http://www.tdk.gov.tr)
Kar yagar sanma cihâna niçe zenbûr-ı sefîd
Hâsılı bal yirine getürür oldı belâ (K:2/5)
Belaya uğramak: Sözlükte ‘’belaya çatmak’’ şeklinde geçen deyim; beklenmeyen bir bela ile karşılaşmak
(Aksoy, 2015: s.631) anlamındadır.
Bir belâya ugramış bir derde düşmiş derd-mend
Kullarına zulmi çok hünkâra düşmişdür göñül (G:254/2)
Belini bükmek: Büyük üzüntü içinde bırakmak ve bir şey yapamaz duruma getirmek. (Aksoy, 2015: s.632)
Örnekleri için bkz: (K:5/15-G:6/3-G:231/3-G:283/2)
Bilüm bükdi gamuñ pîr eyledi hey nev-cevânum gel
Hırâmuñ birle hurrem kıl benüm serv-i revânum gel (G:252/1)
Benzi sararmak: Yüzünün rengi solmak. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz: (G:216/5)
Beñzi sarardı berg-i hazân-veş Ziyâ’înüñ
Kaluñ esen ki gitdi o bâd-ı sabâ ile (G:410/5)
Boynunu vurmak: Başını keserek öldürmek. (http://www.tdk.gov.tr) (Aksoy, 2015:660)
Ziyâ’înüñ efendi boynın ur şevkin ziyâd eyle
Ziyâsı şem`üñ artukdur kesince boynını mikrâz (G:203/5)
Burnu ucu göğe erişmek: Sözlükte ‘’burnu büyümek, burnu havada (olmak), burnu Kaf dağında olmak’’
şeklinde geçen deyim; kibirlenmek, büyüklenmek, herkese yukarıdan bakmak, kibirli olmak (Aksoy, 2015:
s.665) anlamındadır.
Ma`rifet râyihasın tuymaz olur bir miskîn
Kibr ile burnı ucı göge irişür her ân (K:7/10)
C
Can atmak: Şiddetle arzu etmek, çok istemek. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz: (G:439/2)
Eger bir bûseñe cânın dilerseñ cân atar cânâ
Ziyâ’î dahı `âkil kişidür ma`kûle kâ’ildür (G:138/5)
Can bulmak: Dirilmek, canlanmak. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz: (G:297/3)
Rûy-ı sıhhat görür ol haste geh yanaguñ öper
Tâze cân bulur o bîmâr geh tudaguñ öper (G:89/1)
Canı ağzına gelmek: Büyük bir tehlike karşısında ölecekmiş gibi bir korkuya kapılmak; aşırı duygulanmak,
çok heyecanlanmak. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz: (MFvMT:26/1)
Menâl-i kaddümi bâd-ı fenâ ditretdi hem çü teb
Gelür cân agzuma ol dem ol yâr ile leb-ber-leb
Derûn-ı dilden olınca seher virdüm budur her şeb
“Cevânlık `âlemi gitdi ne vaktin togrılam yâ Rab
Egildüm bâr-ı `aşk-ı yâr kaddüm bükdi pîr itdi” (MHM:4/4)
Canı çıkmak: Çok yorulmak veya çok zorluk çekmek; ölmek; çok yıpranmak; zarar etmek.
(http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz: (G:141/1-G:243/1-G:299/3-G:477/4)
Bu gice `ahd kıldı seyre çıka
�Çıkdı cânum çıkınca ol meh-rû (G:383/4)
Canı gitmek: Özen gösterilen, çok sevilen bir şeye zarar gelecek diye kaygılanmak. (http://www.tdk.gov.tr)
Yine cândan sevgilü ol şâh-ı hûbânum gider
Bir yaña cânum gider bir yaña cânânum gider (G:106/1)
Canına geçmek (işlemek veya kâr etmek): Çok etkilemek. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz:
(G:312/3-G:390/1-KT:12/1)
Râh-ı mahabbetüñde dil zahmetin sorarsañ
Gam cânuma geçüpdür ammâ geçen belürmez (G:175/2)
Cânuma kâr itdi gam cânânum incinmiş gibi
Kulına ol zulmi çok sultânum incinmiş gibi (G:479/1)
Canına kastetmek: İntihara kalkışmak, birini öldürmeye hazırlanmak. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri
için bkz: (G:275/4-G:321/1)
Göñlüm aldı cânuma kasd itdi bed-nâm eyledi
Kim bilür şimden girü cevr idici n’eyler baña (G:18/4)
Canına minnet: Bu, onun arayıp da bulamadığı şeydir. Onu büyük gönül borcuyla karşılar. Dünden razı
(Aksoy, 2015: s.674) seve seve kabul eder.
Dil-berüñ derd ü gamı cânumuza minnetdür
Vâmıka sorsañ olur `işve-i `Azrâ ma`zûr (G:108/4)
Canından usanmak: Çektiği sıkıntı yüzünden artık yaşamayı istemeyecek duruma gelmek. (Aksoy,
2015:674) Örnekleri için bkz: (K:9/5-G:121/2-G:146/2-G:340/3-G:357/1)
Benüm ser-pençe-i muhtelle çâk oldı girîbânum
Usandum tatlu cânumdan benüm ey mâh-ı tâbânum (TCB:1/1)
Dil-i âşüfteyi mehcûr kıldı yine ol hûrî
Yine cândan usandurdı o meh cevr ile mehcûrı (G:493/1)
Canını acıtmak: Birine acı vermek. (http://www.tdk.gov.tr)
Şöyle acıtdı bugün cânumızı kahr-ı felek
Agladı hâlümüze ebr acıdı her deryâ (K:1/34)
Canını almak: Öldürmek; canını verdirecek kadar memnun etmek;
(http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz: (G:120/1-G:265/4-G:288/1-G:408/2)
Alup gitdi metâ`-ı sabr u fikr ü `akl u idrâki
Ziyâ’î bilmem ol cevvâr cânum almak ister mi (G:473/5)
sıkıntıya
sokmak.
Canının derdine düşmek: Ölüm korkusuna kapılmak; canından başka bir şey düşünemeyecek kadar
sıkıntıda olmak. (http://www.tdk.gov.tr)
Ey tabîb-i dil ü cân derdüñe düşdüm gitdüm
Şerbet-i la`lüñ olur baña ger olursa `ilâc (G:44/4)
Canını vermek: Bir şey uğrunda kendini feda etmek; hiçbir şey esirgememek; birine ve bir şeye çok
düşkün olmak, çok sevmek. (http://www.tdk.gov.tr)
Ol hüsn-i cemâli göricek göñlümi virdüm
Cânum da virürdüm anı ger bir dahı görsem (G:294/4)
�Canını yakmak: Acı verecek bir biçimde cezalandırmak; bir kimseyi çok sıkıntı ve zarara sokmak.
(http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz: (G:122/4)
Şevk-i ruhuñ yakar ser-i kûyuñda cânumı
Hayr itdi yakdı kûşe-i meclisde bir çerâg (G:210/3)
Can kulağıyla işitmek: Sözlükte ‘’can kulağıyla dinlemek’’ şeklinde geçen deyim; büyük bir dikkatle, iyi
kavramaya çalışarak dinlemek (Aksoy, 2015: s.677) anlamındadır.
Gelürseñ öldügümde kabrüm üstine benüm cânum
Mukadderdür işitmeñ cân kulagıyla bu efgânum (TCB:1/1/7)
Can vermek: Ölmek; ruha güç vermek; canlanmasına yol açmak; bir şeyi çok istemek.
(http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz: (G:37/5-G:49/2-G:60/2-G:71/3-G:73/4-G:80/2-G:120/3G:128/3-G:201/2-G:209/3-G:263/4-G:269/3-G:271/4-G:295/2-G:316/5-G:332/2-G:337/1-G:350/7-G:356/5G:361/4-G:366/3-G:377/2-G:385/1-G:393/4-G:414/3-G:417/1-G:442/8-G:452/4-G:482/4-T:12/1MHM:2/2/1)
Ten-i zerdümde görüp `illet-i `aşkı didi yâr
`İllet ile dirilen mihnet ile cân virür (G:70/2)
Cefa çekmek (görmek): Eziyet çekmek, zulüm görmek. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz:
(G:94/2-G:203/4-G:232/4-G:235/4-G:245/3-G:311/2-MAM:5/1)
`Aceb derd ü belâ çekdüm `aceb cevr ü cefâ çekdüm
Niçe bî-rahm dil-berden niçe bî-mihr meh-veşden (G:311/2)
Ciğerini delmek: Acıklı bir durum, kişiyi dayanılmaz bir üzüntü içinde bırakmak. (Aksoy, 2015:682)
Kanın içdi cigerin deldi dilüñ gamze-i yâr
Acısam n’ola birâder cigerüm kanumdur (G:123/4)
Ciğer kebap (etmek, olmak): Büyük bir acıya uğramak, bir acıdan içi yanıyor gibi olmak. (Aksoy, 2015:
s.682) Örnekleri için bkz: (G:20/4-G:60/1-G:287/1)
İtsem ziyâfet ol şeh-i `âlî-cenâbumı
Pergâle-i cigerden iderdüm kebâbumı (G:491/1)
Ç
Çekip çevirmek: Çeki düzen vermek, bir hâle yola koymak, yönetmek. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri
için bkz: (G:13/3)
Mevc-i deryâyı çeküben çevirür bâd-ı seher
Ki niçün yol vire a`dâya bu kem-ter deryâ (K:1/26)
D
Dağa (dağlara) düşmek: Büyük bir üzüntü dolayısıyla insanlardan kaçıp ıssız, kırsal yerlerde dolaşır
olmak. (Aksoy, 2015: s.702) Örnekleri için bkz: (G:169/5-G:486/2)
Derdüñ ile taglara düşsem gerek didüm şehâ
Yüri hey Mecnûn didi ol saçları Leylâ baña (G:4/1)
Dâmenini Tutmak: Sözlükte ‘’eteğini tutmak, eteğine yapışmak’’ şeklinde geçen deyim; yardım istemek,
birinin koruyuculuğu altına girmek (http://www.tdk.gov.tr) anlamındadır.
Benüm âlıyla kanum dökdi la`l-i gevher-efşânuñ
Tutam Hakk kâdî oldukda yarın mahşerde dâmânuñ (TCB:1/5/3)
�Defteri dürülmek: Ölmek; öldürülmek;
(http://www.tdk.gov.tr)
Didi çün gördi `ömri âhir olmış
Dürüldi defter-i `ömrüm meded hây (T:2/2)
görevine
son
verilerek
bir
Dehşet vermek: Sözlükte ‘’dehşet saçmak’’ şeklinde geçen deyim;
(http://www.tdk.gov.tr) anlamındadır.
Hallâkına müsebbih idi zümre-i tuyûr
Dehşet virürdi halk-ı cihâna sadâ-yı mürg-ı seher (K:3/7)
yerden
uzaklaştırılmak.
ortalığa korku vermek
Derde (dertlere) düşmek: Sorunla karşılaşmak; mec. hastalanmak. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için
bkz: (G:254/2)
Bir devâsız derde düşmişdür Ziyâ’î derd-mend
Ey dil-i haste yüri sen kendü dermânuñ gözet (G:35/5)
Derde uğramak: Sözlükte ‘’derde düçar olmak’’ şeklinde geçen deyim; kötü bir duruma düşmek
(http://www.tdk.gov.tr) anlamındadır.
Ugrasun bir derde ol zâlim Ziyâ’îden beter
Aldı çün `akl u dil ü sabrı ne ister cândan (G:323/5)
Derdini çekmek: Üzüntüsüne katlanmak. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz: (G:39/5-G:340/4G:397/3-G:399/4)
Güzeller derdini çekmekdedür dermânı her derdüñ
Baña keşf eyledi seyrümde bu sırrı Ebû Derdâ (G:1/4)
Derdini dökmek: Derdini, sıkıntılarını ayrıntılı olarak anlatmak, dile getirmek. (http://www.tdk.gov.tr)
Örnekleri için bkz: (K:2/15)
Ehl-i derde hâlüm aglardum dökerdüm derdümi
Korkarın hazz itmeye yârân igen bârândan (G:323/4)
Derûnunu yakmak: Sözlükte ‘’içini yakmak’’ şeklinde geçen deyim; çok üzülmek (http://www.tdk.gov.tr)
anlamındadır.
Yakdı derûnum âteş-i firkat Ziyâ’iyâ
Âhum degül sipihre duhânum çıkar gider (G:141/5)
Dest-gîr olmak: Elinden tutmak, birine arka çıkmak, himaye etmek, yardımcı olmak. (Sefercioğlu, 2010:
s.177)
Dest-gîr ol baña gel ey sanem-i sengîn-dil
Ki taş altında kalupdur bu zamân iki elüm (G:282/3)
Dil dökmek: Kandırmak, inandırmak veya yararlanmak için tatlı sözler söylemek. (http://www.tdk.gov.tr)
Dil döker aña niçe nehr-i `azîm ey server
Yohsa olmazdı iki yüzlü dil-âver deryâ (K:1/29)
Dil uzatmak: Bir kimse veya bir şey için kötü söylemek. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz:
(MHM:3/3/3-G:10/5-G:209/3)
Dil uzatsa `aceb mi sûsen-vâr
Tab`-ı rûşen-nihâda münkirler (KT:20/1)
�Divane olmak: Bir kimseyi, bir şeyi çıldırasıya sevmek. (Aksoy, 2015: s.709) Örnekleri için bkz: (K:9/8MHM:4/2/1-G:150/5-G:310/2-G:492/4)
Taga düşüp yâr olam vahşîlere Mecnûn-sıfat
Hasretüñle oluram dîvâne görmezsem seni (G:486/2)
Dünya başına zindan olmak: Sözlükte ‘’dünya gözüne zindan olmak’’ şeklinde geçen deyim; büyük bir
karamsarlık ve umutsuzluk içine düşmek (Aksoy, 2015: s.739) anlamındadır.
Beni acuñ ki cihân başuma zindân olmış
Kanı ol seyr-i sahârî kanı gül-geşt-i çemen (K:9/10)
Dünya gözüne dar olmak: Sözlükte ‘’dünya başına dar olmak (gelmek)’’ şeklinde geçen deyim; çok
sıkılmak, büyük bir çaresizlik içinde kalmak (http://www.tdk.gov.tr) anlamındadır.
Sahn-ı dünyâ gözüme dar oldı derd-i yâr ile
Hak dimişlerdür “izâ câe’l-kazâ zâka’l-fezâ” (G:4/2)
Dünyayı başına dar etmek: Bir kimseyi çok sıkıntılı bir duruma sokmak. (http://www.tdk.gov.tr)
Hışm-ı çeşmüñ cânumı ey yâr bîmâr eylemiş
Başuma bu dâr-ı dünyâyı benüm dar eylemiş (G:197/1)
Dünyayı tutmak: Çok yayılmak, her yere dağılmak. (http://www.tdk.gov.tr)
Nûh ömrin dilerin vire saña ol Bâkî
Tuta mâdâm ki dünyâyı ser-â-ser deryâ (K:1/40)
Ruhuñ vasfındaki şi`rüm ser-â-ser dehri tutmışdur
Vilâyet Şeyh Sa`dînüñ Gül-istânıyla tolmışdur (G:88/5)
Ey Ziyâ’î tutdı ebyâtum cihânı ser-be-ser
Ehl-i beytümdür hakikatde bu dehr-i pîrezen (G:367/5)
E
El almak: Tarikatlarda bir mürit, mürşidinden, başkalarına yol gösterme iznini almak; bir sanatı yapmak
için ustanın iznini almak; kâğıt oyunlarında karşı tarafın oynadığı kâğıdın daha önemlisini oynayarak
üstünlük sağlamak. (http://www.tdk.gov.tr)
Rindler pîr-i mugândan hep el aldılar bugün
Mest ü bed-nâm oldılar devlet baña el virmedi (G:446/4)
El arkası yerde: “Tarama Sözlüğü’nde bu deyim için “Pes demek, aczini göstermek.” (Tarama Sözlüğü
1983: 80) anlamı verilmiştir. Mehmet Ali Tanyeri’nin hazırladığı, Örnekleriyle Divan Şiirinde Deyimler
adlı eserde de Tarama Sözlüğü’nde dile getirilen anlama yakın bir biçimde “Pes demek, aczini itiraf etmek”
(Tanyeri 1999: 96) manası verilmiştir. Halil İbrahim Yakar, Gelibolulu Sun’î Divanı’nda “El arkasını yere
koy-”: “pes etmek”, “karşı tarafın üstünlüğünü kabul etmek” (Yakar 2009: 31) şeklinde bu deyimi
anlamlandırmıştır.’’ (Demirkazık, 2013: s.621-622)
Bi’z-zarûrî didük el arkası yirde çün kim
Puşt olanlar geçinür n’eyleyeyüm puştî-bân (K:7/8)
El çekmek: Yapmakta olduğu bir işi artık yapmama durumuna geçmek, vazgeçmek, el etek çekmek, el etek
silkmek. (Aksoy, 2015: s.749)
Ayaklarda anuñçün kalmışam kim ol ser-i hûbân
Vefâdan el çeker el virmez ellerle gezer tenhâ (G.17/3)
�Elden gitmek: Bir şeyi yitirmek, o şeyden yoksun kalmak. (http://www.tdk.gov.tr)
Devlet el virüp iderdüm merhabâ dil-dâr ile
Gitdi elden devletüm gör n’eyledi devr-i zamân (G:354/2)
Ele almak: Bir şey üzerinde çalışmaya, uğraşmaya başlamak; kötü yanlarını belirterek eleştirmek; bir
kimseyi iyice dövmek. (Aksoy, 2015: s.752) Örnekleri için bkz: (K:2/11-G:446/5)
Dil ü cân u ten efendi saña kurbân olsun
Tek rakîbüñ dil-i nâ-pâkin ele almayıgör (G:163/3)
Ele girmek: Sözlükte ‘’ele geçmek’’ şeklinde geçen deyim; yakalanmak, elde edilmek (Aksoy, 2015: s.752)
anlamındadır. Örnekleri için bkz: (K:1/5-K:10/2)
Mısr içre bunuñ gibi şeker-leb ele girmez
Hîç böyle güzel mülket-i Ken`ânda bulınmaz (G:176/2)
Eli erişmemek: Sözlükte ‘’eli ermemek, eli değmemek’’ şeklinde geçen deyim; bir işi yapmaya vakit
bulamamak; uzakta olduğundan yetişememek (Aksoy, 2015: s.756) anlamındadır.
Elüm irişmedi ol zülfe yüzin görmedüm âh
Kadre kâdir degülem bir yaña bayrâmum yok (G:219/2)
Eli ermek: Yapabilmek, ulaşabilmek; bir işi yapmak için zaman bulabilmek. (http://www.tdk.gov.tr)
Rîsmân-ı ümîd ele girmez
Bir sebeb yok el ire âsiyâba (K:10/2)
Eline düşmek: Kendisine hıncı bulunan birinin egemenliği altına girmek; ele geçmek. (Aksoy, 2015: s.759)
yakalanmak; elde edilmek (Aksoy, 2015: s.752) zalim birinin buyruğu altına girmek.
Çok çekdi çevirdi anı ol kaşı kemânum
Cevvâr eline düşdi göñül eyle olur yâ (G:13/3)
Eli taş altında kalmak: Zorda kalmak, zarurete düsmek, ihtiyaç içinde kalmak. (Uyanıker, 2006: s.240)
Örnekleri için bkz: (K:9/9-TKB:1/3/7-G:282/3)
İki eli taşuñ altında kaldı Ferhâduñ
Terahhum itmedi Şîrîn gelüp yazuklar aña (G:28/4)
Eli uzun: Fırsat buldukça öteberi aşıran. (Aksoy, 2015: s.761)
Merhabâ itmek içün ança du`âlar kıldum
Şâyed idem el uzunlugını şâhâ kes elüm (G:296/4)
El uzatmak: Dokunmaya, almaya kalkışmak; yardım etmek. (Aksoy, 2015: s.765) Örnekleri için bkz:
(MHM:1/5/1)
Kahr ile kanı dökülsün lebüñe kasd idenüñ
Zülfüñe el uzada zulm ile ber-dâr olsun (G:326/3)
El üstünde tutmak: Bir kimseye veya bir şeye çok saygı ve sevgi göstermek, çok değer vermek. (Aksoy,
2015: s.765) Örnekleri için bkz: (G:269/1-G:378/5-G:483/4)
`Aceb mi `ârif el üstinde tutsa esrârı
Anuñla seyr ider ey dil hayâl-i dil-dârı (G:433/1)
El vermek: Yardım etmek; tarikatlarda mürşit, bir müride, başkalarına yol gösterme izni vermek; halk
hekimliği ile uğraşan kimse bilgilerini bir başkasına öğretmek; kâğıt oyunlarında elde olan veya olmayan
�sebeplerle oyun üstünlüğünü karşı tarafa bırakmak. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz: (G:97/4G:446/4-G:446/5)
Merhabâsız yârdan el çek Ziyâ’î fârig ol
Devlet el virince sabr it bunda hikmet vardur (G:104/5)
El vermemek: Yardım etmemek, tarikatlarda mürşit, bir müride, başkalarına yol gösterme iznini vermemiş
olmak, yetki vermemek, iskambil oyunlarında karşı tarafa oyun üstünlüğü tanımamak, bahtın, talihin kapalı
olması, fırsat bulamamak, elverişsiz olmak, isteğine ulaşamamak. (Uyanıker, 2006: s.236) Örnekleri için
bkz: (G:39/3-G:446/2)
El virmedi murâdumuz ol bî-vefâ habîb
Şâd itmedi mahabbeti bir merhabâ ile (G:410/4)
El vurmak: Sözlükte ‘’el basmak’’ şeklinde geçen deyim; kutsal bir şey üzerine el koyarak yemin etmek
(http://www.tdk.gov.tr) anlamındadır.
Yâsemen şâhı ki yir yir suya tayanmış ola
Sûre-i Kevsere eyler el urup san ki yemîn (K:8/3)
El vurmamak: El sürmemek; dokunmamak, yapmaya başlamamak. (Aksoy, 2015: s.764)
Ben iderdüm kadd ü zülfini nigâruñ ta`rîf
Dahı el urmamış idi elif ü lâma kalem (K:6/10)
El yıkamak: El çekmek (Aksoy, 2015: s.766) yapmakta olduğu bir işi artık yapmama durumuna geçmek,
vazgeçmek. (Aksoy, 2015: s.749) Örnekleri için bkz: (K:1/20-G:60/3-G:323/2)
Ben el yudum hayat suyından meded meded
Zulmetde kaldı çeşme-i hayvânum el-firâk (G:223/3)
Esen kalmak: Ruhsal ve bedensel olarak sağlıklı, sıhhatli olmak. (http://www.tdk.gov.tr)
Beñzi sarardı berg-i hazân-veş Ziyâ’înüñ
Kaluñ esen ki gitdi o bâd-ı sabâ ile (G:410/5)
Ettiğini bulmak (çekmek): Yaptığı kötü davranışın karşılığını görmek. (http://www.tdk.gov.tr)
Bulursın sen de bir gün hep baña itdüklerüñ katlin
Bugün nâr-ı firâkuñla beni sensin helâk iden (TCB:1/6/6)
Ezber etmek: Ezberleyerek akılda tutmak. (http://www.tdk.gov.tr)
Sûre-i Nûrı yazar eflâke her gün âfitâb
Ezber eyler gûyiyâ âyât-ı Furkânı güneş (K:4/25)
F
Fark etmek: Bir şeyin var olduğunu anlamak, sezmek, farkına varmak; bir şey eskisinden farklı duruma
gelmek. (Aksoy, 2015: s.779) Örnekleri için bkz: (G:495/4)
Vasl ile firkati fark itmiş işitdüm agyâr
Bilsem âyâ ki neden eyledi nâdân galat (G:204/3)
Feda etmek: Kıymak, gözden çıkarmak. (http://www.tdk.gov.tr)
Cân-garîz oldugına bakmayup itdiler fedâ
Yûsuf-ı Mısra seni şâhum birâder sandılar (G:115/4)
Feda olmak: Uğrunda yok olmak. (http://www.tdk.gov.tr)
Hikmet nedür ki yoluña olmak diler fedâ
�Mülk-i vücûdum içre bugün cân revân iken (G:345/3)
Ferdaya salmak: Bir iş ya da bir şeyi ileriki bir tarihe atmak, geciktirmek, gelecekte bir zamana bırakmak,
ertelemek. (Uyanıker, 2006: s.251) Örnekleri için bkz: (G:438/5)
Beni ferdâya salup derdümi arturdı habîb
Cânuma eyledi te’sîr bu ferdâ derdâ (G:9/4)
Feryat etmek: Yüksek sesle haykırmak, mec. büyük bir yokluk, zarar ve sıkıntı içinde bulunmak.
(http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz: (K:8/11-K:11/16-TCB:1/3/7-G:51/3-G:73/3-G:188/3-G:226/4G:264/5-G:278/3-G:301/1-G:301/2)
Bezm-i gamda n’ola `uşşâkuñ iderse feryâd
Meclis içre yaraşur olsa hoş âvân eyler (G:159/4)
Fırsat bulmak: Uygun, elverişli zaman bulmak. (http://www.tdk.gov.tr)
Tâkatüm tâk olur görmeyeli hâk-i derüñ
Derüñi mesken ideyin bulur isem fırsat (G:33/3)
Figan etmek: Bağırarak ağlamak, inlemek. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz: (K:7/26-G:138/2G:178/3-G:187/2-G:188/3-G:208/3-G:364/4-KT:27/2)
Gice yâd-ı lebüñle eşk-i çeşmüm erguvân itdüm
Seher gül-ruhlaruñ gördüm hezâr âh u figân itdüm (G:273/1)
Firar etmek: Kaçmak. (http://www.tdk.gov.tr)
Dutalum kim bilüm yâ gibi bükdüñ ey kemân-ebrû
Niçün yâ ok gibi ta`cîl ile benden firâr itdüñ (G:231/3)
G
Gam çekmek: Tasalanmak, kaygılanmak, üzülmek. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz: (G:496/5)
Agyâr bî-huzûr ise gamuñı çekmeden
Cevr ü cefâñı pâdişehüm sen de kıl baña (G:10/2)
Gelip geçmek: Bir yerden geçmek; bir makam, bir yer vb.nde kısa bir süre bulunmak; kısa bir süre etkin
olmak. (http://www.tdk.gov.tr)
Gitdi yâr irdi dem-i firkat esîr itdi beni
Nâzenîn `ömr gelüp geçdi irişdi ecelüm (G:292/3)
Göğsünü (sinesini) dövmek: Hayıflanmak, yazıklanmak. (Kaya, 2011: s.91) Örnekleri için bkz: (K:11/24)
Üzerinden yine yol virdügiçün a`dâya
Dest-i bâd ile dögüp gögsini iñler deryâ (K:1/3)
Gömgök deli: İleri derecede delilik. (Demir, 2015: s.73) Örnekleri için bkz: (G:304/5)
O servüñ zülfi zencîrin görelden bâg-ı `âlemde
Olupdur kıpkızıl dîvâne gül gömgök delü sûsen (G:346/2)
Gönlü akmak: Birine, bir şeye karşı güçlü bir sevgi duymak, gönlü ilişmek. (Aksoy, 2015: s.799)
Şi`rümüñ bahrına tañ mı su gibi aksa göñül
Kulzüm-i lutf-ı latîf oldı bu bihter deryâ (K:1/37)
Gönlü bulanmak: Kusacak gibi olmak, midesi bulanmak, içine bir tasa ve üzüntü çökmek, mec.
kuşkulanmak. (http://www.tdk.gov.tr) (Aksoy, 2015: s.799)
�Bu yakalarda seni seyr ideli düşmenden
Göñli bulanmadı olmadı mükedder deryâ (K:1/18)
Gönlü düşmek: Aşık olmak. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz: (G:254/1-G:254/2-G:254/4G:254/5)
Dirmiş rakîb göñli düşer baña dil-berüñ
Va’llâhi ibtidâ başına bir hacer düşer (G:110/5)
Gönlünden geçirmek (geçmek): İçinden bir şey yapmayı yada bir şeyin olmasını istemek, aklından
geçirmek. (Aksoy, 2015: s.800)
Senün kurbânuñ olmak ey kaşı yâ geçdi göñlümden
Hedef olmak hadeng-i gamzeñe devlet nişânıdur (G:81/8)
Gönlüne girmek: Kalbine girmek. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz: (K:1/9)
Göñline girdi Ziyâ’î taş bagırlu dil-berüñ
Şâh-bâz-ı evc-i ma`nâ taşda yapdı âşiyân (G:351/5)
Gönül (gönlünü) almak: Sevindirmek, kırılan bir kimseyi güzel bir davranışla hoşnut etmek.
(http://www.tdk.gov.tr)
Zâhidâ göñlüm alursa o melek ta`n itme
Beni hâlümde ko var git seni şeytân alsun (G:359/3)
Gönül bağlamak (dil bağlamak): Severek bağlanmak, içten sevmek, âşık olmak. (http://www.tdk.gov.tr)
Ey Ziyâ’î niçe bir `âleme rüsvây olasın
Zülfi zencîrine dil baglama dîvâne misin (G:315/5)
Gönül vermek: Sevmek, âşık olmak; bir şeyi sevmeye, istemeye veya yapmaya içten yönelmek, eğinmek,
meyletmek; düşkün olmak. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz: (G:13/1)
Ve aña göñül virüp meyl idene câzibesin izhâr ider. (D:s/3)
Gönül yıkmak: Birini çok üzecek bir davranışta bulunmak,
(http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz: (G:121/3-G:252/3-G:356/1)
Bugün cevrüñle göñlüm yıkduñ aslâ virmedüñ sûret
Gamuñla ey sanem dil hânesi Eski Kilisâlık (G:215/2)
gücendirmek,
gönül
kırmak.
Göz değirmek (göz değdirmek): Uğursuzluk, kötülük getirdiğine inanılan kıskanç veya hayran bakışlar
dolayısıyla kötü bir duruma düşürmek. (Uyanıker, 2006: s.269)
Gonce tıflına meger göz degirüpdür nergis
Togru başın tutamaz hâli be-gâyet müşkil (G:259/6)
Gözden geçirmek: Okumak; niteliğini anlamak için bir şeyin her yanına bakmak, incelemek, muayene
etmek; araç, motor vb.nin çalışıp çalışmadığını incelemek, denemek, denetlemek. (http://www.tdk.gov.tr)
Mergûb olupdur elde sirişküm hikâyeti
Gözden geçürdüm anı hele ben de dostlar (G:148/3)
Göze almak: Gelebilecek her türlü zararı ve tehlikeyi önceden kabul etmek. (http://www.tdk.gov.tr)
`Aynına almayan senüñ elemüñ
İtmedi `âlemin bu dünyânuñ (G:246/2)
�Göz (gözünün) ucuyla bakmak: Fark ettirmeden gözlemek, belli etmemeye çalışarak başını çevirmeden
yandan bakmak. (http://www.tdk.gov.tr)
O göz ucıyla bakışlar o kaşların çatmak
Ol inciniş o sögüş âh o zâlim-âne `itâb (G:31/4)
Gözü (gözleri) açılmak: İyiyi kötüyü veya kendisine yarayanı ayırt eder duruma gelmek; uyanmak.
(http://www.tdk.gov.tr)
Sen gelelden gözi açıldı şehâ deryânuñ
Her habâbını bilür çeşm-i münevver deryâ (K:1/21)
Gözü (gözleri) kamaşmak: Güçlü bir ışık sebebiyle göz bakamaz olmak; mec. çok etkilenmek.
(http://www.tdk.gov.tr)
Gün yüzine bakdugumca kamaşurdı gözlerüm
Bakdugum demde olurdı eşk-i hûnînüm revân (G:354/3)
Hurşîd-i ruhuñ gördi gözüm kamaşayazdı
Cân sandı ten-i hastesini sarmaşayazdı (G:460/1)
Gözünü açmak: O yerde olduğunun farkına varmak. (http://www.tdk.gov.tr)
Gözüñ aç bûstân-ı `âlemde
Nergis-âsâ bu hvâb -ı gafletden (TKB:1/4/7)
Gözünün üstünde kaşın var dememek: Birinin her davranışını hoş görmek. (http://www.tdk.gov.tr)
Işıga kimse gözüñ üzre kaşuñ var diyemez
`Âlim olan çeker ammâ elem-i bî-pâyân (K:7/12)
Gözü uykuya varmak: Sözlükte ‘’gözünden uyku akmak’’ şeklinde geçen deyim; çok uykusu geldiğinden
gözleri kapanır gibi olmak (Aksoy, 2015: s.819) anlamındadır.
Çeşmi hayâli ile gözüm uykuya varur
Ey cân gelürse üstüme uyarıgör (G:128/4)
Gözü uyku yüzü görmemek: Sözlükte ‘’yüzü görmemek (rahat, uyku, dert…), gözüne uyku girmemek’’
şeklinde geçen deyim; bu durumlardan uzak bulunmak (Aksoy, 2015: s.1134), uyuyamamış olmak (Aksoy,
2015: s.820) anlamındadır.
Umardum kim düşümde seyr idem âhû-yı Ken`ânı
Gözüm uyku yüzin görmez Ziyâ’înüñ figânından (G:310/5)
Göz yummamak: Hoşgörü ile karşılamamak; hiç uyumamak. (Aksoy, 2015: s.824)
Olalı göñlüm gibi âşüfte-i dil-dâr şem`
Subha dek göz yummaz olur tâ-seher bîdâr şem` (G:209/1)
Gurbet çekmek: Doğup yaşadığı yerleri özlemek. (http://www.tdk.gov.tr)
Derdüñ ile göñül cânâ geh aglar geh güler
Nite kim gurbet çeken şeydâ geh aglar geh güler (G:85/1)
Gurbete (gurbet ele) düşmek: Aile ocağından uzak bir yere gitmek. (http://www.tdk.gov.tr)
Diyâr-ı gurbete düşdüm gam u derd oldı yârânum
Bu fânî `âlem içre ne serâyum var ne dükkânum (TCB:1/1/1)
�Günaha girmek: Davranışıyla, dince suç sayılan bir iş yapmak, günah işlemek. (Aksoy, 2015: s.826)
Örnekleri için bkz: (G:299/4)
Didi vâ`iz koynuña girmek günâh inanmaduk
Hoş günâha girmişüz Estâgfuru’llâhü’l-`azîm (G:281/2)
Günahı (vebali) boynuna: Ben, sorumluluğu onun olan bir iş yapıyorum. Bu bir suç ise sorumlusu odur.
(Aksoy, 2015: s.826) Örnekleri için bkz: (G:171/4-G:202/3)
Ka`be-i kûyuñ tavâf itmek hatâdur tîg ile
Hây kıblem ol günâh olsun rakîbüñ boynına (G:403/2)
Günden güne: Gün geçtikçe, git gide, her gün biraz daha. (Aksoy, 2015: s.827) Örnekleri için bkz:
(K:4/21-TCB:1/8/6-KT:39/2)
Dilde günden güne artar mıydı bu `aşk u cünûn
Olmasa hüsni terakkîde o mâhuñ her ân (G:366/4)
Gün gibi ruşen (ağ): Sözlükte ‘’gün gibi aşikar’’ şeklinde geçen deyim; açık, aşikar, belli, gün gibi belli
(Dalkılıç, 2015: s.358) gizlenmesi ve saklanması mümkün olmayan (Taş, 2013: s.16) anlamındadır.
Kesilmez sâyesi gibi yanından ol mehüñ düşmen
Baña bir zerre mihri olmadugı gün gibi rûşen (G:346/1)
Bir `aceb sevdâya düşmişdür bugün ol yüzi mâh
Câmesini gün gibi ag iken itmişdür siyâh (G:395/1)
Gün görmek (görmemek): Bolluk, gönül rahatlığı, mutluluk içinde geçen günler yaşamak (yaşamamak).
(Aksoy, 2015: s.828) Örnekleri için bkz: (K:4/36-G:17/4-G:133/2-KT:40/2)
Mihre bakdumsa `izâruñ terk idüp gün görmeyem
La`lüñi koyup mey içdümse harâm olsun baña (G:4/4)
Ey rakîb ol meh-i hurşîd-likânuñ bilürüz
Yüzini görmege geldüñ o kadar gün göresin (G:355/2)
H
Hâk ile yeksân etmek: Sözlükte ‘’yerle bir etmek’’ şeklinde geçen deyim; yapıyı yıkıp yere indirmek
(Aksoy, 2015: s.1117) anlamındadır. Örnekleri için bkz: (G:286/2-G:350/8)
`Âkıbet tob-ı havâdis hâk ile yeksân ider
Kal`a-i derd ü belâya cismümi kıldum beden (G:367/3)
Hâl hatır (hâlini hatırını) sormak: Bir kimseye nasılsınız, ne durumdasınız anlamında nezaket sorusu
yöneltmek. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz: (G:216/6-G:276/5-G:281/4)
Hâlin Ziyâ’înüñ ne sorarsın ki ol garîb
Ey mûmiyân gamuñla olupdur hayâl-i mahz (G:202/5)
Haram olmak: Bir şeyden gereği gibi yararlanamamak. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz: (G:4/4)
Terk idüp la`lüñ içersem bâde
Bezm-i `âlemde harâm ola baña (G:25/3)
Hasta düşmek: Hastalanmak. (http://www.tdk.gov.tr)
Haste düşdüm hasret-i la`lüñle dün mey-hânede
Su yirine agzuma mey tamzurur pîr-i mugân (G:376/4)
�Hatırına gelmek: Hatırlamak, aklına gelmek. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz: (G:324/2)
Mekteb-i gamda elif ögredicek üstâdum
Yâduma geldi belâdur o boyı şimşâdum (G:277/1)
Hatırından gitmemek: Sözlükte ‘’hatırından çıkmamak’’ şeklinde geçen deyim; hatırında tutmak, aklından
çıkmamak, aklında tutmak, unutmamak (Aksoy, 2015: s.846) anlamındadır. Örnekleri için bkz: (G:335/5)
Kûyuña benzetdüm anı işidüp evsâfını
Şimdi gitmez hâtırumdan fikr-i firdevs-i berîn (G:375/2)
Hayran olmak (kalmak): Çok beğenmek. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz: (G:63/6-G:73/2G:185/3-G:366/5-G:370/2-MAM:4/1)
Ne bilsün böyle hayrân oldugum yâr
Gamum bir vâkıf-ı esrâra söyleñ (G:239/4)
Hayrette (hayretler içinde) kalmak: Şaşakalmak, şaşırmak. (http://www.tdk.gov.tr)
Sâgar-ı sahbâyı cânân ile leb-ber-leb görüp
Al kuşagına urup hayretde kalmışdur sebû (G:385/2)
Helak etmek: Öldürmek, ortadan kaldırmak; mec. aşırı derecede yormak, bitkin duruma getirmek.
(http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz: (K:1/8-K:4/8-TCB:1/5/2-TCB:1/6/6-MHM:1/2/4-G:26/1G:43/2-G:217/3-G:401/3-G:480/5)
Câm-ı hasret sunma hey âfet helâk itdüñ beni
Bu mahabbet meclisinüñ bâdesi kattâl olur (G:71/2)
Helak olmak: Yok olmak, ölmek; mec. yorulmak, bitkin duruma gelmek. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri
için bkz: (TCB:1/1/6-TCB:1/2/4-G:1/7-G:24/3-G:125/4-G:439/1)
Helâk oldı Ziyâ’î hançer-i hicrân ile ey dil
Cefâ tîgin gidersün ol şeh-i gaddâra `arz eyle (G:401/5)
Heves etmek: Bir şeye karşı istek duymak, eğilimli olmak. (http://www.tdk.gov.tr)
"Eş’şebâbü şu`betün mine’l-cünûn" hasebince dîvânelügüm deminde ve mest-ânelügüm `âleminde `aşk u
mahabbet `âlemine düşüp derd ü mihnet vâdîlerinde hayrân u ser-gerdân gezerken vuslat ümîdine heves
idüp ol heves bâd-ı hevâ olup `ömr-i nâzenîn bâd-ı hevâ-âsâ gelüp gitdi. (D:s/2)
Hiçe saymak (indirgemek): Önemsememek, önem vermemek. (http://www.tdk.gov.tr)
Rub`-ı meskûnı bütün bahş itseler eksükliye
Hîçe saymam bilürem kim yârı bilmem kandadur (G:114/4)
Hile kurmak: Sözlükte ‘’düzen kurmak’’ şeklinde geçen deyim; işler duruma getirmek; düzenlemek; mec.
hileye başvurmak (http://www.tdk.gov.tr) anlamındadır. Örnekleri için bkz: (G:452/3)
Çeşmi harâmîdür işi hep tutma urmadur
Mu`tâdı dâm-ı kâkülinüñ hîle kurmadur (G:99/1)
Huzurun uçurmak: Sözlükte ‘’huzurunu kaçırmak’’ şeklinde geçen deyim; tedirgin, rahatsız etmek
(http://www.tdk.gov.tr) anlamındadır.
Huzûruñ uçurur zâg u zagan gibi `avâm ey dil
Gözet vîrânı bûm ol taşrada seyrânı n’eylersin (G:374/3)
İ
İbret almak: Ders almak. (http://www.tdk.gov.tr)
�`Âkılâne didi bir mecnûn anuñ târîhini
Ey dil-i dîvâne gâhî `ibret al Behlülden (T:10/2)
İçini dökmek: Derdini anlatmak, iç dünyasındaki duygu ve düşüncelerini bir bir anlatmak; ferahlamak,
rahatlamak. (http://www.tdk.gov.tr)
Ag iderken yüzini dökdi sefîd içini bâd
Zişt görinse bu dem pîre-zen-i dehr n’ola (K:2/4)
İkide bir (birde): Sık sık. (Aksoy, 2015: s.875) Örnekleri için bkz: (MAM:2/1)
İki nigâra baglanamaz m’ola bir göñül
Bu hâtıruma tolanur oldı ikide bir (G:149/3)
İki gözü iki çeşme: Sürekli ağlar durumda; sürekli ağlayan. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz:
(G:437/4)
Gül-istân-ı belâda pâdişâhum
Akar her dem iki çeşmüm iki `ayn (G:320/3)
İki yaka ıssı gelmemek: Sözlükte ‘’iki yakası bir araya gelmemek’’ şeklinde geçen deyim; geçim sıkıntısı
çekmek, borçtan kurtulamamak (Aksoy, 2015:s.877) anlamındadır.
Umarın olmaz idi iki yaka ıssı gelüp
Sürmeseydi yüzini dergehüñe ger deryâ (K:1/13)
İşi Allah’a kalmak: Kimsenin kendisine yardım etmediği bir durumda, çaresiz kalmak. (Aksoy, 2015:
s.886)
İşüm kaldı hemân şimdi kemâl-i lutf-ı Settâra
Za`îfem pâdişâhum kıyma igen ben günâh-kâra (TCB:1/2/6)
İyiliği dokunmak: Yararlı olmak, yararını görmek. (http://www.tdk.gov.tr)
Agyâra seng-i `işveñi atmak neden gelür
Bir iylügüñ tokınmadı ey seng-dil baña (G:10/3)
K
Kadrini bilmek: Değerini bilmek, yararlanmak. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz: (G:181/6G:340/5-G:374/5-G:478/3)
Kadrini bilmeze yâr oldı belâdur dil-ber
Bir belâ bu biz anuñ kadrini bilsek bilmez (G:181/6)
Kan ağlamak: Büyük bir üzüntü içinde bulunmak. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz: (G:75/1G:90/3-G:132/4-G:208/5-G:321/3-G:355/5-G:453/3-G:471/2-KT:39/1)
Baña râhm eylemezsin şimdi `âşık olasın katlin
Gam-ı hicrüñle kan agladugum bir demden añlarsın (G:360/2)
Kan dökmek: Ölüme yol açmak, cana kıymak. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz: (K:1/25TCB:1/5/3-G:13/4-G:98/3-G:179/1-G:245/2-G:294/1-G:326/3-G:359/4)
Dilâ gâfil gezersin sen bu der-bend-i mihnetde
Meger kanlar döken ol gamze-i fettânı bilmezsin (G:340/2)
Kanına girmek: Birini öldürmek yada öldürtmek; bir şeyi ziyan etmek. (Aksoy, 2015: s.905)
Ey kemân-ebrû okuñ gibi geçersin cânuma
Dem-be-dem ey yâr-ı hûnî girme bârî kanuma (G:390/1)
�Kanlı yaş akıtmak: Sözlükte ‘’kanlı yaş (yaşlar) dökmek’’ şeklinde geçen deyim; büyük üzüntüyle
ağlamak (http://www.tdk.gov.tr) anlamındadır.
Her demde kanlu yâş akıdursın Ziyâ’iyâ
Sabr eyle çünki böyle ider iktizâ kazâ (G:14/5)
Kan yutmak: Bir sebeple çok acı ve eziyet çekmek, derdini ve üzüntüsünü içine atıp gizlemek.
(Sefercioğlu, 2010: s.187)
Bagrumuñ pergâlesi dil gül-şeninde lâledür
Her seher kan yutdugum derdüñle gûyâ jâledür (G:154/1)
Karalar bağlamak (giymek): Yas tutmak. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz: (G:452/5)
Tañ degüldür tâli`üm gibi karalar geyse yâr
Zulmeti çün çeşme-i hayvân idinmiş cây-gâh (G:395/5)
Kara topraga karmak: Ölmek, kara toprağa gömülmek. (Uyanıker, 2006: s.318)
Yele virse hevâ karârumuzı
Kara topraga karsa varumuzı (MSD:1/3/1)
Kaşlarını çatmak: Kızmak, öfkelenmek. (http://www.tdk.gov.tr)
O göz ucıyla bakışlar o kaşların çatmak
Ol inciniş o sögüş âh o zâlim-âne `itâb (G:31/4)
Nazar kıl hışm ile râ kaşlaruñ çat ey hilâl-ebrû
Göñül kesb-i safâ eyler ider cânum bu râdan haz (G:207/2)
Kendi hâline bırakmak: İlgilenmemek, karışmamak. (http://www.tdk.gov.tr)
Belâ budur beni `aşkuñ komayur kendü hâlümde
Cihân zevk ü safâda ben günâh ile vebâlümde (TCB:1/4/3)
Baña ta`n eylemeñüz `âleme rüsvây olsam
Kendü hâlümde komaz derd ü gam u `aşk u cünûn (G:347/4)
Kendi kendinden gitmek: Sözlükte ‘’kendinden geçmek’’ şeklinde geçen deyim; bilinci işlemez olmak,
kendini kaybetmek, bayılmak; bir şey karşısında coşkuya kapılmak, duygulanmak; uykuya dalmak,
uyuyakalmak (http://www.tdk.gov.tr) anlamındadır.
Ol kamer-ruh söylese kalmazdı cânumdan ramak
Kendü kendümden giderdüm gelse ol mahbûb-ı cân (G:354/5)
Kıpkızıl divane: Aşırı derecede deli çılgın. (Sefercioğlu, 2010: s.190) Örnekleri için bkz: (G:346/2G:457/2)
Göreli ruhsâr-ı yârı kıpkızıl dîvâneyüz
Lâle gibi daga düşdük kûh-ı mihnet beklerüz (G:169/5)
Kış basmak: Kışın şiddetli soğukları başlamak. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz: (K:2/18)
Vefâda Rüstem iken Zâl-i dehri kış basdı
Harâmi gibi soyar berg-i bîdi bâd-ı şimâl (K:5/9)
Kış kıyamet: Yağmurlu, fırtınalı soğuk hava. (Aksoy, 2015: s.931)
Üzüldi berg-i şecer şimdi kış kıyâmetdür
�Görüñ ki yevm-i yefürr oldı ma`nîde fi’l-hâl (K:5/8)
Kıyamet kopmak: Kıyamet günü gelmek; mec. bir yerde çok
(http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz: (G:107/2-G:332/4-G:393/3)
Mukarrer mi kalur bu derd ü mihnet böyle cânumda
Kıyâmet kopa şefkat gelmeye ol serv-i bâlâdan (G:357/2)
gürültü
ve
telaş
olmak.
Kıyametler koparmak: Bir şeye çok kızarak bağırıp çağırmak, feryat etmek; aşırı gürültülere, kargaşaya
yol açmak. (http://www.tdk.gov.tr)
Dimeñ nev-restedür ol serv-i bâlâ
Kıyâmet koparur eyleñ temâşâ (KT:1/1)
Kıymetini bilmek: Önemini, değerini bilmek. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz: (G:240/7G:241/5-G:272/2)
Ne bilsün kıymetini `âlem-i vasluñ bu `âlemde
Mukayyeddür saçuñ zencîrine dîvânedür Mecnûn (G:349/3)
Koynuna girmek: Biriyle yatıp sevişmek. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz: (K:1/1-G:17/2G:133/3-G:299/4)
Hîle kurdum koynına girmek tedârik eyledüm
Duydı atası anası Âdem ü Havvâ hakı (G:452/3)
Kömür çiğner deli olmak: Delilerin kömürü bile çiğneyeceği düşünülerek karşısındakini hiçbir şeyden
anlamaz sananlara karşı söylenir. (Beyzadeoğlu, 2006: s.12) Örnekleri için bkz: (KT:28/2)
Zâhidâ sen de kömür çiyner deli sanma beni
Bilürin küllî cehennem ahkerîdür ahkerî (K:11/31)
Kulağına girmemek: Söylenilen sözlere önem vermemek, söylenenleri anlamamak, benimsememek.
(http://www.tdk.gov.tr)
Senüñ asla kulagına girmez
Çıksa `ayyûka `âşıkuñ âhı (G:490/3)
Kulak tutmak: Dinlemek, işitmek istemek. (http://www.tdk.gov.tr)
Dimem ey sûfî saña `âşık olup dil-ber gör
Söz güherdür kulaguñ tut bir iki gevher gör (G:73/1)
Kul etmek: Kendine aşırı derecede bağlamak, boyun eğdirmek. (http://www.tdk.gov.tr)
`Arz idüp elif kaddin kul itdi beni cânân
“Men `allemeni harfen kadd sayyereni `abden” (G:373/3)
Kul olmak: Aşırı derecede bağlanmak, boyun eğmek. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz: (G:297/3)
Pâdişâh-ı `aşka kul olalı bu `âlemde biz
Mâlik-i mülk-i gamuz başka velâyet beklerüz (G:169/3)
Kulp takmak: Kusur, bahane bulmak. (Aksoy, 2015: s.945) Örnekleri için bkz: (MHM:3/1/3)
Kapuña öykündügiyçün kulb takdı çerhe mâh
Her gice encümle eyler nâr u nûr anı güneş (K:4/34)
Kulu kurbanı olmak: Bir kimseye karşı büyük bir saygı ve bağlılıkla fedakarlık yapmaya hazır olmak.
(Aksoy, 2015: s.945)
�Döne döne bezm-i cânâna kebâb olmak diler
Oldı ol Mirrîh çeşmüñ kulı kurbânı güneş (K:4/14)
Kuru efsane: Boş laf, bir işe yaramaz nasihat. (Sefercioğlu, 2010: s.163) Örnekleri için bkz: (G:137/7)
Gör mâcerâ-yı eşkümi ol âsitânede
Deryâyı añma kalma bu kuru efsânede (G:405/1)
Kuru iftira (bühtan): Hiçbir dayanağı bulunmayan iftira. (Aksoy, 2015: s.946)
Ugraduñ bir kurı bühtâna yaşuñ akmakda
Yiridür gark ola ger bahr-ı sirişküñde zemîn (K:8/20)
L
Lazım gelmek (olmak): Gerekmek. (http://www.tdk.gov.tr)
Müderrislik olaydı ger sakâl u taylasân ile
Keçi lâzım gelirdi kim diye tefsîr-i Keşşâfı (KT:56/2)
M
Mecnunluğu tutmak: Sözlükte ‘’deliliği tutmak’’ şeklinde geçen deyim; delice davranmak
(http://www.tdk.gov.tr) anlamındadır.
Çıkup gitdüm mahalleñden Ziyâ’î gibi ey Leylâ
Yine Mecnûnlugum tutmış gibi yabana çıkdum ben (G:365/5)
Medet ummak (beklemek): Yardım beklemek. (http://www.tdk.gov.tr)
Girdâb-ı bahr-ı derde düşüp dil meded umar
Ol derd-mendi yâd ide yok mı bir âşinâ (G:29/3)
Mekân tutmak: Bir yere yerleşmek. (http://www.tdk.gov.tr)
Hakka minnet kim yüzin gördi yine ashâb-ı `aşk
Mustafâ gâr-ı belâda gerçi dutmışdı mekân (G:341/3)
Mesken tutmak: Yerleşmek. (http://www.tdk.gov.tr)
Seng-dil bir sanemüñ derdini çekmek gibidür
Böyle bir seng-i siyâh üzere tutmak mesken (K:9/4)
Meydana çıkmak: Ortaya çıkmak, belli olmak (bir durum), ortada kendini göstermek (biri). (Aksoy, 2015:
s.966)
Bugün gam küştî-gîrin hâke saldum pây-mâl itdüm
Senüñ şevk-i mey-i `aşkuñla çün meydâna çıkdum ben (G:365/4)
Meydan almak: esk. Gelişmek, yayılmak, geniş ölçüde olmak. (http://www.tdk.gov.tr)
`Arsa-i nazm Ziyâ’înüñ atı oynagıdur
Her kimüñ kim hüneri var ise meydân alsun (G:359/5)
Mihnet çekmek: Sıkıntılı bir duruma katlanmak, sıkıntı çekmek. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için
bkz: (K:11/7-G:311/5)
Saçuñ vasf itmede cânâ ne mihnetler çekilmişdür
Beyâza çıkmada hattuñ ne zahmetler görilmişdür (G:77/1)
Murat almak: Dileğine kavuşmak. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz: (MAŞ:1/4/4-G:338/3G:371/1)
�Ne dünyâdan murâd aldum ne oldum tâlib-i `ukbâ
Ziyâ’î gibi dünyâmı vü `ukbâmı harâb itdüm (G:272/5)
N
Namus şişesini yere çalmak: Namus meselelerini hiçe saymak, umursamamak. (Gülüm, 2013: s.77)
Ziyâ’î zulmet-i gamda ne kara günlere kaldum
Döküldi yüz suyı ben câm-ı nâmûsı yire çaldum (MAŞ:1/4/1)
Ne hacet: Gereksiz, gerek yok. (http://www.tdk.gov.tr)
Ey Ziyâ’î şâh-ı hûbân oldugına ol sanem
Zülfi dâll ü hüsni şâhiddür ne hâcet söylemek (G:244/5)
Nispet etmek: Eşit tutmak, oranlamak. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz: (G:483/2)
Cinânı kûy-ı yâra nisbet itme
Be hey zâhid kusûrı var cinânuñ (G:243/4)
O
Ocağına su koymak: Sözlükte ‘’ocağını söndürmek, ocağına incir dikmek, ocağına darı ekmek’’ şeklinde
geçen deyim; birinin evini barkını dağıtmak, bir daha şenlenemez duruma getirmek, çoluk çocuğunu yok
etmek (Aksoy, 2015: s.983) evini barkını yıkmak (Beyzadeoğlu, 2006: s.12) anlamındadır.
Su koyup ocagına düşmen-i dînüñ bârân
Umarın memleketin gark ide ekser deryâ (K:1/6)
Ö
Ölüp ölüp dirilmek: Çok sıkıntı, acı çekmek veya çok ağır hastalık geçirmek. (http://www.tdk.gov.tr)
Örnekleri için bkz: (G:299/2-G:332/3)
Âhir ölüp dirilüp bir dirlik ıssı olmadum
Bilmezin yohsa bu halk içmiş midür âb-ı hayât (KT:15/2)
Ömrü vefa etmemek: Bir sonuca ulaşmadan ölmek. (http://www.tdk.gov.tr)
Didiler giderek ol cevri çok dil-ber cefâ itmez
Cefâya sabr iderdüm korkarın `ömrüm vefâ itmez (G:180/1)
P
Parmağında oynatmak: Birini kukla gibi kullanmak, ona istediğini yaptırmak. (Aksoy, 2015: s.1006)
Güzellikde tutalum mâhı bir barmakda oynatduñ
Gel ey hurşîd-i `âlem-bînüm olma hüsnüñe magrûr (G:134/4)
Parmakla gösterilmek: Çok ünlü bir kimse olmak. (Aksoy, 2015: s.1007) Örnekleri için bkz: (K:4/40)
Şehr halkı birbirine gösterür barmagıla
Sen hilâl itdüñ beni derdüñle beñzer ey melek (G:244/2)
Pay mal olmak: Sözlükte ‘’ayak altında kalmak’’ şeklinde geçen deyim; çok gelinip geçilen yerde
bulunmak; çevresince hor görülmek, kendisine karşı kötü davranılmak (Aksoy, 2015: s.600) anlamındadır.
Örnekleri için bkz: (K:8/23-MHM:1/4/2-G:177/3-G:476/4)
Ziyâ’î biz edânî-i zamâna pây-mâl olduk
Kemâl ile ma`ârif ehlin ancak zü-fünûn añlar (G:166/5)
R
�Rağbet etmek (göstermek): İstemek, beğenmek, istekle karşılamak. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için
bkz: (G:340/5-KT:16/1)
Şâ`ir-i fâzıla bir ragbet ider kalmadı hîç
Ne `acebdür bu ki şâ`ir geçinür her nâdân (K:7/17)
Ramak kalmak: Bir şeyin olmasına çok az kalmak. (Baran, 2015: s.141) (Örnekleri için bkz: (G:343/3)
Ol kamer-ruh söylese kalmazdı cânumdan ramak
Kendü kendümden giderdüm gelse ol mahbûb-ı cân (G:354/5)
Rast gelmek: Karşılaşmak (biriyle); düşünülmediği halde kendisini bulmak (bir şey); isteğine uygun olmak
(iş); hedefi bulmak (atılan şey). (Aksoy, 2015: s.1017) Örnekleri için bkz: (G:306/3-G:414/4-G:490/2KT:25/2-KT:26/2)
Geldi fâlumda elif takdîre oldum muntazır
Rast geldüm togrusı yâruñ kad-i bâlâsına (G:431/2)
Renk etmek: Sözlükte ‘’renk vermek (katmak)’’ şeklinde geçen deyim; çamaşır rengi solmak; neşe, canlılık
veya değişiklik kazandırmak; açık etmek (http://www.tdk.gov.tr) anlamındadır.
Mekr ider zülfüñ meger ey dil-ber-i Yûsuf-cemâl
Ehl-i şevke renk ider la`l-i ruh-ı rengînüñ al (G:266/1)
Reva görmek: Bir davranışı, bir olayı bir kimse için uygun görmek. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için
bkz: (K:8/23-G:149/2)
Hîç Hakk revâ görür mi ki ben derdini çekem
Agyâr ile safâlar ide ey Ziyâ’î dost (G:39/5)
Revan olmak: Yola çıkmak. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz: (G:3/3-G:354/1-G:354/3-G:362/5MAM:8/1)
Cân virürken mürdeye `âşıklar anuñ vaslına
Şimdi `İsâ cân virüp firdevse olmışdur revân (G:332/2)
Rızkını taştan çıkarmak: Sözlükte ‘’ekmeğini taştan çıkarmak’’ şeklinde geçen deyim; geçimini
sağlamakta çok becerikli olmak; en zor koşullarda bile kazancını sağlamak (http://www.tdk.gov.tr)
anlamındadır. Örnekleri için bkz: (KT:9/1)
Lâle-veş rızkuñı taşdan çıkar olma dil-teng
Dâg-ı gam var ise sîneñde Ziyâ’î katlan (K:9/20)
Rüsva olmak: Toplum içinde ayıplanacak bir duruma düşmek. (http://www.tdk.gov.tr)
Korkarın `âr ide benden seg-i kûy-ı dil-ber
Yohsa ben kendüm olurdum katı çokdan rüsvâ (G:2/3)
S
Saçını başını yolmak: Üzüntüsünden dövünmek. (Aksoy, 2015: s.1021)
Derdi mi dökdi saçın pîre-zen-i dehr yolar
Dökilen ak saçıdur berf degüldür hakkâ (K:2/15)
Sakalı değirmende ağartmak: Yaşlılığına karşın bilgisiz olmak. (Aksoy, 2015: s.1025)
Hoş degirmende agarmışdur sakalı kim senüñ
Âsitânuñ beklemez ey lutf-ı `ummânî güneş (K:4/32)
Sayesine girmek: Bir kişinin gölgesine yıkılmak, birinin koruması altına girmek. (Gedik, 2013: s.84)
�Ey Ziyâ’î geye çün sâdesin ol serv-i sehî
Zevk anuñ sâyesine girmek imiş dünyâda (G:415/5)
Sefa sürmek: Rahat, sakin ve eğlenceli yaşamak. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz: (K:3/10G:112/1-G:259/2-G:352/2-G:355/3)
Lâyık-ı vasl olmadur bu eşk-i dîdemden garaz
Bir safâ sürmekdür âhir şimdiki demden garaz (G:201/1)
Selam vermek: Selamlamak; başını sağ ve sol
(http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz: (MAM:9/1)
Rast gelse lutf ile agyâra virürmiş selâm
Togrusı söylendi ol serv-i gül-endâm üstine (G:414/4)
omuzlarına
çevirerek
namazı
bitirmek.
Sevk etmek: Göndermek, götürmek; mec. sürüklemek, itmek. (http://www.tdk.gov.tr)
Taş atdı habîbüm baña sevk itdi rakîbüm
Tokındı baña elüñi göñlümce yaşasun (MFvMT:22/1)
Silip süpürmek: Evi, ortalığı temizlemek; ne var ne yoksa hepsini yemek; ne var ne yok hepsini alıp
götürmek veya yok etmek. (http://www.tdk.gov.tr)
Niçe kez âsitân-ı yârı silmişdür süpürmişdür
İki çeşmüm iki sakkâsı bâd-ı âh ferrâşı (G:437/4)
Sizden iyi olmasın: Birinin, orada bulunmayan bir kimseyi överken karşısındakine söylediği bir nezaket
sözü. (http://www.tdk.gov.tr)
Didüm şehâ rakîbden a’lâ itüñ olmaya
Güldi ayıtdı hazretüñüzden yeg olmaya (MFvMT:1/1)
Soğuk çekmek: Sözlükte ‘’soğuk almak’’ şeklinde geçen deyim; üşüyerek hastalanmak (Aksoy, 2015:
s.1040) anlamındadır.
Ben niçe ıssı sovuk çekmişem ey lutf ıssı
Dergehüñ oldı sovukdan baña âhir me’vâ (K:2/17)
Sözü kesmek: Kendi konuşmasını bitirmeden susmak; başkasının konuşmasını durdurmak. (Aksoy, 2015:
s.1046)
Añduk âşnâ-yı kelâm içre ser-i agyârı
Kerem eyle sözümüz burada cânâ keselüm (G:296/2)
Sözünde durmak: Verdiği sözü yerine getirmek. (Aksoy, 2015: s.1046)
Gice ol meh gele diyü oyalanıgördüm
Durmadı `ahdine âhir o yalanı gördüm (G:274/1)
Sözünü tutmak: Verdiği sözü yerine getirmek (kendisinin); davranışlarında birinin sözüne, öğüdüne
uymak. (Aksoy, 2015: s.1047)
Vâ`ız didi günehdür koynına girme yâruñ
Hîç tutmadum sözini nâ-geh günâha girdüm (G:299/4)
Şehit düşmek (olmak): Kutsal bir ülkü veya inanç uğrunda ölmek. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için
bkz: (TCB:1/4/2)
Murâdum bu ki göñlüm mürşîd-i `aşka mürîd olsun
Yolında cânumuz ol şâhid-i cânuñ şehîd olsun (G:319/1)
�Şevk vermek: İsteklendirmek. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz: (G:146/3-G:300/3)
Ehl-i bezme şevk virdi câm-ı mey mey-hânede
San ki mescid rûşen oldı pertev-i kandîlden (G:314/4)
Şevke gelmek: İsteği, hevesi artmak; neşelenmek. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz: (K:10/26G:48/5-G:58/5-G:85/5-G:118/5-G:191/5-G:211/5-G:262/5-G:265/5-G:344/5-G:488/5)
Ziyâ’î şevke geldi göñli bir fânûs-ı hikmetdür
Ki anda rûz u şeb `aşk âteşi turmaz yanar tenhâ (G:17/5)
Şeyda kılmak: Delirtmek, aklını oynattırmak. (Gülüm, 2013: s.231) Örnekleri için bkz: (G:242/3)
İftihârumdur beni bu resme rüsvâ kılduguñ
İştihârumdur cihânda böyle şeydâ kılduguñ (G:242/1)
Şeyda olmak: Deli olmak, delirmek, aklını kaçırmak. (Gülüm, 2013: s.231) Örnekleri için bkz: (G:285/3)
Ol hilâl-ebrû işitdi böyle şeydâ oldugum
Derd ile cismüm hayâl itdi ki “men yesma` yuhîl” (G:265/3)
Şeytana uymak: Doğru yoldan ayrılarak kötü bir iş yapmak. (Aksoy, 2015: s.1059)
Yârum agyâra enîs olmasa hoş hem-dem idi
Ol perî uymasa şeytâna melek âdem idi (G:453/1)
Şeytanlık etmek: Uygunsuz, kötü bir is yapmak, karsındakini kandırmak, aklını çelmek. (Uyanıker, 2006:
s.373)
Sen melek-sîmâya zemm itmiş bizi bir müdde`î
Lâ-cerem şeytânlık iden `âkıbet merdûd olur (G:102/3)
T
Takati kalmamak (kesilmek): Gücü azalmak, bitmek. (http://www.tdk.gov.tr)
Niçe iş`âr ideyin derd-i derûnum yâra
N’ideyin kalmadı âh eylemege tâkatüm âh (G:386/2)
Takati tak olmak (etmek): Dayanamamak, gücü yeterli olmamak. (Kaya, 2011: s.118)
Tâkatüm tâk olur görmeyeli hâk-i derüñ
Derüñi mesken ideyin bulur isem fırsat (G:33/3)
Firâk-ı tâk-ı ebrû tâkatüm tâk itdi va’llâhi
Gamuñla kıl gibi kılduñ beni hey mû-miyânum gel (G:252/4)
Talihi açılmak: Sözlükte ‘’bahtı açılmak’’ şeklinde geçen deyim; talihi dönüp uygun duruma veya
arzulanan sonuca gelmek (http://www.tdk.gov.tr) anlamındadır. Örnekleri için bkz: (G:174/5)
Ola kim açılaydı tâli`ümüz
Ruh-ı cânâneden nikâb alalum (G:287/6)
Tana kalmak: Şaşakalmak, şaşırmak. (Gülüm, 2013: s.234) Örnekleri için bkz: (G:289/4)
Seher vaktinde mâhum gün yüzüñ gördüm tañakaldum
Fenâ olur vücûdum diyü kapuñda bakakaldum (G:291/1)
Tanrı hakkı için: Sözlükte ‘’Rabbena hakkı için’’ şeklinde geçen deyim; ant içerken inandırmak için
kullanılan bir sözdür. (http://www.tdk.gov.tr)
�Safâ-yı câm-ı sahbâyı cihân bezminde benden sor
Niçe kez pâdişâhum Tañrı hakkıyçün fakîr itdi (G:454/2)
Tapusundan sürmek: Makamından uzaklaştırmak, huzurundan uzak tutmak, ayrı koymak. (Gülüm, 2013:
s.234)
Ey gözlerümüñ nûrı beni sürme tapuñdan
Hâk-i kademüñ kuhlı Sifehânda bulınmaz (G:176/4)
Tasa çekmek: Kaygılanmak, üzüntü içinde olmak, üzülmek. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz:
(G:250/5)
Cân gussa çeker cümle cihân vâsıl-ı cânân
Dil derdini çekmekde sürer zevkini `âlem (G:294/2)
Taşa tutmak: Taş saldırısına uğratmak, üzerine arka arkaya taşlar atmak. (Aksoy, 2015: s.1066)
Ugramasun kabrüme mecnûn rakîb-i bed-nihâd
Makberüm taşından anı taşa tutmakdur murâd (MFvMT:5/1)
Taş bağırlı: Sözlükte ‘’katı (taş) yürekli’’ şeklinde geçen deyim; acıklı şeylerden üzüntü duymayan,
acıması olmayan (Aksoy, 2015: s.915) anlamındadır. Örnekleri için bkz: (G:400/1)
Taş bagırlı dil-berüñ `aşkıyla göñlüm hânesin
Muhkem olsun diyü tâ evvelde bünyâd eyledüm (G:301/3)
Taşra çıkmak: Dışarı çıkmak, uzaklaşmak, uzaktan bakmak. (Gülüm, 2013: s.237) Örnekleri için bkz:
(G:141/1)
Ey Ziyâ’î kalb-i fâsık gibi zulmetdür içi
Taşra çık görmek dilerseñ âfitâb-ı hâveri (K:11/33)
Tavus gibi cevlan etmek: Tavus kuşu gibi oradan oraya yürümek, ortalıkta dolanmak, gezinmek. (Gülüm,
2013: s.238)
Gül-i rengîn ile her şâh-ı gül gül-zâr-ı `âlemde
Ziyâdan cilve eyler sanasın cevlân ider tâvus (G:186/3)
Terk-i can etmek: Canını vermek, bir amaç uğruna canını ortaya koymak, ölmek, canını saçmak, canından
vazgeçmek. (Gülüm, 2013: s.270)
Yiridür terk-i cân itsem çü sen terk-i diyâr itdüñ
Sıduñ ahdi bizi gâyetde şimdi dil-figâr itdüñ (G:231/1)
Tersine dönmek: Beklenildiği, umulduğu gibi gerçekleşmemek, aksi olmak. (http://www.tdk.gov.tr)
Ey dirîgâ ki döner `aksine bu devr-i zamân
Düşdi bir hüsn-i gurûra yine nev`-i insane (K:7/1)
Miyâncı olmayınca bilini kuçdurmaz ol âfet
Cihân aksine döndi şimdi ortalık temâşâlık (G:215/3)
Teselli bulmak: Avunmak. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz: (G:302/5)
İderken `arbede bahtumla ben hâl ise diger-gûn
Tesellî buldı kalbüm kıssa-i Kaysı añup ol gün (MŞ:1/3/3)
Tevekkül kılmak: Kaderine razı olmak, kadere boyun eğmek. (Gülüm, 2013: s.242)
Âh idüp hakka tevekkül kıldı
�Didi “e’l-leyletü hublâ” Mecnûn (KT:37/2)
Toprağa salmak: Dünyaya yollamak, topraktan yapılma bedenlere sokmak, insan şekline bürünmek,
toprağa gömmek, üstünü toprakla örtmek. (Gülüm, 2013: s.243) Örnekleri için bkz: (G:164/5)
Salar anca garîbi topraga
Nâz ile çün o dil-rübâ salınur (G:129/3)
Toprağa yüz sürmek: Secde etmek, alnını toprağa sürmek, yerlere kadar eğilmek, toprağı öpmek. (Gülüm,
2013: s.244)
Yüzümi topraga sürdüm eyledi yüzbiñ cefâ
Olmışam her vech ile kendü yüzümden bî-haber (G:90/4)
Toprak olmak: Ölümünün üzerinden çok zaman geçtiği için artık çürümüş olmak, toprağa karışmış olmak;
ölmek. (http://www.tdk.gov.tr)
Varayın hâk olayın kûy-ı dil-ârâda hemân
Yok mıdur kimse baña ögredecek bir efsûn (G:347/2)
Tut ki: Varsay ki. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz: (D:s/2-K:2/12-K:9/12-G:83/2-G:83/5G:165/3-G:316/5-G:318/4-G:440/2)
Rindler `îd olıcak kûy-ı harâbata gider
Tut ki bayrâm ayıdur mey-gedenüñ miftâhı (G:434/3)
Tülû' etmek: Doğmak, meydana gelmek. (Gülüm, 2013: s.247)
Bir güneşdür zâtı kim ebr-i siyâh içindedür
Yâ tulû` itmiş karañu gicede şevk ile mâh (G:395/3)
Ü
Ümit kesmek: Umut etmekten, ummaktan vazgeçmek, beklenen bişeyin olmayacağına inanmak. (Gülüm,
2013: s.249) Örnekleri için bkz: (G:59/2-G:94/2-G:297/2-G:306/2-G:357/3-G:371/5)
Hasûd-ı lâ-yesûduñ baña bugzı bir zarar kılmaz
Murâdumdan ümidüm kesmişem bir merd-i me’yûsem (G:278/4)
Üstüne gelmek: Bir kişi, bir şeyin yapılması yada konuşulması sırasında gelmek. (Aksoy, 2015: s.1091)
Çeşmi hayâli ile gözüm uykuya varur
Ey cân gelürse üstüme uyarıgör (G:128/4)
Üstüne yürümek: Saldırırcasına ona doğru gitmek. (Aksoy, 2015: s.1092)
Germ olup `ârız-ı cânânuma öykünmişsin
Şafak üstüñe yüridi tutul ey mâh tutul (G:268/2)
V
Vefa görmek: Birinin verdiği sözleri yerine getirmesi, sözüne sadık kalması. (Gülüm, 2013: s.252)
O servüñ râst geldüm şevkine bir bûse `ahd itdi
Dehân-ı yârdan ben zerre mikdârı vefâ gördüm (G:306/3)
Vücuda gelmek: Ortaya çıkmak, oluşmak, meydana gelmek, olmak. (http://www.tdk.gov.tr)
Deşt-i `ademde iken o gün zîver-i cihân
Şehr-i vücûda geldi be-nâ-gâh ser-be-ser (K:3/14)
Y
�Yabana çıkmak: Sözlükte ‘’gurbete çıkmak’’ şeklinde geçen deyim; doğup yaşanılan yerden uzaklaşmak
(http://www.tdk.gov.tr) anlamındadır.
Çıkup gitdüm mahalleñden Ziyâ’î gibi ey Leylâ
Yine Mecnûnlugum tutmış gibi yabana çıkdum ben (G:365/5)
Yabana gitmek: Tanınmayan, bilinmeyen biriyle, bir yabancıyla evlendirilmek; bulunduğu yerden başka
bir yere yaşamak için gitmek. (http://www.tdk.gov.tr)
Gice kasd eylemiş âheng-i âhum çıkmaga çerhe
Senüñ kûyuñ koyup yabana gitmişdür yañılmışdur (G:77/3)
Yabana söylemek: Uygun olmayan, saçma birşey söylemek. (Aksoy, 2015: s.1099)
Yabana söylemege başladı yine bülbül
Meger ki mest ider anı şarâb-ı jâle-i gül (G:270/1)
Yabanda kalmak: Geride kalmak, arkada kalmak. (Gülüm, 2013: s.255)
Leylî-i zülf-i nigâruñ biz dahı Mecnûnıyuz
Kalmışuz yabanda sahrâ-yı firkat beklerüz (G:169/6)
Yakası açılmadık söz: Kimsenin bilmediği, işitmediği (küfür, açık saçık söz), (Aksoy, 2015: s.1102)
söylenmesinden kaçınılan söz, övgü veya açık saçık nükte. (Gürgendereli, 2013: s.11)
Ey Ziyâ’î yakası açılmaduk sözdür bu kim
Başa çıkmaz gül gibi çâk-ı girîbân itmeyen (G:338/5)
Yakasını yırtmak: Büyük bir üzüntü ve çaresizlik içinde bulunmak, (Kaya, 2011: s.121) dertten dövünmek,
kıyafeti parçalamak, yakasını iki parçaya bölmek. (Gülüm, 2013: s.256) Örnekleri için bkz: (K:1/15TCB:1/1/3-G:159/2-G:271/1-G:308/1-G:338/5-G:445/3-G:482/3)
Dest-i hasret çekdi çâk itdi girîbânuñ dilâ
Kûy-ı dil-ber seglerinden bârî dâmânuñ gözet (G:35/4)
Yakasın yırtup eyleñ `aybın izhâr
Açılmasun gül-i gül-zâra söyleñ (G:239/6)
Yakam çâk itdügine muhtesib derdüm yok oldur derd
Şarâb u câmı sûfî zîr-i dâmân eyledi kaçdı (G:440/4)
Yakıp yıkmak: Çok büyük zarar vermek, harap etmek. (http://www.tdk.gov.tr)
Göñlüm yıkıldı cânuma od düşdi hak bu kim
Sultân-ı `aşk kanda ki konsa yıkar yakar (G:127/2)
Yanıp kül olmak: Çok dertlenme, büyük sıkıntı içinde olmak, (Gülüm, 2013: s.257) Örnekleri için bkz:
(G:145/4-G:365/2)
Gam külheninde yandı kül oldı vücûdumuz
Nâr-ı kazâ efendi bizi ol kadar yakar (G:127/4)
Yanıp yakılmak: Derdini döküp sızlanmak. (Aksoy, 2015: s.1106) Örnekleri için bkz: (MHM:1/3/3G:49/1-G:242/5-G:267/1-G:284/2-G:363/1-G:382/4-G:390/4-G:391/4-G:415/4-G:463/1-G:486/1-G:493/5)
Gice meclisde bir hâl itdüñ ey pervâne bi’llâhi
Yanup yakıldugum nâr-ı gam-ı hicrânum añdurduñ (G:226/3)
Yaş dökmek: Ağlamak. (Aksoy, 2015: s.1109)
�Tonandı jâle ile gitdi bergi eşcârı
Yaşın döküp benüm içün meger yolındı cabal (K:5/10)
Yele vermek: Savurup telef etmek, boşuna harcamak. (Aksoy, 2015: s.1113) Örnekleri için bkz:
(MHS:3/2/3)
Yele virse hevâ karârumuzı
Kara topraga karsa varumuzı (MSD:1/3/1)
Yelkenleri indirmek: Sözlükte ‘’yelkenleri suya indirmek’’ şeklinde geçen deyim; önce yükseklerde uçan
kişi, sonunda durumunu yumuşatmak, direnmekten vazgeçmek (Aksoy, 2015: s.1113) anlamındadır.
Sakınur keştî-i hüsnini muhâlif yilden
İndürür yelkenin ol şeh katı âh itsem eger (G:155/3)
Yerden göğe kadar (dek): Pek çok, anlatılamayacak kadar çok. (Aksoy, 2015: s.1115)
Âh kim râz-ı nihânum duyılur nâlemden
Baña yirden göge dek zulm ideyor feryâdum (G:277/2)
Yerden yere vurmak: Birini çok hırpalayarak acınacak duruma sokmak. (Aksoy, 2015: s.1115)
Pervâne gibi kendümi yirden yire ursam
Şevküm var iken yanmaga ey şem`-i mesâkîn (G:353/2)
Yere çalmak: Yere atmak, yere fırlatmak. (http://www.tdk.gov.tr)
Nerde mâ’ildür güzeller ey Ziyâ’î söyle kim
Yirlere çaluñ meded tek bunda zâr eyleñ beni (G:471/5)
Yere (yerlere) girmek: Sözlükte ‘’yerin dibine geçmek (batmak veya girmek)’’ şeklinde geçen deyim; pek
çok utanmak, o anda kimsenin kendisini görmemesini istemek (Aksoy, 2015: s.1116) anlamındadır.
Örnekleri için bkz: (G:474/6)
Dem-i âhirde sanmañ menzilüm zîr-i türâb itdüm
Günâhum çoklugından yirlere girdüm hicâb itdüm (G:272/1)
Yeridir: Layıktır, uygundur, münasiptir anlamında kullanılan bir söz. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için
bkz: (K:1/36-K:4/8-K:4/42-K:8/20-K:9/17-G:28/3-G:72/3-G:180/3-G:223/2-G:227/3- G:231/1-G:393/2G:438/6)
Yine ben vâsıf-ı hatt-ı leb-i cânân oldum
Levh-i yâkûta yazılsa yiridür bu sözler (G:160/4)
Yıldızı düşmek: Sözlükte ‘’yıldızı düşük, yıldızı sönmek’’ şeklinde geçen deyim; talihsiz, bahtsız olmak,
gözden düşmek, ününü yitirmek, itibarını kaybetmek (Aksoy, 2015: s.1119) anlamındadır.
Tâli`üm yokdur güneş yüzlülere meyl itmede
Yıldızum düşmiş meh-i tâbânum incinmiş gibi (G:479/2)
Yok olmak: Ortadan kalkmak, kaybolmak; mec. varlığı sona ermek. (http://www.tdk.gov.tr)
Yakam çâk itdügine muhtesib derdüm yok oldur derd
Şarâb u câmı sûfî zîr-i dâmân eyledi kaçdı (G:440/4)
Yok yere: Gereği yokken, hiç bir neden bulunmadığı halde. (Aksoy, 2015: s.1121) Örnekleri için bkz:
(K:5/11-G:23/3)
Mesnedümdür her gice der-gâhuñ ey meh-rû diyü
Kendüme bu töhmeti yok yire isnâd eyledüm (G:301/4)
�Yola düşmek: Bir yere gitmek üzere yola çıkmak. (Aksoy, 2015: s.1121)
Der-i maksûd ümîdiyle dirîgâ bagrumı deldüm
`Aceb-vâr yollara düşdüm `aceb sahrâlara geldüm (MŞ:1/4/3)
Yol bulmak: Sonuca varmak için uygulanması gereken davranış biçimini bulmak; çözüm, çare bulmak.
(Aksoy, 2015: s.1122)
Ey Ziyâ’î zulmet-i firkatde kaldum yaluñız
Menzil-i maksûda yol bulmak muhâl oldı baña (G:21/5)
Yolda kalmak: Kaza, doğal afet vb. sebeplerden dolayı yolda ilerleyememek, gideceği yere varamamak.
(http://www.tdk.gov.tr)
Eflâke çıkdı âhum bir demde menzil aldı
Üftâde eşküm ammâ bir yirde yolda kaldı (G:470/1)
Yoluna can (canını) vermek: Birinin uğruna ölmek. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz: (G:297/3G:235/5-G:322/2-G:351/4-G:421/3)
Yolına `âşıklar anuñ cân virür dörder beşer
Dir görenler ol melek-sîmâyı mâhirü’l-beşer (G:65/1)
Yolunu yanılmak: Sözlükte ‘’yolunu sapıtmak, yolunu şaşırmak’’ şeklinde geçen deyim; doğru yoldan
ayrılmak, kötü yola sapmak (Aksoy, 2015: s.1124) anlamındadır. Örnekleri için bkz: (G:314/2)
Şevk-i ruhuñ çün oldı delîli Ziyâ’înün
Tutdı reh-i mahabbeti yolın yañılmadı (G:463/5)
Yol vermek: Geçmesine izin vermek; işten çıkarmak. (Aksoy, 2015: s.1124) Örnekleri için bkz: (K:1/3K:1/23-K:1/24-K:1/26)
Tañ degüldür aña dahl eylese her âb-ı revân
Yol virür `asker-i küffâra bu ebter deryâ (K:1/11)
Yuva tutmak: Sözlükte ‘’yurt tutmak’’ şeklinde geçen deyim; bir yeri yurt edinmek, bir yerde yerleşmek
(Aksoy, 2015: s.1127) anlamındadır.
Bir Hudâyî kayalardur ki Hudâ ide halâs
Şâhin-i tab`umı bu yirde yuva tutmakdan (K:9/16)
Yüreği oynamak: Birden heyecanlanmak. (Aksoy, 2015: s.1131)
Mihrüñ ile gün başına pîr-i çerhüñ her seher
Yüregi oynar ferâhdan görse sen cânı güneş (K:4/33)
Yüreği titremek: Duygulanmak, endişe, korku duymak. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz:
(K:2/28)
Heybetüñden yüregi ditrer eyâ bahr-ı kerem
Sanma kim kıldı temevvüc bu hüner-ver deryâ (K:1/16)
Yüz bulmak: İlgi ve yakınlık görmek. (Aksoy, 2015: s.1132)
Yüz bulup ruhsârına öykünmek istersin yine
Ey gül-i ter yâr elinde olımazsın sag sol (G:263/2)
Yüz çevirmek: Gösterdiği ilgiyi kesmek. (Aksoy, 2015: s.1132) Örnekleri için bkz: (G:203/1-G:317/5)
Zâhidâ çün yüz çevirdüñ sübha-i sad dâneden
�Bu riyâdan yeg degül miydi ferâgat eylemek (G:244/3)
Yüz suyu: Şeref, itibar, hatır. (Demir, 2013: s.17) Örnekleri için bkz: (MAŞ:1/4/1-G:383/2-G:439/1G:471/2)
İftirâ taşı ile şîşe-i `ırzuñ sıdılar
Gitdi yüz suyı sevinmekde `adû-yı bî-dîn (K:8/19)
Yüz sürmek: Büyük sevgi, saygı gösterilen birinin katına çıkarken eşiğine, ayağına… doğru eğilmek.
(Aksoy, 2015: s.1134) Örnekleri için bkz: (K:1/13-G:191/2-G:412/1-G:487/3)
Ayagına yüz sürem derd-i derûnum söyleyem
Sâye-âsâ ol boyı servüñ düşersem yanına (G:394/3)
Yüz tutmak: Bir şey, olmak üzere bulunmak; giderek biçim ve renk değiştirmek, (http://www.tdk.gov.tr)
olma yönünde ilerlemek. (Aksoy, 2015: s.1134) Örnekleri için bkz: (G:74/1-G:98/4-G:252/3)
Sıdı peymâne-i kalbüm çün o peymân-şiken
Dîdeden hûn-ı ciger akmaga yüz tutsa n’ola (G:6/2)
Yüz urmak: Başvurmak, müracaat etmek, yüz sürmek, secdeye kapanmak, yere kapanmak, yönelmek,
gitmek, rağbet etmek, aksetmek, yansımak. (Gülüm, 2013: s.277)
İtsün ol mîr içün du`â dil ü cân
Yüz urup bâb-ı rabb-ı erbâba (K:10/27)
Yüzü gülmek: Neşelenmek, sevinmek, sevindirici bir duruma kavuşmak; (Aksoy, 2015: s.1134) sevinci
yüzünden belli olmak; feraha kavuşmak; temiz, tertipli duruma gelmek. (http://www.tdk.gov.tr)
Şebnemden ayruk aglamadı kimse çerhden
Her kanda baksa kişi cihânuñ yüzi güler (K:3/9)
Yüzün aydın: Sözlükte ‘’gözün aydın’’ şeklinde geçen deyim; kavuştuğun sevinçli gün (yada sevindirici
olay) kutlu olsun. (Aksoy, 2015: s.818) Örnekleri için bkz: (G:135/5)
Gün yüzini ol meh-rû gösterdi Ziyâ’îye
Didi ki yüzüñ aydın gel şevke be hey miskîn (G:344/5)
Yüzünü ak etmek: Sözlükte ‘’yüzünü ağartmak’’ şeklinde geçen deyim; yaptığı işle birine övünç duyacağı
bir durum kazandırmak; yaptığı işle kendisi övüneceği bir duruma kavuşturmak (Aksoy, 2015: s.1137)
anlamındadır.
Ag iderken yüzini dökdi sefîd içini bâd
Zişt görinse bu dem pîre-zen-i dehr n’ola (K:2/4)
`Ârızuñ üzre hâl ü zülfüñle
Sayd-ı mürg-ı dil eyledüñ yüzüñ ag (G:211/3)
Yüzünü göstermek: Uzun süre görünmeyen birini ya da bir şeyi görmek, hasreti dindirmek, nasip olmak,
kısmet olmak, kendini göstermek, meydana gelmek. (Gülüm, 2013: s.281) Örnekleri için bkz: (K:2/23G:100/2-G:207/5-G:443/3)
Ne yüzin gösterür ol meh ne göñül şevke gelür
Ne o meh-pârede ay var ne Ziyâ’îde güneş (G:191/5)
Yüzünü kıble edinmek: Yüzünü birine dönmek, kendinden üstün olan birine doğru yönelmek. (Gülüm,
2013: s.282)
Ka`be hakkı çün ehl-i mahabbet cemâlüñi
�Kıble idindiler sanemâ gör ne kıldılar (G:124/3)
Yüzünü yere düşürmek: Sözlükte ‘’surat asmak’’ şeklinde geçen deyim; kaşlarını çatıp yüzüne küskün ve
dargın bir anlam vermek (Aksoy, 2015: s.1050) anlamındadır.
Yüzini düşürür mihrüñ yire ruhsârı cânânuñ
Meh-i bedri hilâl eyler o mâh-ı enverüñ kaşı (G:437/3)
Yüzü sararmak: Korku, üzüntü, coşku vb. sebeplerle yüzün rengi solmak. (http://www.tdk.gov.tr)
Örnekleri için bkz: (G:115/5)
Seni sevdüm görüp ey sâde geyen nakşı güzel
Baña renk oldı sarardı yüzüm ol sevdâda (G:415/3)
Yüzü sıcak olmak: Çok sevilmek, hoşlanılmak. (http://www.tdk.gov.tr)
Beglerüñ gerçi yüzi ıssıdur ammâ var ümîd
Seni sovutmaya nevmîd idüp ol kân-ı sahâ (K:2/30)
Yüzü yere düşmek: Sözlükte ‘’yüzü yere gelmek (geçmek)’’ şeklinde geçen deyim; çok utanmak
(http://www.tdk.gov.tr) anlamındadır. Örnekleri için bkz: (K:1/23-G:28/2)
Şâh-ı `aşk öñinde hacletden yüzüm düşer yire
Ger koyup tâc-ı melâmet hırka-i `ârı geyem (G:284/4)
Yüzü yere urmak: Saygıyla yerlere kadar eğilmek. (Gülüm, 2013, s.261)
Niyâz idüp yire urmam yüzüm bâb-ı erâzilde
Ganî-i Lem-yezelden gayra `âlemde sücûdum yok (G:224/3)
Yüzü yok: Bir kusuru bulunduğu yada daha önce çok şey istemiş olduğu kimseden yeni bir istekte
bulunmaya utanmak. (Aksoy, 2015: s.1139)
Şöyleyem bakmaga yüzüm yokdur
Rûy-ı yârâna vech-i ashâba (K:10/10)
Z
Zahmet çekmek: Güçlükle karşılaşmak, sıkıntıya katlanmak. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz:
(K:11/10-KT:47/2)
Kendüye dost beni kendüye bed-hvâh bilür
Çekdügüm zahmeti bilmez henüz Allâh bilür (G:121/1)
Zahmete girmek (katlanmak): Zahmet etmek. (http://www.tdk.gov.tr)
Zahmete girme cefâ eyleme didüm didi yâr
Sen de sabr eyle cefâma ne kadar zahmet ise (KT:45/2)
Zahmet vermek: Birine maddi manevi yük olmak, sıkıntı yaşatmak. (Gülüm, 2013: s.285)
Cân virürdüm yolına makbûli olmaz korkaram
Katlüm isterdüm velî kattâlüme zahmet virür (G:63/2)
Zari kılmak: Dertle, kederle ağlamak. (Gülüm, 2013: s.286)
Ey perî dîvâneñem var ise yâ mest-i meyem
Kılurın zârî vü nâle bezmde bilmem neyem (G:284/1)
Zebun olmak: Zayıflatmak, güçsüz kılmak, gücünü kırmak. (Gülüm, 2013: s.286)
`Aceb mu`tâd imiş göñlüm belâ-yı `aşkı çekmede
�Zebûn olurdı gerdûna eger yüklense bu a`râz (G:203/3)
Zevk etmek: Eğlenmek. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz: (K:7/16-K:7/26-K:8/4-G:12/4-G:132/1G:370/2-G:377/4-KT:28/2)
Ziyâ’înüñ efendi şevki rûy-ı meh-veşüñdendür
Gam-ı hicrân ile zevk itdügi yâd-ı lebüñdendür (G:76/5)
Zevk sürmek: Zevk içinde olmak, durumundan, halinden memnun olmak. (Gülüm, 2013: s.287)
Cân gussa çeker cümle cihân vâsıl-ı cânân
Dil derdini çekmekde sürer zevkini `âlem (G:294/2)
Ziyan etmek: Yersiz, boş yere harcamak; zarara uğratmak. (http://www.tdk.gov.tr) Örnekleri için bkz:
(G:140/2-G:250/2-G:263/4-G:268/5)
Ziyâ’î gibi `ömrüm nakdini harc eyledüm bir bir
Ticâret bilmedüm âhir tasavvurdan ziyân itdüm (G:273/5)
Ziyaret etmek: Birini görmeye gitmek; bir yeri görmeye gitmek. (http://www.tdk.gov.tr)
Hâk-i mezâr-veş göñül alçaklugın kılup
İtsün du`â ziyâret idenler mezârumı (G:491/4)
Divanda yer alan bazı deyimlerin günümüzde kullanımı ve karşılığı bulunmadığı veya deyim sözlüklerinde
geçmediği tespit edilmiştir.
Ahdan kurumak: Kat`â rakîb kurımaz âhdan (MFvMT:24/1)
Ahı yelinden söyinmek: Gördi kasr-ı dehrde âhum yelinden söyinür (MHM:2/4/4)
Alçağa düşmek: Ayakda kalmış ednâ alçaga düşmiş türâbuz biz (G:183/4)
Ayağı toprağına varmak: `Ârızın görmez iseñ var ayagı topragına (G:178/4)
Ayağı toprağına yüz sürmek: Biz ayagı topragına degmedük yüz sürmege (G:412/1)
Ayağı tozundan haber almak: Bâd-ı seher ayagı tozından haber aldı (G:487/2)
Ayıbını izhar etmek: Yakasın yırtup eyleñ `aybın izhâr (G:239/6)
Azad etmek: Beni bu gamdan ey servüm iderseñ vaktidür âzâd (G:51/1)
Azad olmak: Firkatüñden eger ey servüm olursa âzâd (G:247/3) Niçe âzâd olam ol kâmet-i şimşâdumdan
(G:335/1)
Baş terkin etmek: Hevâ-yı `aşkuñ ile `âkıbet baş terkin itmekdür (G:183/3)
Başına bela gelmek: Mihnet-i Leylâ ile geldi belâlar başına (G:404/5)
Başına parelenmek: N’idelüm başumuza pârelenür anca mihen (K:9/14)
Başına toplanmak: Başına cem` oldı Leylâ kûyınuñ hâr u hası (G:435/4)
Başını galtan etmek: Başını galtân iden itmez galat (G:205/4)
Başını top etmek: Başumuz tob itmişüz meydân-ı `aşk-ı yâra biz (G:350/4)
Başı top olmak: Başum tob oldugı meydân-ı `aşka gabgabuñdandur (G:76/1) Tob olsa gerek başum
meydânda o gabgabdan (G:373/1)
Baş sıymak: Ziyâ’î tîşe-i gamla sıyam Ferhâd-veş başum (G:271/5)
Baş yarmak: Er ol baş yar diyü Şîrîn-edâ eylerse cânânum (G:271/5)
Caba (cebe) satmak: Cünd-i a`dâya meger kim cebe satar deryâ (K:1/2)
Canına od düşmek: Göñlüm yıkıldı cânuma od düşdi hak bu kim (G:127/2)
Cismini siper kılmak: Siper kılmaga cismüm cân atardum ey kemân-ebrû (G:439/2) Kalkup eylerdi
siper cismini tîr-i gama cân (G:466/2)
Dert başa düşmek: Ne derd olur bu ki bu derd başa düşmiş ola (G:22/1)
Devleti gelmek: Uyan ey baht-ı hâb-âlûdum uşta devletüñ geldi (G:476/1)
�Dirlik ıssı olmak: Rahata kavuşmak, hayatı bir düzene girmek, işleri yoluna girmek. Âhir ölüp dirilüp bir
dirlik ıssı olmadum (KT:15/2) Dirlik ıssı olımaz olsa eger ehl-i hüner (K:7/11)
Dolaba döndürmek: Beni döndürdi çerh dolâba (K:10/8)
Elek asmak: Elek asdı benüm fikr-i dakîküm hâleden mâha (G:280/4)
Eli yufka: Eli yufka çenâra beñzetdüm (G:279/4)
Eski derdi tazelenmek: Eski derdüm tâzelendi tâze dil-ber mi sever (G:254/3) Eski derdüm tâzeler bir
nev-cevânum yok benüm (G:283/2) Yeñi dîvâne oldum eski derdüm tâzelenmişdür (G:310/2)
Etek (damen) doldurmak: Ziyâ’î dirhem-i eşkümle her dem toldurur dâmen (G:346/5)
Feryadı (ahı) göklere çıkmak: Cefâ kılar o cellâdum çıkar eflâke feryâdum (G:312/4) Eflâke çıkdı
âhum bir demde menzil aldı (G:470/1)
Feryadını göklere uçurmak: Göñül âhlar ider feryâdın eflâke uçurmışdur (G:75/1)
Geyik destanı: Döndi sözi cihânda geyik dâstânına (G:427/4)
Gözüne gelmemek: `Aynuma gelmezdi mahmûr-ı mey-i `aşk oldugum (G:286/3)
Gözyaşı sel olmak-akmak: Eşk-i çeşmüm seyl olup akmazdı zâhir dem-be-dem (G:36/4) Seyl-i eşk-i
`âşıkı akıtma ey sultân-ı `aşk (G:250/2) Dem-â-dem gözlerümden seyl-i hûn olup akan yaşdan (G:311/3)
İgen seyl olma ey eşküm nem alursın bu mezra`dan (G:346/4) Evvel ol şûh-ı cihân eşkümi seyl-âb itdi
(G:488/1)
Güneş yüzlü: Tâli`ümdür bir güneş yüzlüyi sevsem dostlar (G:162/3) Tâli`üm yokdur güneş yüzlülere
meyl itmede (G:479/2)
Huzuru uçmak: Huzuru kaçmak, tedirgin, rahatsız olmak. Şeh-bâz-ı `aşk irişdi mürg-ı huzûrum uçdı
(G:470/4)
Kanı boynunda kalmak: Revâ mıdur gidem zulm ile boynuñda kala kanum (TCB:1/1/8)
Kanına kanmamak: Kanmadı kanına ben teşne dilüñ hây meded (G:472/5)
Kara günlere kalmak: Ziyâ’î zulmet-i gamda ne kara günlere kaldum (MAŞ:1/4/1)
Kara düşler görmek: Ne uyu makberelerde ne kara düşler gör (G:73/4)
Kendini taşlardan uçurmak: Ümmîd odur ki kendüyi taşlardan uçurur (K:3/21) Kendüm uçurmaz
isem şimdi eger taşlardan (K:9/7)
Körle taş döğüşü etmek: Fi’l-mesel taşla dögüşmek gibidür a`mâ ile (G:400/1)
Kulağını almak: Kulagum aldı diyü bülbüle bakmaz gül-i ter (G:93/5)
Meydanı tutmak: Tutdı gûyâ esb-i hüsn ile bu meydânı güneş (K:4/26) Egriler tutdı şimdi meydânı
(TKB:1/1/8) Semend-i tab` ile şimdi Ziyâ’î tutdı meydânı (G:482/5)
Od vurmak: Tâ beytine gelüp od urmaya lüsûs (G:199/5) Âhum sipihr sakfına od urdı dün gice (G:382/2)
Cümle dünyâya od urdı Odabaşı-zâde (G:415/4) Gice âhum od urdı câme-i çerhe degül encüm
(MAM:10/1)
Pul olmak: Pul oldı zâr benem râh-ı yârda pâ-mâl (K:5/7)
Sağar çekmek: Şeh-i iklîm-i hicrânsın belâ bezminde sâgar çek (G:235/2)
Sırrına vakıf etmek: Her kişiyi vâkıf itme sırruña (KT:36/2)
Sipihre ağmak: Sipihre agdı destüñle berâber olmaga el-hak (G:222/5)
Soğuk sözlü: Sovuk sözlü rakîbe degme lutf it (G:139/3)
Su gibi ezber okumak: Dest ü vasf-ı `ârızın su gibi ezber okurın (G:300/5)
Şad olmak: Sevinmek, mutlu olmak. Aglamakdan yeg gelür vasluñla şâd olmak baña (G:391/3) Örnekleri
için bkz: (K:3/3-K:7/3-G:97/1-G:103/2-G:111/1-G:112/4-G:487/5-T:9/3)
Şeytan eline girmek: Gördüm ol demde yahûd şeytân eline girdügüm (G:301/2)
Taş yasdanup toprak döşenmek: Su gibi taş yasdanup toprak döşensin muttasıl (G:448/3)
Terkiye asmak: Terkiye asmaz sipihr üzre hilâli zerrece (K:4/27)
Toz kopmak: Seyr idüñ tokundugı yirde ne tozlar kopdugın (G:389/2)
Üstüne düşmemek: İlgilendirmemek, alakadar etmemek. Bilürüz gerçi düşmez üstümüze (MFvMT:23/1)
Yabana düşmek: Önemsenmemek. Togrılar ok gibi yabana düşüp (TKB:1/1/8)
�Yad eylemek: Hatırlamak, hatırına getirmek, anmak. Ey âşinâ-yı cân u dil ben bendeñi yâd eyle gel
(G:264/1) Örnekleri için bkz: (TKB:1/5/5-TCB:1/9/5-G:126/4-G:301/1-G:306/2-G:331/3-G:375/1-G:456/3G:493/4)
Yolsuzluk etmek: Bir görevi, bir yetkiyi kötüye kullanmak. Bilmedüñ yolsuzluk itdüñ hürmet-i meyhâneyi (G:492/1)
Yolundan sapmak: Yön değiştirmek, doğruluktan ayrılmak. Hîç lâyık degül ammâ ki yolından sapa sag
(G:212/2)
Mostarlı Ziya’i Divan’ında toplam 393 adet farklı deyim tespit edilmiştir. Divan’da atasözlerine de fazlaca
yer verilmiştir. Divanda geçen atasözlerinin bazıları şunlardır:
TÜRK ATASÖZLERİ
Çıkmadık candan umut kesilmez: Çıkmayan cândan ümîdin kesmez ammâ ehl-i hâl (G:255/1)
Delinin eline değnek (bıçak) verilmez: `Âkil virür mi destine dîvânenüñ bıçâg (G:210/2)
Delinin sözü kaleme alınmaz (beyhûdedir): Çünki dîvânelerüñ sözleri bî-hûde gerek (G:238/5)
Derviş olan sofraya kurulur: Kurılur derviş olanlar hân-ı in`âm üstine (G:414/3)
Dilin kemiği yok: Çiyner dilin inanmañ aña dilde kemik yok (G:241/2)
Eden bulur: İtme efendi çün ki cihânda iden bulur (G:80/3)
El elden üstündür (ta arşa kadar): El elden üstün oldugın işitdi var ise hurşîd (G:222/5)
El için ağlayan gözden olur: El içün aglayan gözsüz kalur dirler gözüm nûrı (G:493/4)
Erde ya mal ya kemâl gerektir: Ki gerek erde yâ kemâl yâ mâl (G:253/6)
Geçen macera anılmaz: Didi kim añılmaz geçen mâcerâ (KT:12/2)
Herkes kendi atasını Hızır İlyas sanır: Her kişi kendü atasın Hızır İlyâs sanur (G:87/2)
İt yalancıdan yeğdir: Ol âhû didi ki gerçek yalancıdan it yeg (G:249/3)
Kimi kızını kimi anasını sever: Bir meseldür kimi kızın kimi anasın sever (G:153/4)
Köpek seherde uyurmuş: Aceb degül ki uyurmış seherde dirler seg (G:249/5)
Son pişmanlık fayda vermez (etmez): Gâfil olma assı itmez son peşîmânı güneş (K:4/11)
Suda ateş gizlenmez: Suda od gizlenmez ammâ ey Ziyâ’î lâ-cerem (G:237/5)
Tuz nimete lezzet verir: Eyle dirler dostum tuz ni`mete lezzet virür (G:63/5)
Üstadların başı ağrımaz: Üstâdlaruñ başı agrımaz didi Leylâ (G:26/4)
Yanlış hesap Bağdat’tan döner: Yol yañulduñ gitme gel yañlış döner Bagdâddan (G:314/2)
ARAP ATASÖZLERİ
el-insâfu nısfü’d-dîn (insaf dinin yarısıdır): Ki dirler ey vefâsız yâr “el-insâfu nısfü’d-dîn” (G:337/2)
küllü leyletün hubla “e’l-leyletü hublâ” (geceler gebedir): Âh idüp hakka tevekkül kıldı Didi “e’l-leyletü
hublâ” Mecnûn (KT:37/2)
fi’s-sayf-i dayy`atü’l-leben (sen yoğurdu yaz günü kaybetmişsin): Hoş peşîmânem bugün “fi’s-sayf-i
dayy`atü’l-leben” (G:314/1)
vele’l kerimü bahilün vele’l hasudü yesud ‘’el hasûdu lâ yesûd’’ (cömert kişi cimri, hasetçi kişi de muvaffak
olmaz): Hasûd-ı lâ-yesûduñ baña bugzı bir zarar kılmaz (G:278/4)
izâ câe’l-kazâ zâka’l-fezâ (kaza geldiğinde gök daralır): Hak dimişlerdür “izâ câe’l-kazâ zâka’l-fezâ”
(G:4/2)
külli sırrın câveze’l isneyni şa` (iki (dudak)yi aşan her sır yayılır): “Külli sırrın câveze’l isneyni şa`” İmdi ey
dil sırruñı eyle nihân (KT:36/3)
râhatü’l-insân fi samtü’l-lisân (insanın rahatlığı, dilinin sessiz olmasındadır): Her kişiyi vâkıf itme sırruña
“Râhatü’l-insân fi samtü’l-lisân” (KT:36/2)
�SONUÇ
Mostarlı Ziya’î divanında toplam 393 adet farklı deyim tespit edilmiştir. Bunların bir kısmı
günümüzde aynı şekilde kullanılmaktadır. Bazıları kelime değişikliklerine uğramıştır. Divanda ‘’adı seksene
çıkmak’’ şeklindeki deyim günümüzde ‘’adı çıkmış dokuza inmez sekize’’ şeklinde karşılık bulmuştur. Bazı
deyimlerin günümüzde kullanımı ve karşılığı olmadığı yada sözlüklerde yer almadığı görülmektedir.
Ziya’i’nin divanında deyimleri oldukça zengin bir şekilde kullanmış olması Türkçe’ye fazlasıyla
hâkim olduğunu göstermektedir. Deyimlerde genellikle Türkçe kelimeler tercih edilmiş olmasına rağmen
zaman zaman Arapça ve Farsça karşılıkları da kullanılmıştır. Yad eylemek, gussa çekmek, pay-mal olmak,
dest-gir olmak, ferdaya salmak, gibi deyimler bunlardan birkaçıdır. Bazen vezin ve kafiyeye uyum
nedeniyle deyimi oluşturan kelimelerin yerlerinin değiştirildiği ve deyimi oluşturan kelimeler arasına kelime
ya da kelime gruplarının girdiği görülmektedir. Bazı deyimler yardımcı fiiller ile oluşturulmuştur. Divanda
en fazla geçen deyim 32 defa tekrar edilen can vermek deyimidir. Feryat etmek, figan etmek, ayakta
kalmak, kan ağlamak, helak etmek, helak olmak gibi deyimlerde divanda en fazla tekrar edilen deyimler
arasındadır. Mostarlı Ziya’i’nin hayatı zorluklarla geçen bir şair olması nedeniyle acı ve çileyi anımsatan
deyimlere şiirlerinde daha fazla yerverdiği görülmektedir. Deyim bakımından oldukça zengin olan Divan’da
atasözlerine de fazlaca yer verilmiştir. Ziya’i Divan’ında hem Türk atasözlerine hem de Arap atasözlerine
sıkça rastlanmaktadır. Divan’da toplam 26 adet atasözü tespit edilmiştir.
KAYNAKÇA
Albayrak, Nurettin (2009), ‘’Türkiye Türkçesinde Atasözleri’’, Kapı Yayınları, İstanbul.
Aksoy, Ömer Asım (2015), ‘’Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü’’ C. I-II. İnkılap Yayınevi, İstanbul.
Baran, Burhan (2015), ‘’ Cevahirü’l-Ahbar Fi Hasayili’l-Ahyar’da Güncel Türkçe Sözlük’le Anlamca
Örtüşen Deyimler’’, Turkish Studies International Periodical For The Languages, Literature and History of
Turkish or Turkic Volume 10/4 Winter 2015, p. 129-148 DOI Number:
http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.7859 ISSN: 1308-2140, ANKARA-TURKEY
Beyzadeoğlu, Süreyya (2006), ‘’Osmanlı Dönemi Atasözleri Ve Deyimlerinden Dîvân Şiirinde Yer Alan 20
Atasözü Ve Deyim’’, makale.
Bulut, Süleyman (2011), ‘’101 Deyim 101 Öykü’’, Tudem Yayınları, İstanbul.
Dalkılıç, Leyla Çiğdem (2015), ‘’Kültürdilbilim Çerçevesinde Rus Dilinde “Gibi” Bağlacı İle Yapılan
Benzetmeler Ve Deyimlerin İncelenmesi’’, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi 55,
1 (2015) 343-362
Demir, Nurettin (2013), ‘’Geleneksel Türk Sanatında Ve Edebiyatımızda Su’’, Aski Genel Müdürlüğü
Yayınları, Ankara.
Demir, Recep (2015), ‘’Divan Şiirinde Kırmızı Renk’’, Türkiyat Mecmuası, C. 25/Bahar, 2015.
Demirkazık, H. İbrahim (2013), ‘’ “El Arkası Yerde” Deyimi ve Bu Deyimin Divan Şiirindeki Kullanımı’’,
Turkish Studies – International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic,
Volume 8/4 Spring 2013, p. 617-633, Ankara.
�Gedik, Sadi (2013), ‘’Çağatayca Kitab-ı Mebde-i Nur Mesnevisi’nde Deyimler’’, KSÜ Sosyal Bilimler
Dergisi / KSU Journal of Social Sciences 10 (1) 2013
Gölpınarlı, Abdülbaki (2004), ‘’Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri’’, İnkılap Kitabevi,
İstanbul.
Güler, Zülfi (2011), ‘’Şeyh Galib Divanında Deyimler’’, e-Journal of New World Sciences Academy 2011,
Volume: 6, Number: 3, Article Number: 4C0102
Gülüm, Emrah (2013), ‘’XV. Yüzyılın İlk Yarısında Telif Edilen Divanlarda Atasözleri Ve Deyimler’’,
Yüksek Lisans Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Gürgendereli, Müberra, ‘’Mostarlı Hasan Ziya’i Divanı’’, www.kulturturizm.gov.tr
Gürgendereli, Müberra (2013), ‘’Mostarlı Ziya’i Ve Şiirlerindeki Orijinal Söyleyişler’’, Uluslararası Türk
Dili Ve Edebiyatı Kongresi, Saraybosna.
Kaya, Bayram Ali (2011), ‘’Atasözleri ve Deyimlerin Dîvân Şiirinde Kullanımı ile Dîvânların Bu Söz
Varlıklarımız Bakımından Önemi’’, Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 6, İstanbul 2011, 11-54.
Kaya, Hasan (2011), ‘’Emrî Divanı’nda Deyimler’’, Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 6, İstanbul 2011,
55-130.
Devellioğlu, Ferit (2004), ‘’Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lugat’’, Aydın Kitabevi Yayınları, Ankara.
Poyraz, Yakup - Tergip, Ayhan ‘’18. Yüzyıl Divan Şairlerinden Hakim’in Şiirlerinde Atasözleri, Deyimler
Ve Halk Söyleyişleri’’, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi The Journal of International Social
Research Volume: 3 Issue: 15
Sefercioğlu, M.Nejat (2010), ‘’Helâkî Divanı’nda Türkçe Deyimler’’, Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi
4, İstanbul 2010, 155-202.
Taş, Ayşe Işıl (2013), ‘’Şeyh Galib Divanı’nda Sevgilinin Güzellik Unsurları’’, Trakya Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Edirne.
Uyanıker, Nursel (2006), ‘’Pervane Beg Mecmuasının İlk Yüz Varağında (1a - 100b) Halk Kültürü İle İlgili
Unsurlar (Atasözleri-Deyimler-Halk İnanışları)’’, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü,
Yüksek Lisans Tezi, İstanbul.
Yazar, Sadık, ‘’XIV.-XV. Ve XVI. Yüzyıl Türkçe Divanlarında Yer Alan Arap Meseller (Atasözler) i’’,
makale.
http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_atasozleri&view=atasozleri
�
Dublin Core
The Dublin Core metadata element set is common to all Omeka records, including items, files, and collections. For more information see, http://dublincore.org/documents/dces/.
Extent
The size or duration of the resource.
3600
Title
A name given to the resource
Mostarlı Ziya’i Divanı’nda Deyimler The Idioms In Mostarli Ziya’s Divan
Author
Author
ERDOĞAN, Ozlem
Abstract
A summary of the resource.
ÖZET Türk dili; atasözleri, deyim ve halk söyleyişlerinin sıkça kullanımı bakımından zengin bir dildir. Klasik Türk edebiyatı şairleri de bu zenginlikten yararlanmış ve edebiyatımıza bu konuda önemli eserler kazandırmışlardır. Mostarlı Ziya’i Divan’ı atasözleri ve deyimlerin zengin kullanımı bakımından önemli bir eserdir. Bu çalışmada 16.yy. balkan şairi olan Mostarlı Hasan Ziyai’nin divanı deyimler açısından incelenmiştir. Ziya’i Divan’ında toplam 393 adet deyim tespit edilmiştir. Divanda yer alan bu deyimlerin çoğu günümüzdeki kullanımlarıyla birebir örtüşmektedir. Bazıları divanda kelime değişiklikleri ile yer almış bazılarının ise günümüzde karşılığı olmadığı ve kullanılmadığı tespit edilmiştir. Bunların divanda geçtiği yerler örnek verilerek gösterilmiştir. Ayrıca deyimlerin yanısıra divanda oldukça fazla atasözü ve halk söyleyişleri de yer almaktadır. Bunlardan 26 adet atasözü de çalışmada kaydedilmiştir. Bu deyim ve atasözleri Ziya’i’nin şiirlerine özgün bir anlatım ve akıcılık kazandırmıştır. Ayrıca şairin Türkçe’ye hakimiyetini göstermektedir. Anahtar kelimeler: Klasik Türk edebiyatı, Divan şiiri, 16.yy. Balkan şairi, Mostarlı Ziya’i, Deyimler. ABSTRACT Turkish language; is a rich language in terms of the frequent use of folk proverbs, idioms and common public sayings. Classical Turkish literature’s poets also have benefited from this wealth of literature and have contributed significant works of our literature on this subject. Divan of Mostarli Ziya is an important work in terms of the rich use of proverbs and idioms. In this study the Divan of Hasan Ziya was analyzed in terms of idioms , who was one of the 16th century Balkan poets. A total of 393 idioms have been identified in the poems of Ziya. Many of these statements in the Divan coincides exactly with the use of today. Some of the idioms have taken place within the poem by changing some words where as some of the idioms used in poems are not in use anymore. These changes have been highlighted by giving examples in the poems. In addition to the idioms, many proverbs and public sayings are also included in the Divan. 26 proverbs are identified in this study. These idioms and proverbs have given a unique expression and fluency to Ziya's poetry. It also shows the poet's Turkish language domination (power of use). Key words: Classical Turkish literature, Divan poetry, 16th century Balkan poets, Mostarli Ziya, İdioms.
Date
A point or period of time associated with an event in the lifecycle of the resource
2016
Keywords
Keywords.
Conference or Workshop Item
PeerReviewed
PI Oriental languages and literatures
-
https://eprints.ibu.edu.ba/files/original/6e0c02d3136c89331658059ec5bfaa7a.pdf
60829ebd29db236baf06d464688bd347
PDF Text
Text
NAZLI ERAY’IN İMPARATOR ÇAY BAHÇESİ ROMANINDA
FANTASTİK UNSUR OLARAK ZAMAN VE MEKAN KAVRAMLARI
*Emine Nur SARITOSUN
ÖZET
Büyülü gerçekçilik Latin Amerika’nın roman alanında en üretken dönemi olarak bilinen
1950’ler ve 1960’larda farklı şekillerde ortaya çıkmış bir anlatım tarzıdır. Büyülü gerçekçilik
kavramı, Türkiye'ye bir akım niteliğiyle 1980'li yıllarda ulaşır. Büyülü gerçekçilik özellikle
yirminci yüzyıl Latin Amerikan edebiyatında gelişmiştir. Bu anlayış fantastikten ve masaldan
ayrı olarak yeni gerçekliği kavramanın ve anlatmanın bir çabası olarak ortaya çıktığı
söylenmektedir.
Nazlı Eray (d.1945), Türk edebiyatına önemli yenilikler getirmiş yazarlardan birisidir.
1959’ da henüz ortaokuldayken kaleme aldığı ‘Mösyö Hristo’ ile edebiyat dünyasına adımını
atmıştır. Gerçeküstücülük akımının niteliklerini taşımakla beraber bunu eserlerine
yansıtmıştır. Bu makalenin amacı, Eray’ın İmparator Çay Bahçesi yapıtında büyülü
gerçekçilik yönünden değerlendirerek, onun bu tarzda zaman ve mekan unsurlarına nasıl şekil
verdiğini incelemektir. Nazlı Eray’ın seminerine katılarak kitap hakkında veriler elde
edilmiştir. Araştırma ve inceleme yöntemiyle de bu veriler sentezlenip yazıya aktarılmıştır.
Türk edebiyatında fantastik unsur olarak kullanılan zaman ve mekan kavramları, farklı
yönleriyle edebi eserlerde yer almıştır. Yazarın yapıtında büyülü gerçekçiliğe göre zaman ve
mekan kavramlarının farklı yönlerden tasvir edilmesi, onun büyülü gerçekçi anlatım
tekniklerini ustaca kullandığının göstergeleri olduğu görülmüştür. Eray, örnek aldığı Gabriel
Garcia Marcus, Sait Faik Abasıyanık, Ahmet Hamdi Tanpınar, Sevim Burak ve eserlerinde de
yer verdiği Stalin, Evo Poren’den aldığı ve kendi fikir dünyasıyla sentezleyerek, özgün eserler
vermiştir; bu yapıtında da zaman ve mekan kavramlarını fantastik unsurları kullanarak
şekillendirmiştir.
Anahtar Sözcükler: Nazlı Eray, Büyülü Gerçekçilik,İmparator Çay Bahçesi.
�ABSTRACT
Magical realism in the novel areas of Latin America, known as the most productive period in
the 1950s and is a narrative style emerged in the 1960s in different ways. The concept of
magical realism, with a current nature to reach Turkey in the 1980s. Magical realism is
particularly developed in the twentieth century Latin American literature. This approach is
said to grasp the new reality as distinct from fantasy and fairy tales and emerge as an effort to
tell.
Nazli Eray (d.1945), the author is one of the major innovations brought to Turkish literature.
1959 is not yet in junior high penned 'Hristo Monsieur' and took a step into the world of
literature. Although the move has reflected on the nature of the Surrealist movement that
works. The purpose of this article, Eray Emperor's Tea Garden building in evaluating the
direction of magical realism, is that this kind of time and gave her to examine how the shape
of the space component. Nazli Eray participating in the seminar about the book data was
obtained. The research and investigation methods were also synthesized data transferred to
this article.
When used in Turkish literature as elements of fantasy and space concepts, it has been
involved in different aspects of literary works. The author's work is to describe the different
aspects of the concept of time and space according to magical realism, it was found to be
skillfully uses his magical realistic narrative techniques that indication. Eray, samples
received by Gabriel Garcia Marcus, Sait Faik Abasıyanık, Ahmet Hamdi Tanpınar, Stalin
gave Sevim in the John and art works, taken from Evo porém and to synthesize their own idea
of the world, has original works; the concept of time and space in this building is shaped
using elements of fantasy.
Key Words: Nazli Eray, Magical Realism, Emperor Tea Garden.
�GİRİŞ
Türk Edebiyatında fantastik unsurların yoğun olduğu kurgularıyla tanınan Nazlı Eray,
bu dünya ile gerçek dünyayı çok iyi bir şekilde romanlarına yansıtmıştır. Nazlı Eray, kurgusal
unsurları romanlarında ve öykülerinde sık kullanan yazarlarımızdandır. Nazlı Eray’ın
(d.1945) 1959’da yazdığı ve 1960’ta Varlık’ta yayımlanan ilk öyküsü “Mösyö Hristo”dan
itibaren büyülü gerçekçi bir anlayışla tüm eserlerini kurgulamıştır.
Nazlı Eray, öykülerinin hemen hemen tamamında olayları yaşayan ve anlatan, kimi
zaman yazar kimliğini öne çıkararak otobiyografik bilgiler aktaran bir anlatım tutumu
sergiler. Özellikle ilk öykülerinde yazarın çocukluk anılarından fazlaca yararlandığı, kendi
yaşamını kurgunun odağına aldığını gözlenmektedir.
NAZLI ERAY
28 Haziran 1945’te Ankara’da doğdu. İstanbul Arnavutköy Kız Kolejini bitirdi.
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi ile Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nü bitirmeden
ayrıldı. 1965-1968 yılları arasında Turizm ve Tanıtma Bakanlığı’nda çevirmen olarak çalıştı.
Evlendikten sonra görevden ayrılıp sadece yazılarıyla ilgilendi. 1977’de Amerika’da Iowa
Üniversitesi’nde konuk öğretim üyesi olarak bulundu ve bir sömestr yaratıcı edebiyat dersi
verdi.
Yazmaya lise öğrenciliği yıllarında hikaye çalışmalarıyla başladı. İlk öyküsü “Mösyö
Hristo” Varlık dergisinde yayınladı. Yazı hayatına başlama serüvenini kendisi şu şekilde
anlatıyor: “Edebiyat duygumun ve serüvenimin nasıl ve ne zaman başladığı sorulduğunda
ortaokul yıllarıma gidiyorum. 16 yaşında bir ortaokul son sınıf öğrencisiyken “Mösyö
Hristo” adlı öyküyü kaleme aldığım yıllara… İstanbul’un eski bir köşesinde, Şişhane’de,
Tepebaşı’nda bundan çok uzun yıllar önce, İstanbul böyle bir İstanbul değilken, yarı karanlık
bir dünyada bir akşamüstü, bir beyaz kâğıda “Mösyö Hristo” adlı bir öykü yazdım. Bu benim
ilk hikâyemdi…Mösyö Hristo, Şişhane Yokuşu’ndaki Saadet Apartmanı’nın kapıcısıydı.
Mösyö Hristo, bir yaz günü bir kuş olup Kuledibi’ne uçuyor. Gece gündüz, tüm gün boyunca
o çok sevdiği Pera’yı kuşbakışı izliyor. Yaşlı kapıcı orada hayatının muhasebesini yapıyor.
Kapıcı dairesine dönmemek, kendisini bekleyen karısı Madam Marina’dan kaçmak istiyor,
ama yapamıyor. Birçoğumuz gibi tekrar o rutin hayata geri dönüyor, onu yaşlı gözlerle
bekleyen karısına, “Çok yoruldum,” diyor. Kapıcı bir gün süren o özgürlüğün tadını
çıkarmış, fakat ondan bir parça dahi alamayacağını anlayarak eski hayatına geri dönmüş.
�Uçan bir kapıcı, Mösyö Hristo… Ben bu hikâyeyi yazdığım zamanlarda daha Süpermen,
Harry Potter yoktu, uçan bir adam ya da diğer fantastik öğeler ortada yoktu. Öyküyü
bitirdiğimde, kendimden çok emin bir halde zarfa koydum ve okulumun edebiyat kulübünün
kapısının altından attım. Şimdi düşünüyorum da, bunu neden bir hocaya vermedim veya bir
arkadaşıma okumadım; enteresan bir şey. Diğer deyişle, bu benim için bir F16 sortisi gibi bir
şeydi.
Geriye baktığımda, o yaşlardaki kendime güvenimi ve öykümün okunacağından emin oluşumu
takdir ediyorum. Öyle ki, okul ücra bir yerdeydi, belki de edebiyat kulübünün kapısı hiç
açılmayacaktı, dahası ben oraya üye bile değildim. Genç yaşında, önemsenmeyen bir
öğrenciydim. Eve döndüğümde, ‘Bana deli derler mi?’ diye düşünmeye başladım. Yazdığım
öyküde uçan bir adam vardı sonuçta…
O esnada Jean-Paul Sartre ve Albert Camus’nün de aralarında bulunduğu birçok yazar
Paris’teydi. Ama benim gerçeküstücülükten haberim yoktu. Ama yine de inanıyordum
hikâyeme ve mucize gerçekleşti. Bir gün telefon çaldı, okula çağırdılar. Gittiğimde edebiyat
kulübünde hocalar ve benden büyük öğrenciler bana şaşkın şaşkın bakıyor, tebrik
ediyorlardı; Mösyö Hristo’yu, uçmasını ve bunun aklıma nereden geldiğini soruyorlardı.
Hayatımda ilk defa yazarlık duygusunu orada hissetmiştim.
Bugün “Mösyö Hristo”, dünya edebiyatının önemli antolojilerinde o gün yazıldığı gibi, hiçbir
değişime uğramadan, birçok dile çevrilmiş biçimde yaşıyor. Mösyö Hristo bu hikâyeyi
okuyamadı, çok yaşlıydı ve biz o mahalleden taşınmıştık…”
Öyküleri İngilizce, Fransızca, Almanca, İtalyanca, Japonca, Çekçe, Urduca ve
Hintçe’ye çevrildi. 1986’da öykülerinden bir demet Almanca olarak Almanya’da yayınlandı.
Eserlerinde ironi ve eleştirinin ağır bastığı gerçek dışı bir evren oluşturur. Düşle gerçeğin
yaşananla tasarlananın iç içe örüldüğü öykü ve romanları zengin bir düş gücünün ürünüdür.
BÜYÜLÜ GERÇEKÇİLİK
Gerçek ve fantezinin bir karışımı olan büyülü gerçekçilik, Latin Amerika’da oluşan bir
akımdır. Büyülü gerçeklik nitelemesine ilk kez Avrupa’da 1925 yılında Alman yazarı Franz
Roh’un soyut ekspresyonist ressamları eleştiren yazılarında rastlanır. İlk kez Kübalı romancı
Alejo Carpentier’in adını koyduğu bu tür, Latin Amerika’nın günlük hayatındaki fantastiği
açığa çıkaranlar arasında özellikle Marquez’in elinde olağanüstü anlamlar ve biçimler
kazanmıştır. Bu kavram, Türkiye'ye bir akım niteliğiyle ancak 1980'li yıllarda ulaşır.39
�Büyülü gerçekçilik (Magischer Realismus), mucizelerin ve olağanüstü olayların, alışılagelmiş
olaylar biçiminde algılandığı ve insanların, yaşadığımız dünyanın geçerli yasalarının ötesinde
özelliklerle donatılmış olduğu, gizem dolu bir dünyayı ifade eden bir terimdir. Bu özelliğe
sahip olan kurgular, hayatta gerçekleşmesi imkânsız olan durum, olay ve kahramanları, itibarî
âlemde normalmiş gibi gösterir. Gerçeği ve fantastiği birleştirerek her şeyi doğal bir şekilde
sunar. Böylelikle sıradan olayları gerçek dışı bir masal gibi anlatır. Bu kurmaca dünya içinde
her şey, hikâyedeki karakterler tarafından tipik bir hayat olarak kabul edilir. Olaylar ne kadar
olağan dışı olursa olsun, durum alışılagelmiş bir biçimde gösterilir.
Büyülü gerçekliğin anlatımında batıl inançlar, hayaletler, cinler, periler ve doğaüstü
olaylar doğruluğu şüphe götürmez bir biçimde, gerçek bir olaymış gibi anlatılır. Kurmaca
dünyaları büyülü yapan da bu özelliğidir. Gerçeğin ve düşün iç içe halkalar oluşturduğu bu
anlatım biçimi çeşitli yönleriyle düşsü gerçeklikten ve fantastik kurgudan ayrılır. Kahramanın
bir düş dünyası içinde yaşaması, büyülü gerçekliğin fantastik kurgu ile birleşen noktasıdır.
Ancak fantastik kurgularda hikâye kahramanı ve okur, olayların düş veya rüya olduğunu,
gerçek dünyanın kurallarına aykırı durumlar yaşadığının farkındadır.
Büyülü gerçeklik ise düşsü gerçekliğe dayandırılmakla birlikte fizikî dünyanın
yasalarını göz ardı eder. Düşsü gerçeklikle çok yakın anlam alanlarına sahip olan büyülü
gerçekçilik, rüya gibi bir kurguyu işler. Düşsü gerçeklikte anlatıcı herhangi bir unsuru
kullanarak olayların gerçekte yaşanmasının çok da mümkün olmadığını bir şekilde ifade eder.
Bu yüzden anlatıcı ve kahraman, gerçek ve düş arasında mekik dokur. Ancak büyülü gerçekçi
dünyada gerçeğe dönüşler, düşsü gerçeklikteki kadar yoğun değildir. Latin Amerika’da ortaya
çıkan büyülü gerçekçilik ve postmodernizm son dönemlerde dünya edebiyatlarını fazlasıyla
etkiler konumdadır. Bu tür eserler, kurmacalıkları uç noktalardadır. Dış dünyadan soyutlanmış
olan ve iç dünyayı öne çıkartan bu kurgular, anlatılanları inandırıcı bir dille sunar.
Yazara ve kurguladığı kahramana sağladığı özgürlük çok geniştir. İnsanı ve anlattığı
gerçekliği de büyüleyen bir yaratma gücüne sahip olan büyülü gerçekçi yazar, geleneksel
anlatım biçimlerinden uzaklaşarak farklı teknikler kullanır. Dış dünya karşısında insanın iç
gerçekliğini sezgili bir biçimde gösteren bu anlayış, insanın, hayatın ve eşyanın bilinmeyen
yönlerini ortaya çıkarır. İç gerçekliğin ayrıntılı anlatımıyla birlikte, yazar ve okur gerçekle
yüzleşir ve onu çözmeye çalışır. Bu yüzden amaç hayalî olgular veya dünyalar yaratmak
değildir.
�Büyülü gerçekçilikte metinler, insanın çevresi ve kendisi arasındaki gizemi ortaya
çıkarmak için kurgulanır. Hayata yeni bir bakış açısı getirme amacıyla hareket eden büyülü
gerçekçi yazar, fizik kanunlarıyla açıklanan olayların yerine hayal gücünü getirir. Bu sebeple
büyülü dünyada gerçekleşen olaylarda mantık aranmaz. İnsan mantığının geleneksel bakış
açısının ellerinden kurtulduğu bir dünyada var oluş meselesini farklı bir boyutta işleyen
büyülü gerçekçi yazar, okura bu yolla çeşitlilik sunar. Postmodern edebiyatın getirdiği bu
yolla, insan zihninin sınırları zorlanarak gerçekliğe bir çeşit darbe vurulmuş olur. Böylelikle
okurun bilinenin sınırları dışında düşünmesini sağlamış olur. Bu anlatılarda olağan olan
tuhaflıklardır.
Gerçeğin beklenmedik bir biçimde, bir rüyadaymış gibi hızlı değişimi farklı bir estetik
yapıyı da beraberinde getirir. “Büyülü gerçekçilik, dili büyüye dönüştürürken insanı ve
anlattığı gerçekliği de büyüleyen bir yaratma gücü”dür. 40 Fantastik edebiyatta geniş yer
tutan büyülü gerçeklik, Marquez’in hemen hemen tüm romanlarında belirir. Gabriel Garcia
Marquez, Yüzyıllık Yalnızlık romanıyla büyülü gerçeklikte asıl başarısına ulaşır. Marquez,
büyülü gerçekçiliğin mitlerden, büyüden, doğanın yarattığı sıra dışı olaylardan, Latin
Amerika’nın biricik yaşam biçiminden ve Avrupa gerçekçiliğinin gereksiz görüp dışladığı
deneyimlerden oluştuğunu söyler.
Angel Fiores, bu tür romanları ‘gerçeğin yanında gerçeküstü oluşumlara da yer veren,
bu ikisinin iç içe girdiği ve neyin gerçek neyin gerçeküstü olduğunun kimi zaman
ayrımsanamadığı özel bir anlatı”
şeklinde değerlendirirken Chanady, büyülü gerçekliği
“gerçeküstünün kurduğu masalsılığın altında eleştirisini kolaylıkla yapan, bir ‘alt ses olarak
düşünür. Gerçekleşmesi mümkün olmayan olayları bir metafor haline sokarak inandırıcı kılan
büyülü gerçekçi yazar, çevresindeki gerçeği eserine aynen yerleştirmez.
Gerçeği karmaşık ayrıntılarla okura sunmaya çalışır. Yeni Roman akımının ortaya
çıkmasıyla birlikte bu kurgulara ilgi daha da artar. A. Robbe-Grillet, N. Sarraute, M. Butor, C.
Simon, Miguel Asturias, Carlos Fuentes, Mario Vargas Llosa, Julio Cortazar, Jorge Amado,
Isabel Allende, Cabrera Infante, Manuel Scorza, Vascancelos, Manuel Puig, Jorge Lois
Borges, Günter Grass, Milan Kundera, Arundhati Roy, Toni Morrison gibi yazarların
eserleriyle geniş kitlelere ulaşır. Bu isimlerin dışında, Cervantes’in kaleme aldığı Don Kişot,
büyülü gerçekçi kurgunun ilk örneği olarak kabul edilir. Bu görüşe göre, “edebiyatta ilk büyü
'yel değirmenlerine saldırmakla' başlar.”
�Yunan yazar Mara Meimaridi'nin İzmir Büyücüleri adlı eseri, büyülü gerçekliği
barındıran bir eserdir. Eserde tarih zemini kuvvetli bir unsurdur ve bu unsurlar büyülü bir
dünyanın gizemi içerisinde okura sunulur. Salman Rushdie, Fuentes, Borges gibi isimler,
büyülü gerçeklik akımının öne çıkan yazarları arasındadır. Salman Rushdie, Geceyarısı
Çocukları isimli eserinde gerçek, düş, gizem ve büyüyü fantastik unsurlarla kaynaştırmıştır.
Türk Edebiyatının başarılı isimlerinden Latife Tekin de büyülü gerçekçi kurgularıyla
dikkatleri üzerine çeker. Eserlerinde bir tür büyülü gerçekçi üslup oluşturan yazarın Sevgili
Arsız Ölüm romanında fantastik unsurlar yoğunluktadır. Ancak bu yoğunluğa rağmen Tekin,
gerçeği göz ardı etmeyerek fantastik dünyayı olağan bir şekilde anlatır. Handan İnci’ye göre
Sevgili Arsız Ölüm, bu yönleriyle Latin Amerikalı Marquez’in, Batı’nın ampirik gerçeklik
kavramını altüst ettiği Yüzyıllık Yalnızlık adlı romanına benzetilir.
Cinler ve perilerle insanların iç içe yaşadığı, masalsı bir kurguya sahip olan eserde, bir
köylü ailenin şehre alışma çabası işlenir. Romanda fantastik unsurlar Atiye’nin düşüyle
başlar. Dirmit isimli kahraman kullanılarak birtakım olağanüstülükler verilir. İsimleri ve
özellikleri açıkça verilen Kepse, Sarıkız, Kişner Oğlan ve Küllük Cini kurguda ayrıntılı yer
tutar. Hatta kahramanların hayatlarını bu cinler belirler. Fantastik unsurların ağır bastığı bu
büyülü gerçekçi romanda köy ve kent gerçeği de başarılı bir şekilde gözler önüne serilmiştir.
İMPARATOR ÇAY BAHÇESİ
Eserin ön sözünde Nazlı Eray’ın gerçekçi bir yazar olduğu anlaşılmaktadır.
Yazar kitabın içinde geçen belli başlı unsurların gerçeğin aynısı olduğunu bile dile getirmiştir.
“İmparator Çay Bahçesi Bartın’da tasarlandı; Ankara’nın değişik pastanelerinde,
çay bahçelerinde, Bodrum’un bazı kahvelerinde kaleme alındı. Roman bütünüyle
insanlar arasında yazılıp tamamlandı.
Romanda yer alan Japon oyun makineleri aslının aynısıdır.İmparator Çay
Bahçesi’ni yol kenarında gördüğüm an, tüm yapıt çalkalandı ve her şey birden
yerli yerine oturdu. Tıpkı bir mevsim gibi…”
Zamana Bağlı Fantastik Unsurlar
Postmodernizm, tek bir gerçek, tek bir anlam vardır, anlayışı yerine birden çok
gerçek ve anlam vardır, düşüncesini edebiyata kazandırmıştır. Postmodernizmin unsurlarını
�eserlerinde uygulayan Nazlı Eray, zaman problemini de bu anlayış çerçevesinde
şekillendirmiştir.
Zamanın geçişliliğini öne çıkararak gerçeklik fikrini yıkmak ve hayalî bir dünya
kurgulamak isteyen Eray, gerçekle kurmacayı iç içe geçirirken anlatı zamanlarında çeşitli
oynamalar yapar. Zamanda yolculuğa çıkma motifi sık kullandığı fantastik unsurlarındandır.
Başka zamanı yaşamak veya o zamanın insanı olmak, çevresindeki kahramanları da bu
yolculuklara çıkarmak yazar için âdeta bir oyundur. Zamanlar arası yolculuklarda geçişleri
her anlatısında farklı bir şekilde yapar. Ayrıca zamansızlık da kahramanlarının yaşadığı belli
problem alanlarındandır.
Dünden bugüne, bugünden geçmişe ve geleceğe geçişlerle okuyucusunu çeşitli
maceralara sürükleyen Eray, bu özelliğiyle eserlerine masalsı unsurlar katar.
İnsanoğlu düşlerini, özlemlerini, mutsuzluklarını dile getirmek için olağan’ı değil
hayalî olanı ağırlıklı olarak kullanır ve bu doğrultuda düşselliği yakalamaya çabalar. Eray’ın
amacı da zamanı çeşitlendirerek anlatıya yeni bir gerçeklik kazandırmaktır. Zaman konusu,
hemen hemen her eserinde fantastik yapıyla yer alır.
Eserlerinde zamansızlığı kullanmasının nedenini bir söyleşide şöyle açıklar:
“Kolumdaki
saate
çok
bağlıyım.
Başucumda
saat
olmadan
uyuyup
uyanamıyorum. Oysaki yazarken bende zaman mefhumu yok. İnce zaman
çizgisini, ölümle yaşam çizgisini sevmiyorum ve atıyorum yazdıklarımdan.
Zamanla çok ilgiliyim ama zamanı karıştırmayı seviyorum. Bir de beynimin bir
yarısında bir zamansızlık, sonsuza uzanan bir koridor var.”
Zamansızlığı daha iyi ifade edebilmek için saat mefhumunu kullanmamaya
dikkat eder. Anlatıcıya
‘’ Acaba gecenin saat kaçı, bilmiyorum. Zaman geç olmalı…’’
sözlerini söyleterek kurguyu zamanı olmayan bir duruma getirir.
Zaman çizgisinin dışında yer alış, zamanda sürekli ve hızlı atlayışlar
da belirgindir. Anlatıcı, zamanın dışında olduğunu sürekli vurgular:
‘’ Aysız, karanlık bir gece. Ayakkabılarımın topuklarını soyan arnavutkaldırımlı
yollarda nefes nefese koşuyorum. Saati bilmiyorum, çünkü hiçbir istasyon binası
geçmedim, ortasında saat kulesi olan bir alana düşmedi yolum…’’
�Mekana Bağlı Fantastik Unsurlar
Nazlı Eray, herhangi bir mantıksal sıra takip etmeden kurguyu farklı mekânlara
götürür. Mekânda yaptığı ani değişiklikler, romanlarındaki fantastik unsuru ortaya çıkartır.
Gerçek olanla hayalî olanı sentezlemek için kahramanlarını çeşitli mekânlarda bir araya
getirir. Anlatıcı, bir mekândan diğerine hiçbir açıklama yapmadan geçer. Gerçek dünyadaki iç
ve dış mekânlardan düşsel dünyanın zengin ve farklı mekânlarına geçiş, çerçeve öykünün
içindeki olayların zincirleme şeklinde genişlemesiyle sağlanır. Fantastik anlatımlarda bütün
olayların tesadüfen gelişmesi mekânları da farklılaştırır.
“İstanbul’da mıyım, İzmir’de miyim, Ankara’da mıyım tam kestiremiyorum.”
cümlesiyle başlar. Bu anlatıdaki mekân belirsizliğinin göstergesidir. Arzum
Apartmanı’na tesadüfen girip orada kendini bekleyen iki insanı gören anlatıcı
büyük bir şaşkınlık duygusuna kapılır. Gizemli dünya daha anlatının başında
belirir. İlk düşsel mekân gece karanlığında anlatıcının gözüne çarpan Arzum
Apartmanı’dır. Bu apartman şu şekilde tasvir edilir: “Yılların izini üstüne çekmiş,
bilmediğim bir geçmişi giyinmişti sanki. Arzum Apartmanı… Ağır camlı, demir
kapısını ittim… Merdivenler eskiydi, bazı basamakları aşınmıştı… O rüya ışığı
yeniden aydınlatmıştı apartmanın içini.”
Bu apartmanda tesadüfen gerçekleşen olaylar belirsizliğini korurken, Gül ablanın
evine ani bir geçiş yapılır. Ardından Eski Cebeci Mezarlığı’nda roman kahramanları yavaş
yavaş belirmeye başlar. Erkeklerin sevdikleri ve hayal ettikleri kadınları düşündükleri yer
olan Taşhan, her gece erkekler ve hayal kadınları ile dolar taşar. Yarı karanlık bir dünya
şeklinde tasvir edilen Taşhan’a gelen kadınların kimileri ölülerdir, kimileri ise yaşayan
varlıklardır. Ancak ortak noktaları hepsinin de hayal olmalarıdır
Romanda, anlatıcının Gece ile yer değiştirmesi sonucu yeni düşsel mekânlar
ortaya çıkar. Gece ile yer değiştikten sonra anlatıcının tesadüfen bulduğu İmparator Çay
Bahçesi şu şekilde tasvir edilir:
“Anlatması çok zor, dedim. Bir garson var, boş masalar, iskemleler var, yaşlı bir
Generalin bir köşeye atılmış pirinç saplı bastonu; şuh bir kadının siyah, üstü
payetlerle işli gece çantası; dudaklarına götürdüğü şampanya kadehi; bu iki
kişinin birdenbire baktıkları bir çizgide oluşan elektrik akımı… Aşk ve tutku
çizgisi yani… Garsonun bu çizgiye kazara girişi, çok eskiden yitirdiği sevgilisi ile
�bu çizginin içinde debelenirken sevişmesi, ölümle yaşam arasında gidip gelişi…
Ölmek pahasına da olsa bu olayı yeniden yaşamak için çizgiye, yani o akımın
içine tekrar dalışı… Her şey var orada!”
SONUÇ
Nazlı Eray, roman ve öykülerinde fantastik ve gerçekçiliği bir arada harmanlamış
başarılı bir postmodern yazardır. Yazar, kendine has oluşturduğu bir üslupla romanlarını ve
öykülerini kaleme almıştır.
İmparatorluk Çay Bahçesi romanı da diğer romanlarında olduğu gibi okuyucunun
alışık olmadığı bir tarzdadır. Kitabın ilk sayfalarında gerçeklik ile kurgunun harmanlanması
biraz kafa karıştırmıştır. Fakat bu durum sayfalar ilerledikçe doğallaşmıştır. Kitap neredeyse
hiçbir sınır gözetmeyen fantazi dünyasıyla birleşiyor. Gelenekselcilikten uzak,
klasikleşmemiş bir yazar…
Nesrinde ki sadelik ve yalınlıkla birlikte anlatımda ki duruluk dikkat çekicidir.
Cümleleri okurken içinde kaybolmam ve kelimelerin ahenkli dünyası yazarın
olağanüstülüğünün kanıtı diyebiliriz. Son olarak insanın ne kadar ilginç bir iç dünyası ve
hayal gücü olabileceğini gözler önüne seriyor.
KAYNAKÇA
ERAY, Nazlı. İmparator Çay Bahçesi, Everest Yayınları, İstanbul, 2015
Nazlı Eray İmparator Çay Bahçesi Kitap Değerlendirme Semineri
�
Dublin Core
The Dublin Core metadata element set is common to all Omeka records, including items, files, and collections. For more information see, http://dublincore.org/documents/dces/.
Extent
The size or duration of the resource.
3592
Title
A name given to the resource
NAZLI ERAY’IN İMPARATOR ÇAY BAHÇESİ ROMANINDA FANTASTİK UNSUR OLARAK ZAMAN VE MEKAN KAVRAMLARI
Author
Author
Saritosun, Emine Nur
Abstract
A summary of the resource.
ÖZET Büyülü gerçekçilik Latin Amerika’nın roman alanında en üretken dönemi olarak bilinen 1950’ler ve 1960’larda farklı şekillerde ortaya çıkmış bir anlatım tarzıdır. Büyülü gerçekçilik kavramı, Türkiye'ye bir akım niteliğiyle 1980'li yıllarda ulaşır. Büyülü gerçekçilik özellikle yirminci yüzyıl Latin Amerikan edebiyatında gelişmiştir. Bu anlayış fantastikten ve masaldan ayrı olarak yeni gerçekliği kavramanın ve anlatmanın bir çabası olarak ortaya çıktığı söylenmektedir. Nazlı Eray (d.1945), Türk edebiyatına önemli yenilikler getirmiş yazarlardan birisidir. 1959’ da henüz ortaokuldayken kaleme aldığı ‘Mösyö Hristo’ ile edebiyat dünyasına adımını atmıştır. Gerçeküstücülük akımının niteliklerini taşımakla beraber bunu eserlerine yansıtmıştır. Bu makalenin amacı, Eray’ın İmparator Çay Bahçesi yapıtında büyülü gerçekçilik yönünden değerlendirerek, onun bu tarzda zaman ve mekan unsurlarına nasıl şekil verdiğini incelemektir. Nazlı Eray’ın seminerine katılarak kitap hakkında veriler elde edilmiştir. Araştırma ve inceleme yöntemiyle de bu veriler sentezlenip yazıya aktarılmıştır. Türk edebiyatında fantastik unsur olarak kullanılan zaman ve mekan kavramları, farklı yönleriyle edebi eserlerde yer almıştır. Yazarın yapıtında büyülü gerçekçiliğe göre zaman ve mekan kavramlarının farklı yönlerden tasvir edilmesi, onun büyülü gerçekçi anlatım tekniklerini ustaca kullandığının göstergeleri olduğu görülmüştür. Eray, örnek aldığı Gabriel Garcia Marcus, Sait Faik Abasıyanık, Ahmet Hamdi Tanpınar, Sevim Burak ve eserlerinde de yer verdiği Stalin, Evo Poren’den aldığı ve kendi fikir dünyasıyla sentezleyerek, özgün eserler vermiştir; bu yapıtında da zaman ve mekan kavramlarını fantastik unsurları kullanarak şekillendirmiştir. Anahtar Sözcükler: Nazlı Eray, Büyülü Gerçekçilik,İmparator Çay Bahçesi. ABSTRACT Magical realism in the novel areas of Latin America, known as the most productive period in the 1950s and is a narrative style emerged in the 1960s in different ways. The concept of magical realism, with a current nature to reach Turkey in the 1980s. Magical realism is particularly developed in the twentieth century Latin American literature. This approach is said to grasp the new reality as distinct from fantasy and fairy tales and emerge as an effort to tell. Nazli Eray (d.1945), the author is one of the major innovations brought to Turkish literature. 1959 is not yet in junior high penned 'Hristo Monsieur' and took a step into the world of literature. Although the move has reflected on the nature of the Surrealist movement that works. The purpose of this article, Eray Emperor's Tea Garden building in evaluating the direction of magical realism, is that this kind of time and gave her to examine how the shape of the space component. Nazli Eray participating in the seminar about the book data was obtained. The research and investigation methods were also synthesized data transferred to this article. When used in Turkish literature as elements of fantasy and space concepts, it has been involved in different aspects of literary works. The author's work is to describe the different aspects of the concept of time and space according to magical realism, it was found to be skillfully uses his magical realistic narrative techniques that indication. Eray, samples received by Gabriel Garcia Marcus, Sait Faik Abasıyanık, Ahmet Hamdi Tanpınar, Stalin gave Sevim in the John and art works, taken from Evo porém and to synthesize their own idea of the world, has original works; the concept of time and space in this building is shaped using elements of fantasy. Key Words: Nazli Eray, Magical Realism, Emperor Tea Garden.
Date
A point or period of time associated with an event in the lifecycle of the resource
2016
Keywords
Keywords.
Conference or Workshop Item
PeerReviewed
PI Oriental languages and literatures
-
https://eprints.ibu.edu.ba/files/original/ff7893a1c7c158a4eccdc4034b9616ab.pdf
cb9e4376b4765219c73bbae09064994f
PDF Text
Text
Orta Öğretim Düzeyindeki Yabancı Öğrencilere Türkçe Kelime Öğretimi
Erol SÖĞÜTLÜ
Özet
Yabancılara Türkçe öğretimi gün geçtikçe artarak devam etmektedir.Yabancılara Türkçe
öğretiminde üzerinde durulması gerekli konulardan biri de kelime öğretimidir. Yabancılara
Türkçe öğretimi yapabilmek için dili öğrenen kişiye, ders içinde hedeflenen kelimeleri
öğretmek ve öğrendiği bu kelimeleri günlük hayatta kullanabilmesi çok önemlidir. Türkçe
dersinde öğretilecek kelimeler, kişinin öğrendiği dili rahat kullanabilmesi için, o kültürün
insanlarıyla iletişime geçebilmesi ve o dilin kültürünü daha iyi tanıması için gereklidir. Türkçe
öğrenen yabancılara, ders içinde öğretilen bu kelimelerin dillerin üzerinde hem fikir olduğu
dört temel beceri alanlarında kullanılabilmesi için farklı çalışmaların yapılması gereklidir. Bu
çalışmada amaç ortaöğretim kurumlarında Türkçe öğrenen yabancılara ders esnasında öğretimi
yapılacak kelimelerin hangi yöntemlerle öğretileceği ve kelime öğretimine yönelik ne gibi
etkinliklerin yapılacağı üzerinde durulmuştur. Yabancılara Türkçe derslerinde mutlaka kelime
öğretimi çalışmaları yapılmalıdır. Bu çalışmalar kelime bilgisinin artmasına yönelik olmalıdır.
Türkçenin yabancı dil olarak öğretiminde kelime öğretimine yönelik kullanılacak yöntemler ve
yapılacak çalışmalar dilin kalıcılığı açısından son derece önem arzetmektedir.
Anahtar Kelimeler: yabancılara Türkçe öğretimi, dilbilgisi, kelime öğretimi, yöntemler,
kelime bilgisi.
Türk Dili ve Edebiyatı, Uluslararası Burç Üniversitesi, Saraybosna, ersogutlu@gmail.com.
1
�Vocabulary Instruction in Teaching Turkish as a Foreign Language at
Secondary School Level
Teaching Turkish to foreigners is becoming more dynamic thus bringing new perspectives to be
unfolded in the field of foreign language teaching. One of the issues that need to be addressed in
teaching Turkish as a foreign language (TFL) is vocabulary instruction. Teaching the target
words and enabling the learners to use them in everyday life is a very significant element in TFL
teaching. TFL learners need the vocabulary learned in TFL classes in order to be able to use the
language fluently, to communicate with native speakers and to learn their culture as well.
Different studies need to be done on the ability of TFL learners to use the acquired vocabulary
productively in the four skills in the target language. Developing and identifying teaching
strategies and techniques that maximize learners’ vocabulary acquisition and their ability to store
and retrieve target vocabulary is an issue that that should the focus of more studies. This study
addresses the issue of vocabulary teaching strategies that can be implemented in teaching
Turkish as a foreign language at primary and secondary school level. It focuses on a description
of methods and techniques accompanied by specific examples.
Key words: teaching Turkish as a foreign language, grammer, vocabulary, vocabulary
teaching, methods.
2
�Giriş
Kelimeler, dillerin temelini meydana getirir. İnsanların kelime bilmeden birbirleriyle
iletişime geçmeleri mümkün değildir. Kelime eksikliği veya kelime yetersizliği sorunu yaşayan
dil öğrenimi yapan kişiler, öğrenmekte oldukları dili anlamada ve konuşmada sorunlar yaşarlar.
Türk dilini öğrenen yabancılar bu dili aktif olarak kullanmak istiyorlarsa, yeterli düzeyde kelime
bilgisine sahip olmaları zorunludur. Eğer dili öğrenen kişinin kelime bilgisi yeterli değilse; o kişi
öğrendiği dili rahat kullanamaz. Yabancılara Türkçe öğretiminde dili öğrenen bu kişiler o dilin
dilbilgisini çok iyi öğrenseler bile kelime bilgisi yetersiz ise; kelimeleri tanıma ve anlama imkanı
yoksa o dili konuşan bireylerle sağlıklı bir iletişime geçmeleri mümkün değildir.
Dilde duygular ve düşünceler iç içedir. Dil öğrenimi yapan kişiler tarafından duygular ve
düşünceler, kelimeler sayesinde iletişim kurmak istediğimiz bireylere iletilir. İletişimin sağlıklı
bir şekilde kurulmasında en temel vasıta muhakkak ki kelimelerdir. Kelimeler, istenilen mesajın
karşımızdaki bireye ulaşabilmesinde çok hayati öneme sahiptir. Bundan dolayı YTÖ derslerinde
kelime öğretimi üzerinde ayrıca durulması gerekmektedir. Kelimelerin dildeki telaffuzları
üzerinde çok sık uygulamalı çalışmalar yapılmalıdır.
YTÖ’nde ders materyalleri olarak hazırlanan ders kitapları, çalışma kitapları, flaş kartlar
ve etkileşimli CD’ler mevcuttur. Bu belirtilen materyaller YTÖ’nde ders içerisinde kelimelerin
öğretilmesinde temel baz alınacak kaynaklardır. Bu kaynaklar baz alınarak öğretimi yapılacak
kelimelerin, dili öğrenen kişide kalıcı olabilmesi için daha farklı uygulamalar düşünülerek hayata
geçirilmelidir. Dil öğrenimi yapan yabancı bireylerde, kelime öğretiminin sağlıklı yürüyebilmesi
için o bireylerdeki kelime öğrenme süreci ders öğretmenleri tarafından sürekli olarak takip
edilmelidir. Yabancılara Türkçe öğretimi dersi için işitsel ve görsel olarak çeşitli materyaller
hazırlanmıştır. Hazırlanan bu materyaller Türkçe dersinde aktif olarak kullanılmaktadır.
Yabancılara Türkçe öğretiminde dili öğrenen bireylerde kelime öğretimini geliştirmek
için, kelime bilgilerini artırıcı çalışmalarda bulunmak son derece önemlidir. Dil öğrenimi yapan
kişilerde kelime bilgisinin zenginleşip gelişmesi ihtiyaca binaen hayat boyu devam eder.
Yabancılara Türkçe öğretimi derslerinde dili öğrenen bireylerin öğrenme şekillerinin farklı
olduğunu göz önüne alarak farklı planlamalar yapılmalıdır. Öğrencilerin ilgilerine, ihtiyaçlarına
ve dikkatlerine yönelik Türkçe kelime öğretimi etkinlikleri hazırlayıp ders içerisinde uygulamalı
olarak yapılmalıdır. Yabancılara Türkçe öğretimi derslerinde öğretimi yapılacak Türkçe
kelimeler, farklı argümanlarla ve yöntemlerle öğretilirse kelimelerin kalıcılığı sağlanmış olur.
3
�YTÖ (Yabancı dil olarak Türkçe Öğretimi) dersinde dil öğretim çalışmaları yapan
öğretmenler
çok yönlü ve donanımlı olmalıdır. YTÖ dersi veren öğretmenler, derste yeri
geldiğinde tiyatrocu, yeri geldiğinde bir müzisyen, yeri geldiğinde bir sanatçı, yeri geldiğinde bir
ressam olmalıdır. Öğretmen, Türkçe öğretiminin yapıldığı ortamı sürekli canlı, eğlenceli ve
donanımlı hale getirmede çok önemli rolü bulunur. Öğrenci, Türkçe öğretiminin yapıldığı ortamı
uygulama alanı olarak görmelidir.Türkçe öğretiminin yapıldığı ortamlar dil öğrenimi yapan
kişilerin ilgiyle geldikleri ve zamanın bitmesini istemedikleri yerler haline getirilmesi
gerekmektedir.
1
Yabancılara Dil Öğretiminde Kelime Öğretimi
Yabancı dil olarak Türkçe Öğretimi üzerine yapılan çalışmalar son zamanlarda önem
kazanmıştır. Yeni bir dal olan “Yabancılara Türkçe Öğretimi” adı altında yapılan çalışmalar çok
yeterli değildir. Yabancılara Türkçe öğretiminde kullanılan ders kitaplarında ve Türkçe
öğretiminin yapıldığı kurumlarda bazı konuların ele alınış ve veriliş biçimlerinde farklılıklar
görülebilmektedir. Yabancılara bir dilin nasıl öğretileceği üzerinde uzun yıllar sürekli tartışmalar
yapılmış ve farklı fikirler ortaya konmuştur.
“Dil insanlar arasında anlaşmayı sağlayan tabiî bir vasıta, kendine mahsus kanunları olan
ve ancak bu kanunlar çerçevesinde gelişen canlı bir varlık, temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış
bir gizli antlaşmalar sistemi, seslerden örülmüş içtimâî bir müessesedir” (Ergin, 2004: 3).
Kelimeler ya da sözcük diyeceğimiz kavram, dillerin öğrenilmesinde çok önemlidir.
Kelimelerde duygular ve düşünceler yüklüdür. Kelime öğretimi, dil öğretiminin sağlıklı
yapılabilmesi için üzerinde çok çalışılması gerekilen bir konu başlığıdır. Dilbilimciler ses, anlam,
dizim ve biçim yönü bulunan kelime kavramında çok çeşitli tanımlamalar yapmışlardır. Türkçe
Sözlük’te kelime, “anlamı olan ses veya ses birliği, söz, sözcük (Türkçe Sözlük: 1264)” olarak
tanımı yapılmıştır. Korkmaz ise kelime kavramını şekil ve anlam bakımından irdeleleyerek
kelimenin daha detaylı bir tanımını yapmıştır.
Korkmaz’a göre kelime, “bir veya birden çok heceli ses öbeklerinden oluşan, aynı dili
konuşanlar arasında zihinde tek başına kullanıldığında belli bir kavrama karşılık olan somut veya
belli bir duygu veya düşünceyi yansıtan soyut yahut da somut ve soyut kavramlar arasında ilişki
kuran dil birimi”dir (Korkmaz,1992:100).
4
�Kelimeler, insanın yaşadığı zaman dilimlerinde kazandığı tecrübelerin hafızada
depolanmış şeklidir. Depolanması hafızalarda yapılan kelimeler, bireyin yaşadığı olayların ve
hareketlerin sonucunda ortaya çıkar. Harris ve Spay kelimeleri “ifade edici” ve “alınan” olmak
üzere iki grup altında toplamaktadır (Akyol,1997: 46-47).
Harris ve Spay’in fikirlerine göre kelimeler, okuma ve dinleme yoluyla kazanılır.
Konuşma ve yazma becerilerinin kullanılmasında ifade edici kelimelerden yararlanılır. Kantemir
(1997: 178) kelimeyi, “ anlam taşıyan ve cümlenin kurulmasında etkin rol oynayan ses ya da
sesler topluluğu” olarak tanımlar. Duyu organları aracılığıyla zihnin dıştan algıladığı nesneler ve
imgelerin dille ifade edilme ihtiyacı ses, sözcük ve kavramları doğurmuştur. Sözcük ve kavram
arasında sıkı bir ilişki vardır (Karatay, 2007:142). Sözcük, söylendiğinde onu karşılayan kavram
akla gelir. Bunların oluşması için de nesnenin beyinde tasavvurunun bulunması ve bunu ifade
eden bir sözün olması gerekir (Alperen, 2001: 39). Kelimeler, insan yaşantısının sonucu olarak
hazıfalarla depolanır. Kişi, hafızasında depoladığı kelimeleri kullandığı ölçüde değer kazanır. Bir
insanın kullandığı sözcüklerin tümüne sözcük dağarcığı denir (Vardar,1998: 190).
Kelime dağarcığının veya kelime hazinesinin, önemli bir işlevinin olduğunu kişinin
duygularını, düşüncelerini rahat bir şekilde ifade etmesinde ve söylenen her şeyi anlamasında
görebiliriz. Kelime dağarcığı, bireyin öğrenme yaşantısı sonucunda bellekte depolanan birikimi
ifade etmektedir (Güleryüz, 2002:13). Yabancı bir dil öğrenen öğrencilerde kelime hazinesinin
zengin olması onların anlama, okuma, dinleme, konuşma ve yazma becerilerini diğer öğrencilere
göre daha etkili kullanmaları doğaldır.
Öğrencilerin dildeki kelime hazinelerinin zenginliği diğer derslerdeki başarısını ve
insanlarla etkileşimini olumlu yönde etkilediği bilinen bir gerçektir. Öğrencilerin, okuduklarını
veya dinlediklerini tam ve doğru olarak anlaması; anladıklarını, düşünüp tasarladıklarını söz ve
yazıyla etkili bir biçimde anlatması kelime servetinin zenginliğine (Sever, 2000: 13) bağlıdır.
Öğrencilerin kelime dağarcığını geliştirmelerinin en verimli ortamı dil dersleridir. Kelime
dağarcığının yeterli zenginlikte olması gramer, fonoloji, morfoloji vb. konuların öğretilmesinde
de önemli bir yer tutmaktadır. Aygün (1999:7) “ yeterli bir sözcük dağarcığı olmayınca ne
fonetik ne de iletişim çalışmaları yürütülebilir.” diyerek kelime öğretiminde kelime bilgisinin
önemine vurgu yapmaktadır.
5
�2
Yabancılara Türkçe Öğretiminde Kelime Öğretim Yöntemleri
Yabancı dil öğretiminde bir dilin nasıl öğretileceği üzerinde dilin tarihi boyunca sürekli
tartışmalar yapılmıştır. Yapılan bu çalışmaların sonucunda dili en iyi ve en hızlı şekilde
öğretmek için yöntemler geliştirildi. Her bir yöntem diğer yöntemlerin alternatifi olarak ortaya
çıktı. Yöntem, dil öğretiminin sistemli halde yapılmasını amaçlar. Buna göre yöntem, sözlükte
“bir amaca erişmek için izlenen, tutulan yol, usul, sistem, prosedür, politika” ve “bilimde belli
bir sonuca erişmek için bir plana göre izlenen yol, metot” olarak tanımı yapılmaktadır
(http://tdkterim.gov.tr/bts/: 09.05.2013). Yöntem, bir yaklaşımın uygulamaya dökülmesidir ve
yöntemi geliştirilen kuramcılar etkinlik türleri, öğretmen ve öğrenci rolleri kullanılacak malzeme
ve izlence oluşturma konularında bir model oluştururlar ( Harmer,2007,Ricard ve Rodgers,2001).
YTÖ derslerinde, Türkçe öğrenecek kişilerin hızlı ve kalıcı bir şekilde Türkçe kelimeleri
öğrenmeleri için farklı yöntemler ve çalışmalar uygulanmalıdır. Yabancı dil öğretimi
uygulamalarının başarısı; temel alınan ilkeler ve yöntemlerin sınıf içindeki kullanım koşullarına
bağlıdır. Temel ilkeler; dil ve eğitim bilimcilerin çeşitli araştırmalar sonucu ulaştıkları bulgulara
göre oluşturulmuş bir dizi önermedir. Bu önermeler, temel ilkelere uygun bir sınıf içi
etkileşimini planlamak ve uygulamakla, yabancı dil öğretimindeki etkililikten söz edilebilir.
Yabancı dil öğretimindeki ilkelerden biri dört temel dil becerisini geliştirmektir. Bu beceriler;
dinleme, konuşma, okuma ve yazmanın işlevsel bütünlüğünden oluşmaktadır. Dili bir iletişim
aracı olarak kullanmayı öğretirken bu dört temel becerinin birlikte yürütülmesi gerekmektedir
(Demirel 1990: 23).
Bu dört temel becerinin geliştirilmesine yönelik pek çok etkinlik vardır. Yabancı dil
öğretiminde; belirlenen hedefler doğrultusunda sınıf içindeki etkinlikler, planlanarak
uygulanabilir. Öğretilecek konuların belli bir sıraya konulması, bu konuların basitten başlayarak
karmaşığa doğru, somut kavramlardan soyut olanlara doğru öğretilmesi ve böylelikle konular
arasında bir ardışıklık bulunması dil öğretim programlarının temelini oluşturan diğer bir ilkedir
(Demirel 1990: 24; 1997: 123).
Yabancılara dil öğretimi üzerinde bir dilin nasıl ve ne şekilde öğretileceği hep tartışma
konusu olmuştur. Çok dillilik, çok kültürlülük kavramlarının çok fazla önem kazandığı günümüz
dünyasında dillerin öğretilmesi ve yaygınlaştırılmasında yeni teknikler, yöntemler üzerinde
çalışmalar ve araştırmalar yapılmaktadır.
6
�Türkçenin yabancı dil olarak öğretiminde büyük önemi olan kelime öğretiminde, farklı yöntem
ve tekniklerin kullanılması da son derece gereklidir.
Yabancı dil öğretimi ile ilgilenenlerin, hiçbir yöntemin tutsağı olmamaları, öğretim
amaçlarına uygun her yönteme, yararlanılabilir gözüyle bakmaları gerekmektedir. Yabancı dil
öğretimi için yöntem seçme durumu söz konusu olduğunda, şu ya da bu yöntemi kesin bir
biçimde ret ya da kabul gibi iki zıt eksende bulunmak yerine, mevcut bilgi birikiminden etkili bir
biçimde yararlanma yolları araştırılmalıdır. Bu da yabancı dil öğreticilerinin, kuramsal
yaklaşımlar ve bunların yöntem kavramı çerçevesinde uygulamaya dönüştürülmeleri konusunda
analitik bilgiyle donatılmalarıyla mümkündür. Bu açıdan öğretmenlere herhangi bir yöntemin
dayatılması yerine, öğretim amaçları doğrultusunda sağlam yöntem bilgisi verilmeli ve böylece
onların kendi koşullarıyla tutarlı yöntemsel uygulamaları yapabilmelerini mümkün kılacak
düzeyde bilgi ve becerilerle donatılmaları sağlanmalıdır (http://www.dil-ogretim-yontemleriyaklasim-ve yontem tartismasi.html).
3
Dil Öğretiminde Kelime Bilgisinin Geliştirilmesine Yönelik Etkinlikler
Yabancılara Türkçe öğretimi derslerinde kelime öğretimine yönelik yapılacak çalışmalar
çeşitlendirilerek uygulanmalıdır. Bu çalışmalara öğretmenlerden daha çok öğrenciler ön planda
olmalıdır. Öğretmen, dersi yönlendiren ve ipuçlarıyla dersin zevkli işlenmesini sağlayacak
pozisyonda olmalıdır. Kelime öğretimini artırıcı her türlü yöntemler ve çalışmalar
Türkçe
derslerinde kullanılabilmelidir. Burada amaç o yöntem ve çalışmaların öğrencilere faydalı
olmasıdır.
3.1
Kelimelerin Kendi Dillerindeki Karşılığını Bulma ve Yazma
YTÖ derslerinde daha önceden tesbiti yapılan kelimelerin, öğretimi belirlenen konular
etrafında sıraya göre ve belli bir plan dahilinde işlenecektir. Konulara göre işlenecek bu
kelimeler öğrencilere hedef kelimeler olarak verilmelidir. Bu hedef kelimelerin kendi
dillerindeki anlamları öğrenciler tarafından bulunup kelime sözlük defterine yazılmalıdır.
Anlamları sözlüklerden bulunup kelime sözlük defterine yazılan bu hedef kelimelerin tekrarları
öğrenciler tarafından yapılmalıdır. Öğrencilerin hedef olarak belirlenen bu kelimelere aşina
7
�olmaları sağlanmalıdır. Bu çalışma öğretmen tarafından öğrencilere ödev olarak verileceği için
bu çalışmanın takibi ders içerisinde mutlaka yapılmalıdır.
3.2
Kelimelerin Telaffuzlarını Yapma
YTÖ derslerinde hedeflenen kelimelerin kendi dillerindeki karşılıkları sözlükten
bulunduktan sonra bu kelimeler öğrenciler tarafından sesli olarak tekrarlanmalıdır. Öğrenciler
tarafından sesli olarak yapılan bu tekrarlamalar öğretmen tarafından mutlaka kontrol edilmelidir.
Tekrarlamalar yapıldıktan sonra hedeflenen bu kelimelerin telaffuzlarında sıkıntı olan kelimeler
sesli olarak öğretmen tarafından söylenilmeli ve yazılışları tahtaya doğru biçimde yapılmalıdır.
Bunun dışında hedeflenen kelimelerin karşılıkları görsel kartlarla desteklenerek işitsel anlamda
daha farklı dinleme etkinlikleri yapılmalıdır.
3.3
Kelimelerin Yabancı Dillerdeki Karşılığını Öğrenme
YTÖ derslerinde hedeflenen kelimelerin kendi dillerindeki karşılığı sözlük defterlerine
bulunup yazıldıktan sonra kelimenin kendi anadilinin dışındaki anlamı sözlüklerden bulunup
yazılmalıdır. Yazılan bu kelimelerin Türkçe karşılıkları görsel kartlarla öğrencilere gösterilmeli
ve zihinde tutmaları
sağlanmalıdır. Görsel kartlarla gösterilen bu hedef kelimeler tahtaya
yazılarak öğrencilerden görsel kartlarla ilgili kelimeleri eşleştirmeleri istenir. Bu aktivite birkaç
kere tekar edilerek yapılır. Birkaç kere tekrarı yapılan bu aktivitenin öğretmen tarafından farklı
şekillerde değerlendirilmesi yapılarak öğrencilerin motive edilmeleri sağlanır.
3.4
Kelimeleri Tekrar Ederek Yazma
YTÖ derslerinde hedeflenen kelimelerin mutlaka tekrarı yapılmalıdır. Bu kelimelerin
tekrarları belli sayılarda deftere yazılarak yapılacağı gibi konuyla ilgili olan kelimelerin baş
harfleri verilerek belli sayıda sesli söylenmesi ya da deftere yazdırılması şeklinde de yapılabilir.
Kelime tekrarları kartlara yazılarak veya farklı cümleler oluşturularak da yapılabilir. Hedef
kelimelerin belirli sayıda tekrar edilerek yazılması bu kelimelerin zihinde kalıcı olmasına yönelik
bir çalışmadır.
8
�3.5
Kelimeleri Görsel Kartlarla Göstermek ve Seslendirmek
YTÖ derslerinde hedeflenen kelimelerin öğrencilerin hafızalarında daha kalıcı olması
için öğrencilerin önceden ilgili kelimelere ilişkin hazırlayıp getirdikleri resimleri kullanmak
öğrencileri motive etmede önemli olacaktır. Öğrenciler tahtaya kaldırılır. Bir öğrencinin resime
bakarak söylediği kelimeyi diğer öğrenci tahtaya yazar. Bu işlemin tekrarı birkaç öğrenciye
yaptırıldıktan sonra 1-2 öğrenciden tekrarı yapılan bu kelimelerle resimlerin eşleştirilmesi istenir.
Eşleştirilmesi yapılan kelimelerle resimlerin doğruluğunun da bir öğrenci tarafından
kontrol edilmesi istenir. Böyle bir aktiviteyle 5-6 öğrencinin sınıf içi değerlendirilmesi yapılmış
olur. En son ders için öğretmen, hazırlanmış hedef kelimelerin yer aldığı görsel kartları
kullanarak kelimelerin zihinde kalıcılığı sağlanmış olur.
3.6
Kelime Öğretiminde Parçayı Okumak ve Yazmak
YTÖ derslerinde hedeflenen kelimelerin geçtiği diyalogun veya metnin öğrenciler
tarafından belirli sayıda sesli olarak okunması ve defterlerine yazılması önceden ödev şeklinde
verilmesi gerekiyor. Günümüz dünyası teknoloji ile çok ilgili olduğu için öğrencilerden kendi ses
kayıtlarını görüntülü olarak kayda almaları istenebilir. Bu çalışma öğrenciyi, bu diyalog ve
metne dikkatini daha çok vermesini sağlayacaktır. Ödev olarak verilen diyalog veya metin örnek
okunması öğretmen tarafından yapıldıktan sonra sınıf içerisinde birkaç öğrenciye de okutulur.
Güzel okumanın yapılabilmesi için mutlaka öğrencilerin değerlendirilmesi gerekiyor. En son
olarak ilgili diyalog veya metinlerin bilgisayar ortamında sesli dinlemesi yapılmalıdır. Diyalog
veya metinlerin sesli dinlemesi iki kere yapıldıktan sonra aynı parçalar öğrencilere “dakikada kaç
kelime okursun?” şeklinde sorarak yarışma havasında okutulabilir. Bu okuma da hedef
kelimelerin doğru okunuşunu çıkarabilmektir.
3.7
Kelime Öğretiminde Parçayı Dikte Ettirmek
YTÖ derslerinde hedeflenen kelimelerin geçtiği diyalog veya metinler öğrenciler
tarafından ezberlenmesi istenir. Ezberi yaptırılan diyalog ve metinler sınıf içerisinde öğrencilere
söylettirilir.
9
�Diyalog veya metinlerde geçen hedef kelimelerin telaffuzları öğretmen tarafından yapılır. Sınıfta
zihinden söylenen diyalog veya metinler hazırlanan kağıtlara öğrenciler tarafından yazılır. Bu
çalışma, öğrencinin ezbere söylediği diyalog veya metni kendi kendine aklından geçirerek
herhangi bir yere doğru yazabilmesini hedefler. Bu şekilde dikte çalışması yapılacağı gibi ilgili
diyalog veya metinler öğretmen tarafından sesli söylenerek de yapılabilir. Dikte yapma, farklı
uygulamalar şeklinde de yapılabilir.
YTÖ dersinde dikte çalışmasıyla, öğrencinin duyduğu cümleyi yazıya dökebilmesi ve
kelimelerin yazılışlarını doğru yapabilmesi amaçlanmaktadır. Dikte etme, öğrenciler tarafından
ezberlenen diyalog veya metinler, görüntülü olarak kayıt altına alma şeklinde de yapılabilir.
Kayıt altına alınan bu çalışmalar sınıf bilgisayarında arşiv olarak tutulabilir. Değerlendirilmesi
yapıldıktan sonra geriye dönük çalışmalar da dikkate alınarak öğrencilerin gelişimi öğretmen
tarafından yakından takip edilebilir.
3.8
Müzikle ve Şarkılarla Kelime Öğretmek
YTÖ derslerinde müzikle kelime öğretmek çok önemli bir yer tutmalıdır. Çünki müzik
öğrencinin hemen hemen bütün duyularına seslenir. Öğrencilerin dili öğrenme anlayışları çok
farklılık arzetmektedir. Öğrencilerin bu durumları, dil öğrenme farklılıkları, önceden tesbit
edilerek çalışmalar hazırlanmalıdır. Müziksel yeteneği olan öğrenciler ortaokul düzeyinde daha
ön plandadır. Müziksel zeka, sesler, notalar ve ritimlerle düşünme, farklı sesleri tanıma, yeni
sesler ve ritimler üretme yeteneğidir. Bu zekâya sahip insanlar, yeni öğrendikleri bir dilin
telâffuzunu yakalama ve kullanmada oldukça yeteneklidirler (Özden, 2002).
YTÖ derslerinde hedeflenen kelimelerin geçtiği şarkılar kelime öğretiminde önemli bir
aktivitedir. Bu aktivite de kelime öğretiminde kullanılacak şarkılar ve bu şarkıların metinleri
önceden hazır olarak elde tutulmalıdır. Şarkılardan yıl boyunca en iyi şekilde yararlanmak
istiyorsak planlamanın çok iyi yapılması gerekmektedir. Bu planlama takvime bağlanırsa hedefe
ulaşma da o kadar sağlam olacaktır. Müzik, çocukların ruh dünyalarına hitap edeceği için
öğretimi yapılacak şarkılar özenle seçilmelidir. Seçilecek şarkıların derslerde işlenilen konuya
paralel olması birinci öncelik olmalıdır.
YTÖ derslerinde öğretimi yapılacak şarkı için ön hazırlıkların yapılması gereklidir. Sınıf
ortamının, ses sistemi ve video sisteminin teknik aksaklıklar yaşanmaması için önceden kontrolü
10
�yapılmalıdır. Derste yapılacak çalışmaların, fotokopiler ve çalışma kağıtları gibi, ön hazırlıkların
önceden yapılması gerekmektedir.
3.9
Kelime Öğretiminde Kelime Ağacı Oluşturmak
Yabancılara Türkçe öğretimi derslerinde öğretilen kelimelerin öğrenciler tarafından
tekrarlarının yapılabilmesi çok önemlidir. Çünkü tekrarlamalar kelime öğretiminde kalıcılığı
sağlar. Öğrencilerin ders içinde öğrendikleri kelimeler onların gözü önünde olması gerekiyor. Bu
sebepten dolayı Türkçe öğretiminin yapıldığı ortam olan sınıfların bir duvarına güzel bir ağaç
resmi yapılmalıdır.
Öğrenilen kelimelerin zihinde daha kalıcı olmasını sağlamak için her konunun sonunda
hedef kelimeler farklı figürlerle kelime ağacına farklı öğrenciler tarafından yapıştırılmalıdır.
Kelime ağacına yapıştırılan kelimeler renkli figürlerle hazırlanmalıdır. Kelime ağacına
yapıştırılacak
kelimeler
belli
periyotlar
halinde
ve
öğretmenin
belirlediği
zamanda
görevlendirilen öğrenciler tarafından yapılmalıdır. Kelime ağacı sürekli olarak öğrencilerin gözü
önünde olacağı için estetik bir görünümle hazırlanmalıdır.
3.10
Kelime Öğretiminde Kelime Duvarı Hazırlamak
YTÖ dersinin yapıldığı sınıfların bir duvarı öğrenciler tarafından öğrenimi yapılan
kelimelerin yapıştırılması için düzenlenebilir. Kelime duvarı diyeceğimiz bu çalışmada duvara
konulacak kelimelerin dil yapısına göre gruplandırılması öğretmen tarafından yapılmalıdır.
Fiiller, sıfatlar, isimler, eşanlamlı kelimeler ve zıtanlamlı kelimeler olarak gruplandırılan
kelimeler yeni bir duvar oluşturuyor gibi düzenli bir şekilde belirlenen kısma yapıştırılmalıdır.
Kelime duvarına yapıştırılacak kelimeler renkli fişler şeklinde hazırlanıp yapıştırılmalıdır. Bu
çalışmada yapıştırılması gereken kelimeler, kelime ağacında olduğu gibi konulara göre
hazırlanıp, farklı öğrencilere görev verilerek ve düzenli aralıklarla kontrollü bir şekilde
yapılmalıdır. Bu aktivitelerle sınıf kelimeler dünyası şeklini alacak ve öğrencilerin
motivasyonunu daha da artıracaktır. Kelime duvarı oluşturmakla, öğrencilerin Türkçenin kelime
yapısını yakından görmeleri ve buna göre cümle yapısında kullanmaları amaçlanmaktadır.
Kelime duvarına konan kelimelerin kelime ağacından farkı ise kelimelerin sistemli olarak
11
�gruplandırılmış halde olmasıdır. Her öğrencinin ismi yazılan kelime kutularına atılan kelimeler,
öğrencilerin hafızalarında olacağı için konuşmaları ve anlamaları kolaylaşacaktır.
3.11
Kelime Öğretiminde Kelime Kutusu Oluşturmak
YTÖ dersi içinde öğretimi farklı aktivitelerle yapılan kelimeler sözlük defterinin dışında
görselliğin ön planda olduğu bir şekilde bir havuzda toplanması faydalı olacaktır. Öğrencilerden
öğrendikleri bu kelimeleri saklayabilecekleri kumbara şeklinde kartondan kutular yapmaları
istenir. Bu kutular kare olarak, çok büyük olmayacak şekilde rengarenk hazırlanmalıdır.
Hazırlanan bu kelime kutuları sınıf ortamında uygun bir yerde korunacaktır. Ders öğretmeni,
belirli periyotlarla öğrencilerin öğrendikleri bu kelimeleri sınıf ortamında
küçük kağıtlara
yazdırarak kutunun içine atmalarını söyler. Böyle bir aktivitede öğrenci heyecanla ne kadar
kelime öğrendiğini merak eder. Böyle bir aktivitede hedef öğrencilerin kumbarada para biriktirir
gibi kelime biriktirmelerini sağlamaktır.
3.12
Kelimelerin Geçtiği Parçayı Ezberden Konuşmak
YTÖ dersinde hedeflenen kelimelerin geçtiği diyaloglar veya metinler ezber yapılması
için önceden ödev olarak verilmelidir. Öğretmen tarafından verilen bu ödevler öğrencilere sınıf
içerisinde sesli olarak kontrollü bir biçimde okutulur. Dinleme bölümü de yapıldıktan sonra
ezberden söylenecek diyalog veya metinler birkaç öğrenciye grup şeklinde yaptırılacağı gibi
bireysel olarak da yaptırılabilir.
Anlamı bilinmeyen kelimelerin, hedef kitleye göre, metin içerisine özenle yerleştirilmesi
gerekmektedir. “Kumaş nasıl ipliklerin dokunmasıyla meydana geliyorsa; bir metin de doğru
sözcüklerin, doğru anlatımların seçilmesiyle ve bunların özenle aynı yapı içerisine
yerleştirilmesiyle meydana gelir” (Akbayır 2004, 11).
3.13
Kelimelerin Geçtiği Parçayı Ezberden Yazmak
Hedeflenen kelimelerin yer aldığı metinler veya diyalogların sesli okunması, yazılması ve
ezbere konuşulması işlemi yapıldıktan sonra öğrencilerin ilgili parçayı, kelimelerin doğru
12
�şekillerini zihninden geçirerek, öğretmen tarafından verilen kağıda veya defterlere yazmaları
istenir.
Bu yazma işlemi parçanın bütününü yazma şeklinde olabileceği gibi parça bütününü
bozmadan hedef kelimelerin yazılması şeklinde de olabilir. Bu tarz aktiviteler dönüşümlü olarak
öğrencilere yaptırılmalıdır. Ezberden konuşulan diyalog veya metinlerin yazıya zihinden
kelimeleri geçirerek aktarılması son derece önemlidir.
Böyle bir çalışmada amaç “Öğrencileri metinlerle karşılaştırmamızın nedenlerinden birisi
de kelimelerin türlü anlamlarıyla karşılaşıp kelime hazinelerini geliştirmelerini sağlamaktır”
(Özbay 2009, 180).
3.14
Kelime Öğretiminde Hedef Kelimelerle Proje Hazırlama
Hedeflenen kelimelerle yapılacak çalışmalardan biri ise ders içinde işlenen konuların
anlaşılıp anlaşılmadığını veya kelimelerin öğrenilip öğrenilmediğini tespit etmek için, öğretmen
tarafından verilen kelimelerle ilgili proje ödevi hazırlayıp sınıf ortamında sunmaları istenir. Bu
projenin hazırlanış şekli öğretmen tarafından öğrencilere duyurulmalıdır. Belli bir süre içerisinde
hazırlanması istenen projenin en iyilerine değerlendirmenin dışında çeşitli şekillerde
ödüllendirilebilirler. Bu projede amaç öğrencinin anlayabildiğini, birşeyler yapabildiğini ve bunu
sunabildiğini anlayıp onure olmasını sağlamaktır. Bu projelerde hedef kelimelerin dışında başka
kelimeler ilave etmeleri de istenebilir. Proje ödevleri çok düzenli, renkli ve orijinal
hazırlanmalıdır.
3.15
Kelime Öğretiminde Uygulama Sahaları Oluşturmak
YTÖ derslerinde hedeflenen kelimelerin kalıcılığını sağlamak için öğrencilerin
öğrendikleri diyalog veya metinleri uygulayabilecekleri pratik alanları oluşturmak son derece
önemlidir. Bu çalışmada öğrencilere sınıf içinde öğrendiği ve uygulama olarak yapacağı diyalog
veya metnin yazım hali öğretmen tarafından verilir. Öğrenciler tarafından, uygulamanın
yapılacağı uygun mekanlar ve kıyafetler hazırlanmalıdır. Bu aktivitenin uygulanacağı mekanlar
mümkünse Türkçenin konuşulduğu mekanlar olmasına dikkat edilmelidir. Eğer böyle bir imkan
yoksa mekan sahibine konuyu ayrıntılı olarak anlatarak kısa bir süreliğine mekanlarını bu
uygulamada kullanmak için izin alınabilir. Öğrenciye bu konuda gerekli desteği okul ve ailesi
13
�sağlamalıdır. Uygulamanın yapılacağı mekanda konunun video çekimi de mutlaka yapılmalıdır.
Yapılan bu çekim sınıfa izlettirilmeli ve gerekli değerlendirmeler yapılmalıdır. Bu çalışma
yarışma şeklinde de uygulanabilir.
Uygulama alanı bulma konusunda sıkıntı yaşanabileceğini varsayarak bu uygulamayı
öğrenciler okul ortamında bütün alt yapıyı hazırlayarak drama şeklinde yapabilirler. Örnek
elimizde öğretmenin hazırladığı “Lokanta’da” konusunda yapılacak bir diyalog var. Bu diyalog
uygulama alanı bulamayan okulun yemekhanesinde canlı olarak uygulanabilir. Bunun gibi
öğrencilerin günlük hayatta kullanacağı öğrendikleri diyaloglar veya metinler bu şekil bir
çalışmayla pekiştirilebilir.
3.16
Kelime Öğretiminde Sözlük ve Sözlük Defteri Kullanmak
Sözlük, bir dilin bütün veya belli bir çağda kullanılmış kelime ve deyimlerini alfabe
sırasına göre alarak tanımlarını yapan veya açıklayan eser, lügat (TDK, 1988: 1338) olarak
tanımlanmaktadır.
Kelime öğretiminde sözlüğün önemli bir yeri vardır. Kelimelerin tanımları, açıklamaları,
doğru kullanımları, anlam ayırıcıları sözlüklerde yer alır (Arı, 2006: 326). Sözlük kullanma
alışkanlığı mutlaka kazandırılmalıdır. Kelime öğretiminden önce, öğrencilere sözlük kullanmayı
öğretmek gerekir (Arı, 2006: 328) Sözlük kullanmanın nasıl olacağı öğrencilere söylenmelidir.
Sözlükte kelimeler alfabe sırasına göre dizilmiştir. Sözlükte kelimeler ilgili kelimelerin baş
harfleriyle bulunacağı gibi ilk heceleriyle de bulunabilir. Kelimelerin sözlük anlamlarının farklı
şekillerde bulunabileceği uygulamalı olarak gösterilmelidir. Kelimelerin farklı anlamlarını veren
sözlükler tercih edilmelidir. Derse gelmeden önce öğrenci tarafından ödev olarak verilen diyalog
veya metindeki kelimelerin anlamları bulunulmalıdır. Metin işleyişi sırasında anlamı bilinmeyen
kelimelere direkt sözlükten bakılması uygun değildir.
Öğrencilerin yıl boyunca tuttuğu defterlerden bir tanesi de sözlük defteri olmalıdır.
Öğretmen, öğrencilerden okul zamanında Türkçe kelimelerin anlamlarının tutulduğu (fiil, isim,
sıfat, eşanlam ve zıtanlam) bir sözlük defteri hazırlamalarını ister. Bu sözlük defterleri baştan
itibaren öğrenciler tarafından düzenli olarak numaralandırılmalı. Kelimeler, bu sözlük
defterlerinde kayıt altına alınır. Kayıt altına alınacak kelimelerin nasıl tutulacağı ve defterlerin ne
şekilde hazırlanacağı tahtada öğretmen tarafından öğrencilere gösterilmelidir. Ders içinde
öğrenilen kelimeler sağlıklı bir şekilde sözlük defterinde tutulursa yıl sonunda öğrenci ne kadar
14
�kelime öğrendiğini tespit edebilir. Böyle bir çalışma hem öğretmenin hem de öğrencinin işini
kolaylaştıracaktır.
Aygün (1999, 5-16), öğrencilerin söz varlığını zenginleştirmek amacıyla tuttukları kelime
defterlerinin dilbilimsel fonksiyonlarına göre (karşıtlar, eşanlamlılar, eşsesliler, kuralsız fiiller,
edatlar, bağlaçlar, deyimler vs.) gruplanabileceğini belirtmiştir. Kelime defterlerinin tutulması
sırasında bu türden gruplamalara gidilmesi, gerçekten de öğrencinin dili ayrıntılı bir şekilde
analiz edebilmesini ve âdeta bir dilbilimci gibi çalışmasını sağlayabilmektedir.
3.17
Kelime Öğretiminde Oyunlar
YTÖ dersinde Türk kültüründe yer alan oyunlardan bu gruba uygun olanlar seçilerek
kelime öğretiminde kullanılmalıdır. Kelime öğretimi için seçilen oyunlar belli aralıklarla
oynatılmalıdır. Oynatılan bu oyunlardaki kelimeler tekrarlanır. Yabancı dil öğretiminde
oyunlarla her yaş grubundaki bireylere kelime öğretilebilir ancak farklı yaş grupları için farklı
yöntemler kullanılmalıdır. Genel olarak bu oyunlar telaffuz ve sözcük bilgisini daha iyi
pekiştirmek için sınıf içinde uygulanan etkinliklerdir (Demirel, 2008).
Çocuk oyunları iletişim bağlamında oluşturulan sosyo-kültürel gösterimlerdir. Geleneksel
Türk çocuk oyunlarının oluşturulmasında belli kalıp oyunlardan yararlanılabilir. Çocukların
oyunlarla ilgili bilgileri kolayca hatırladıkları ve oyunlarını oynadıkları gözlenmiştir (Özdemir,
2006a).
Uzun bir sürede öğretilebilecek bir kelimeyi oyunla daha kısa bir zamanda ve
meraklandırarak öğretmek mümkündür. Oyun etkinlikleriyle yabancı dil öğrenenler kelimeleri
farkında olmadan edinirler. Yabancılara Türkçe öğretimi derslerinde “sözcüklerin öğretilmesi
için uzun bir süreç gerekir. İlk duyulduğunda kısa süreli belleğe alınan sözcükler, uzun süreli
belleğe aktarılmazlarsa çabuk unutulurlar” (Çetinkaya, 2005). Kelime öğretimi çalışmalarında
ders ortamında yapılacak oyunlar periyodik olarak kullanılmalıdır. Bu oyunlar kelime
öğretiminde kelimelerin tekrarlanarak öğrenilmesine yardımcı olacaktır.
3.18
Kelime Öğretiminde Modelleme Yapma
YTÖ derslerinde konu bitiminde öğrencilerin öğrendiği kelimelerin mutlaka çeşitli
aktivitelerle tekrarlarının yapılması önemlidir. Modelleme yapma, öğrencilerin hedef kelimeleri
15
�kullanarak tekrarlama yapmaya yönelik bir çalışmadır. Örneğin “Müzik” konu başlığında Türk
kültüründeki enstrümanlar, müzik türleri ve bazı popüler Türk şarkıcılar öğrenildi.Konu sonunda
öğrencilerden Türk kültüründe öğrendikleri popüler şarkıcılar parçasına göre öğretimi yapılan
kelimelerle kendi kültürlerinde olan popüler şarkıcılara uyarlama yapmaları istenir. Böylelikle o
konuda geçen kelimelerin öğrencilerin zihninde kalıcılığı sağlanmış olur. Bu çalışma
öğrencilerin anlama becerilerini göstereceğinden dolayı üzerinde durulması gerekilen önemli bir
çalışmadır.
3.19
Kelime Öğretiminde Teknoloji Kullanımı
YTÖ derslerinde kaynak kitap olarak kullanılan ders kitapları, çalışma kitapları ve kelime
kartları bilgisayar ortamında da yer almaktadır. Öğrencilerin teknolojiyle içiçe olmalarından
dolayı yararlanılabileceğimiz en önemli kelime öğretim yöntemlerinden bir tanesidir.
Yabancı dil öğretiminde de geleneksel öğretim yöntemleri yerini bilgisayarların etkin
kullanıldığı teknolojik yöntemlere bırakmıştır. Bilgisayarlar, hem öğretmenin bilgiyi sunumlarla
bütün öğrencilere eşit paylaştırma imkanı sunmasını hem de öğrencilerin öğrenmesini
hızlandırmasını sağlayan araçlar olmuştur (Uğuz, 2013).
İnsan öğrenmelerinin %83’ü görme, %11’i işitme, %3,5’i koklama, %1,5’i dokunma ve
%1’i de tatma duyularıyla gerçekleşmektedir. Bununla birlikte, insanlar okuduklarının %10’unu,
işittiklerinin %20’sini, gördüklerinin %30’unu, hem görüp hem işittiklerinin %50’sini,
söylediklerinin %70’ini ve yapıp söylediklerinin %90’ını hatırlamaktadır. Öğretim materyalleri
ve yöntemleri ne kadar çok duyuya hitap ederse, öğrenme de o kadar kalıcı ve hızlı olmaktadır
(Demirel ve Altun, 2012).
Bilgisayarlar, eğitim etkinliklerini çeşitlendirerek, etkili ve eğlenceli öğrenmeyi sağlayan
teknolojik materyallerdir. Görsel ve işitsel sunularla öğrencilerin ilgilerini çekebilen ve diğer
teknolojik materyallerin (internet, etkileşimli CD, projeksiyon, akıllı tahta, ...) kullanımında etkin
rol oynamaktadır (Kozikoğlu, 2013).
Bilgisayarlar günümüzde dil öğretimin ayrılmaz bir parçası olmuştur. Dil öğretiminde
vazgeçilmez bir materyal olan bilgisayarla her türlü görsel ve işitsel çalışmalar yapılabilir.
Kelime öğretim çalışmalarında mutlaka bilgisayarla öğretim metodu kullanılmalıdır.
Yabancı dil olarak Türkçe öğrenmek isteyen bireylerin ulaşabileceği seviyelerine göre
metinler, tekrar çalışmaları, eğitsel oyunlar, çeviri programları, telaffuz çalışmaları vb.
16
�olanaklardan internet yardımı ile yararlanmaları mümkündür. Bu olanaklara, internet sayesinde
hem hızlı ulaşmaları hem de sınıf ortamı dışında öğretmen kontrolü olmadan, bağımsız bir
şekilde öğrencinin aktif öğrenmesi sağlamaktadır (Bayrak, 2013).
4
Sonuç
Yabancılara Türkçe öğretimi son dönemlerde bu şekilde adlandırılmış yeni bir bilim dalı
olarak kabul görmüştür. YTÖ alanında yapılan çalışmalar sürekli artarak devam etmelidir. Ders
ortamında zengin materyal kullanımı olmalı ve farklı öğretim materyalleri kullanılmalıdır.
Yabancılara dil öğretiminde üzerinde ehemmiyetle durulması gereken konu kelime öğretimidir.
Kelime öğretimini sağlıklı yapabilmek için öğretmen derste kullanacağı bütün yöntemleri ve
aktiviteleri en iyi şekilde planlamalıdır. Dil öğretiminde öğrencilerin her birinin farklı dünyaya
sahip oldukları unutulmamalıdır. Öğrencilerin derste motivasyonları ve moralleri her zaman iyi
olmalıdır. Öğretmen ile öğrenciler arasında sıcak bir diyaloğun olması dil öğretimini
kolaylaştıracaktır.
Kelime öğretimi, dili öğrenen bireylerin diğer bireylerle iletişim kurması için gereklidir.
Kelime bilgisinde sorunlar yaşayan öğrenci öğrendiği dilin bireyleriyle gerekli iletişimi sağlıklı
kuramaz. YTÖ derslerinde dilbilgisinin yanında kelime bilgisinin de yeterli düzeyde olması
gerekiyor. Kelime öğretiminin yapıldığı en önemli ortamlar muhakkak ki sınıflar ve dil
laboratuvarlarıdır. Bu ortamlar öğrenciler için dille içiçe
Öğretmen,
kelime
öğretiminde
her
türlü
yöntemi
olacak şekilde hazırlanmalıdır.
ve
çalışmayı
fayda
gözeterek
değerlendirmelidir. Belli bir yönteme ve sınırlı bir çalışmaya bağımlı kalmamalıdır. Derste
yapılacak çalışmalar öğrencilerin ilgilerine, dikkatlerine ve zihinlerine hitap etmelidir.
Öğretmen, ders ortamlarını farklılaştıracak ve sürekli canlı tutacak yeni yollar ve
faaliyetler bulmalıdır. Ders materyallerini merkeze alarak görsel ve işitsel kelime öğretim
araçlarını derste aktif olarak kullanmalıdır. Öğretmen, sınıfta yapacağı çalışmalarda yönlendirici
ve takip edici pozisyonda olmalıdır. Yapacağı her çalışmayı öğrenci endeksli planlamalıdır.
Öğretmen, kelime öğretiminde yaptığı çalışmaların faydalı olup olmadığını öğrencilerdeki
gelişmeyi gözlemleyerek takip etmelidir. Bu çalışmanın amacı dilin en önemli kavramı olan
kelime öğretiminde derste kullanılabilecek kelime öğretim çalışmalarını sistemli hale getirmek.
YTÖ derslerinde dil öğretiminde kelime öğretimini merkeze alarak dile yeni bir bakış
getirmektir.
17
�Son olarak öğretmen ders için yapacağı değerlendirmeleri ve ders içinde uygulayacağı
metotları baştan itibaren öğrencilere anlatmalıdır. Yol haritasını belirleyen ve zengin bir
değerlendirme fırsatı veren öğretmen öğrencilerin rahatlamasına yardımcı olacaktır. Belirlenen
bu çalışmalar öğrencilerin derslerde daha canlı ve dinamik olmalarına yardımcı olacaktır.
5
Kaynakça
AKBAYIR, S. (2004). “Metin Bilgisi: Okuma, Anlama, Yorumlama, Çözümleme”, Deniz
Kültür Yayınları, Samsun.
ALPEREN, N. (2001). “Türkçe Okuma ve Yazma Eğitim Rehberi”, 7. Baskı, Ankara:
Alperen Yayınları.
AKYOL, H.(1997). “Kelime Öğretimi”, Milli Eğitim, (134), s: 46-47.
ARI, G. (2006). “Kelime Öğretimi”, (ss. 311-333), “Kuramdan Uygulamaya Türkçe
Öğretimi” (Editör: Cemal YILDIZ), Pegem A Yayıncılık, Ankara .
AYGÜN, M. (1999). “Yabancı Dil Dersinde Sözcük Öğretimi ve Sözcük Dağarcığını
Geliştirme Teknikleri”, Ankara Üniversitesi Tömer Dil Dergisi, S.78, s.5-16.
BAYRAK, A. (2013), “Almanca Öğretmenliği Programı Öğrencilerinin Yabancı Dil
Eğitiminde Bilgisayar ve İnternetin Kullanımına İlişkin Görüşleri”, Uluslararası Eğitim Bilimleri
Anadolu Dergisi, 3 (1), s.22-34.
ÇETİNKAYA, Z. (2005). “Basit Tekrar ve Alıştırmalar Yoluyla Sözcük Öğretimi”, Dil
Dergisi, Sayı 130, Sayfa 75.
DEMİREL, Ö. (2008). “Yabancı Dil Öğretimi”, Pegem Akademi, Ankara, Sayfa 92.
DEMİREL, Ö. (1993). “Yabancı Dil Öğretimi İlkeler, Yöntemler, Teknikler”, Usem
Yayınları, Ankara.
DEMİREL, Ö. (2002). “Türkçe Öğretimi”, Pegem A Yayıncılık, Ankara.
DEMİREL, Ö. ve ALTUN, E. (2012). “Öğretim Teknolojileri ve Materyal Tasarımı”,
Ankara: Pegem Akademi Yayınları.
ERGİN, M. (2004). “Türk Dil Bilgisi”, (4. baskı), İstanbul: Bayrak Basım, Yayım,
Dağıtım.
GÜLERYÜZ, H. (2002). “Yaratıcı Çocuk Edebiyatı”, Ankara: Pegem A Yayıncılık.
18
�HARRİS E.J ve SPAY E.R. (1990). “How To İncrease Reading Ability, A Guide To
Developmental and Remedial Methods”, New York: Longman
HARMER, J. (2007). “The Practise of English Language Teaching” (4th.ed.): Longman
Press, Harlow
KANTEMİR, E. (1997). “Yazılı ve Sözlü Anlatım”, Ankara: Engin Yayınevi.
KARATAY, H. (2007). “Kelime Öğretimi”, GÜ, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 27,
Sayı 1, s:141 -153
KARTAL, E. (2005). “Bilişim-İletişim Teknolojileri ve Dil Öğretim Endüstrisi”, Uludağ
Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 18(2), s.383-393.
KORKMAZ, Z. (1992). “Gramer Terimleri Sözlüğü”, Ankara: Türk Dil Kurumu
Yayınları
KOZİKOĞLU, İ.(2013), “Yabancı Dil Öğretiminde Bilgisayar Kullanımına İlişkin
Öğretim Elemanlarının Görüşleri”, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi ,10
ÖZDEN, Y. (2002). “Kendini Gerçekleştir”, Ankara: Pegem A Yayıncılık.
ÖZBAY, M. (2009). “Türkçe Özel Öğretim Yöntemleri I”, Öncü Kitap, Ankara, (1),
s.373-394.
ÖZDEMİR, N. (2006a). “Türk Çocuk Oyunları”, Akçağ Yayınları, Ankara, Cilt 2, Sayfa
439
RİCHARDS, J.C., and RODGERS T.S. (2001). “Approaches and Metods in Language
Teaching”, CUP, New York.
SEVER, S. (2000). “Türkçe Öğretimi ve Tam Öğrenme”, Ankara: Anı Yayıncılık
TDK, “Türkçe Sözlük” .(1988), 2 Cilt, Yeni Baskı, Türk Dil Kurumu Yayını, Ankara
1988.
TÜRKÇE SÖZLÜK (1998). 9.baskı. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları
UĞUZ, S. (2013), “İlköğretim İngilizce Öğretmenlerinin Bilgisayar Destekli Eğitimden
Yararlanma Düzeylerine İlişkin Görüşlerinin Belirlenmesi”, Eğitim ve Öğretim Araştırmaları
Dergisi, 2 (3), s.6-15.
VARDAR, B. (1998). “Açıklamalı Dilbilim Terimleri Sözlüğü”, Ankara: ABC Yayınları.
19
�20
�
Dublin Core
The Dublin Core metadata element set is common to all Omeka records, including items, files, and collections. For more information see, http://dublincore.org/documents/dces/.
Extent
The size or duration of the resource.
3593
Title
A name given to the resource
Orta Öğretim Düzeyindeki Yabancı Öğrencilere Türkçe Kelime Öğretimi
Author
Author
SOGUTLU, EROL
Abstract
A summary of the resource.
Özet Yabancýlara Türkçe öđretimi gün geçtikçe artarak devam etmektedir.Yabancýlara Türkçe öđretiminde üzerinde durulmasý gerekli konulardan biri de kelime öđretimidir. Yabancýlara Türkçe öđretimi yapabilmek için dili öđrenen kiţiye, ders içinde hedeflenen kelimeleri öđretmek ve öđrendiđi bu kelimeleri günlük hayatta kullanabilmesi çok önemlidir. Türkçe dersinde öđretilecek kelimeler, kiţinin öđrendiđi dili rahat kullanabilmesi için, o kültürün insanlarýyla iletiţime geçebilmesi ve o dilin kültürünü daha iyi tanýmasý için gereklidir. Türkçe öđrenen yabancýlara, ders içinde öđretilen bu kelimelerin dillerin üzerinde hem fikir olduđu dört temel beceri alanlarýnda kullanýlabilmesi için farklý çalýţmalarýn yapýlmasý gereklidir. Bu çalýţmada amaç ortaöđretim kurumlarýnda Türkçe öđrenen yabancýlara ders esnasýnda öđretimi yapýlacak kelimelerin hangi yöntemlerle öđretileceđi ve kelime öđretimine yönelik ne gibi etkinliklerin yapýlacađý üzerinde durulmuţtur. Yabancýlara Türkçe derslerinde mutlaka kelime öđretimi çalýţmalarý yapýlmalýdýr. Bu çalýţmalar kelime bilgisinin artmasýna yönelik olmalýdýr. Türkçenin yabancý dil olarak öđretiminde kelime öđretimine yönelik kullanýlacak yöntemler ve yapýlacak çalýţmalar dilin kalýcýlýđý açýsýndan son derece önem arzetmektedir. Anahtar Kelimeler: yabancýlara Türkçe öđretimi, dilbilgisi, kelime öđretimi, yöntemler, kelime bilgisi. .Türk Dili ve Edebiyatý, Uluslararasý Burç Üniversitesi, Saraybosna, ersogutlu@gmail.com. 2 Vocabulary Instruction in Teaching Turkish as a Foreign Language at Secondary School Level Teaching Turkish to foreigners is becoming more dynamic thus bringing new perspectives to be unfolded in the field of foreign language teaching. One of the issues that need to be addressed in teaching Turkish as a foreign language (TFL) is vocabulary instruction. Teaching the target words and enabling the learners to use them in everyday life is a very significant element in TFL teaching. TFL learners need the vocabulary learned in TFL classes in order to be able to use the language fluently, to communicate with native speakers and to learn their culture as well. Different studies need to be done on the ability of TFL learners to use the acquired vocabulary productively in the four skills in the target language. Developing and identifying teaching strategies and techniques that maximize learners’ vocabulary acquisition and their ability to store and retrieve target vocabulary is an issue that that should the focus of more studies. This study addresses the issue of vocabulary teaching strategies that can be implemented in teaching Turkish as a foreign language at primary and secondary school level. It focuses on a description of methods and techniques accompanied by specific examples. Key words: teaching Turkish as a foreign language, grammer, vocabulary, vocabulary teaching, methods.
Date
A point or period of time associated with an event in the lifecycle of the resource
2016
Keywords
Keywords.
Conference or Workshop Item
PeerReviewed
PI Oriental languages and literatures